Türkiye’de Güzel Bacak Yarışması yapıldı mı? (2)
Geçen haftaki yazımızda 1925 Türkiye’sinde yani hilafetin kaldırılmasından aylar sonra Taksim Gezi Parkı’ndaki gazinoda yapılan bir rezaletten “GÜZEL BACAK YARIŞMASI”ndan bahsetmiştim. Bu kadın teşhiri rezilliği ilerleyen zaman zarfında durmadı bilakis katlanarak devam etti.
Takvimler 1930’u gösterdiğinde güzellik yarışması adı altında kızlar kendini beğendirmek için ellerinden geleni yapmakta, Cumhuriyet gazetesi de bu yozlaşmaya çanak tutmaktadır. Peş peşe yapılan organizasyonlarda yarışmak için kızlar fotoğraflarını gazeteye gönderirken, gazetede bunları süslü sözlerle halkoyuna sunmaktadırlar.
Köprünün altından çok sular geçmiş, çarşafı ile cephedeki Kuva-i Milliye birliklerine erzak ve cephane taşıyan Müslüman kadının torunu yavaş yavaş soyunmaya başlamış ve işin daha vahimi bunun bir vatan görevi olduğuna hem kendi inanmış hem de halkı inandırmaya çalışmıştır. Nitekim 26 Aralık 1930 tarihinde yine Cumhuriyet gazetesi haberini yaptığı bir yarışma için “Güzellik Kraliçeliği millî bir vazifedir. Eğer 1931 kraliçesi güzel olmazsa kabahat münevver Türk kadınınındır” denmektedir.
Yapılan yarışmalarla, gazete ve mecmualarda sergilenen Türk kadını görüntüleri ile tüm dünyaya artık Türk kadınının, evin penceresinde bulunan kafeslerin ardından dışarıya bakan, iffetinden oğlunun yanında bile açık oturmayan, yatarken bile başına bir örtü alan Müslüman kadın olmadığını, onun, evindeki harem hayatından sıyrılıp Avrupalı kadınlar gibi olduğu imajı verilmekteydi.
Türkiye’de değişim ve yozlaşma ışık hızını bile sollayacak şekilde hızla ilerliyordu. Ortalıkta vicdanın ve geçmişin sesi çıkmıyor daha doğrusu çıkamıyor ve meydan köksüzlere, davasızlara kalıyordu. Nitekim sıkı bir Atatürkçü olan Yaşar Nabi, “Tek Yol Atatürk Yolu” isimli kitabının 115. sayfasında aynen şunları söylemektedir;
“Avrupa kadını artık bikini ile plajlarda değil en kalabalık caddelerde dolaşıyor. Bu yaz bizim harap sokaklarımızda burunlarının ucuna kadar çarşaflı kadınlarımızla karşı karşıya geldiler ve birbirlerini hayretler içinde süzdüler. Batı uygarlığını benimsemiş devletler arasında, Avrupa birliğini meydana getirecek topluluk içinde böylesi aykırı bir durumun ne zamana kadar sürüp gidebileceğini tahmin edemiyoruz?”
Güzellik yarışmalarının yanı sıra olanca hızıyla memleketin her köşesinde Avrupaî tarzda “vals” dansı her yaştan halka öğretiliyor ve medeniyetin bir parçası olarak en yetkili ağızlarca övülüyordu. Hemen hemen her gün gazeteler bir dans reklamı, dans yarışması veya Atatürk başta olmak üzere devlet büyüklerinin dans eden fotoğraflarını birinci sayfadan veriyordu.
Takvimler 1932’yi gösterdiğinde yine sahnede Cumhuriyet gazetesi vardır ve yine bir güzellik yarışması tertip edilir. Bu yarışmayı açık ara farkla Keriman Halis isimli biri kazanır. Aynı yıl Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmiştir. 1913 doğumlu olan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye’yi temsilen katılır. Yarışma süresince kızlar kendilerini beğendirmek için jüri üyelerinden bakışlarını ve gülümsemelerini sakınmamışlardır. Adaylar tek tek mayolu bir biçimde jüri üyelerinin önünden gülümseyen bir ifade ile geçerler. Netice açıklanmak üzereyken herkesi bir telaş ve heyecan sarar. Nihayet jüri başkanı kürsüye çıkar ve şu açıklamayı yapar;
“Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağı bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz.
Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslam’ı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahalede bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”
Böylece, bu acı ve kin dolu konuşmanın ardından Keriman Halis dünya güzeli seçilir. Resimleri gazetelerde basıldı. Hatta kartpostal yapılarak satıldı, elden ele dolaştı.
Başlangıcını Tanzimata kadar götürebileceğimiz kültür dejenerasyonu, bir süreç şeklinde bugün de hızla devam etmektedir. Nesiller bir kar topu şeklinde kendinden bir önceki nesilden aldığı yozlaşma kültürünü üzülerek ifade etmeliyim ki, kendinden sonrakilere devretmeye devam etmektedir.
Vesselam…