Çek Bir Nutuk “Atatürksüz” Olsun
Tek Parti döneminin “Ebedi Ulu Şef” dediği ve her türlü övgüyü yakıştırdığı Atatürk’e bugün yani 2015 Türkiye’sinde nasıl bakılıyor?
Hâlâ istismar konusu mudur? Üzerinden şu kadar sene geçmesine rağmen hâlâ niçin hakkıyla tartışılamıyor ve hatta bir kanunla korunuyor? Kurucusu gönüllerle değil, kanunlarla korunan dünyada Afrika’nın geri kalmış birkaç ülkesini saymazsak hiçbir ülkenin olmadığı gerçeği bize çok şey anlatmıyor mu?
Bu konular, mevcut olan hukuk dışı ve acayip bir “kanun”a rağmen toplumumuzda artık tartışılmaya başlanmıştır. Yalnız 1923’lerden beri 92 yılın “putlaştırılma” gayretleri Atatürk etrafında birtakım menfaat ve taassup çevrelerinin oluşturulması ile sonuçlanmıştır.
Bu demokrasi çağında, sözde aydınlar birbirine ve devlet adamlarına “Atatürkçüsün! Atatürkçü değilsin! Atatürk düşmanısın!” gibi ilkel kavimlerde bile görülmeyecek ithamlar, suçlamalar yapmaktadırlar.
Atatürkçü olduğunu ispat edemeyenler veya haklarında “Atatürksüz” ithamı bulunanlar çok defa bu memlekette devlette iş dahi bulamamışlardır. Geçen senelerde bile Fatih Altaylı’nın programında “Atatürkçü değilim” diyen bir kız kardeşimiz savcılık tarafından göz altına alınabiliyor? Niçin hangi sistemde, hangi kanun gereği insanlar birilerini sevmeye zorlanabilir? Sevgi kanunla mı olur gönülle mi?...
Türkiye’deki bu Atatürk anlayışı, demokratik ülkelerde garip karşılanmakla kalmıyor; ortaya koyduğu yeni skolastik -dogmatik ritüeller, demokrasi için hattâ “laikliğin anlamı” bakımından tehlike de arz ediyor.
Bu konuda fazla tafsilata gitmeden… Dolaşan fikir ve isyanların, dışarıda ve içerideki hattâ istihzaların özeti olarak bir vesile ile kapatılan Nokta dergisinin 8 Mayıs 1988 tarihli 18. sayısında kapak konusu yapılan “Putlaşan Türk Atatürk” bölümünü veriyorum.
Kapağına “Çek bir Nutuk, Atatürksüz olsun!” gibi ironik bir başlık çıkaran Nokta, uzun ve güzel bir inceleme sonunda hazırlanan kısa röportaj, mülakat ve alıntılarla dolu bu yazıya, şu giriş cümlesiyle başlamaktadır;
“ÖLÜMÜNDEN 50 YIL SONRA, ATATÜRK’ÜN FİKİRLERİNDEN VE EYLEMLERİNDEN KOPARILARAK BESMELE GİBİ KULLANILMASI, ADIM BAŞI HEYKELLERİNİN DİKİLİP GÜN AŞIRI BU HEYKELLERİN BAŞINDA TÖRENLER TERTİPLENMESİ, ARTIK ‘ATATÜRKÇÜLER’ DAHİL BİRÇOK KESİMİ RAHATSIZ EDİYOR….”
Bu tespit çok mühimdir. Biz insan olan, seven, eğlenen, oynayan, coşan Atatürk yerine “tanrılaştırılan Atatürk” ile muhatap olduk. Peki bu tanrılaşan Atatürk’ün kerametleri mucizeleri(!) yok mu? Elbette var:
Bu memlekette Atatürk’ün ne dediğinin ve nasıl biri olduğunun halk kitlesi tarafından tam olarak anlaşılması ve yine halk tarafından gönülden sevilmesinin önündeki en büyük engel ise, yine kendisini Atatürkçü olarak topluma lanse eden ve her platformda Atatürk’ün resmini bir bayrak taşırcasına taşıyan, şovenist, öz yerine kabuğa hayran, halka çıkmayı reddedip, halka çıkılmaz inilir diyen reklâmcı taifedir. Bu reklâmcı ve tarih bilgisinden bîhaber yaşayan ve her yerde kendilerini “Atatürk’ün çocuklarıyız” şeklinde tanıtan taife esasında bilmiyorlar ki, Atatürk ile halk arasındaki en büyük engel kendileridir.
Bu, kendilerini “Atatürk’ün çocuklarıyız” diye etrafa lanse eden güruh, Atatürk’ü çok sevdiklerini herkese göstermek için türbelere bez bağlar gibi her iş yerine Atatürk resmi asmak, her boş meydana bir büst dikmek için birbirleri ile yarış içindeler her daim. Bu durum neyin ifadesi olabilir? Fransız Kız Lisesi’nin kapısına “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazmakla orada okuyan talebelere ve oradan geçen herkese ne anlatılmak isteniyor olabilir? Tren istasyonlarından resmi devlet dairelerine kadar duvar gazetesi ciddiyetine bile ulaşamayan Atatürk köşeleriyle ne çağdaşlaşmak, ne de içinde bulunduğumuz bunalımlardan kurtulmak mümkün değildir. Bu ülkede doksan küsur yıldır Atatürk adına, Atatürkçülük iddiasıyla yapılanlar, ortaya konan icraatlar ve bir ritüel haline getirilerek ibadet edercesine güya aşkla ve şevkle yapılan törenler neyle kıyaslanabilir?..
Bundan 20–30 sene evvel Atatürk resimleri çeşitli suçlamalarda da sağlam bir kaynak teşkil ediyordu.
“Flaş flaş flaş CHP mitinginde Ecevit’in resmi Atatürk’ün resminden daha büyüktü.” “Refah Partisi toplantısında Atatürk’ün küçük dahi olsa bir fotoğrafı yoktu…” “Rezalet, dün akşam yapılan konserde büyük bir skandal yaşandı. Zira, konser salonunda Atatürk’ün resmi hiçbir duvara asılmamıştı.” “Çağdaş Atatürk Türkiye’sinde faaliyet gösteren falanca siyasi partinin lideri seçim konuşması yapmak için falanca şehirde düzenlediği mitingte Atatürk’ten hiç bahsetmedi” şeklinde yapılan kraldan çok kralcı haberler ciddi basının Atatürkçülük konusundaki hassasiyetinin ya da ne derece samimi olduğunun bir göstergesi idi!!!
İnsan Mehdi, evliya ve Tanrıtürk olur da kerametleri olmaz mı? Buyurun Atatürk hakkında pek çok kitabı bulunan Avni Altıner isimli şahsın kaleminden Atatürk’ün kerametleri:
“Hz. Muhammed’den sonra Tanrı, kendine ibadet eden, her şeyi Allah’tan bekleyen Türk’ün yurdunu paylaşmak isteyenleri vatandan kovmak için Atatürk’e şans verdi.
Atatürk öldükten sonra Tanrı şeytana uymayarak millete hizmet edecek olan insanların başa gelmediğini görünce Atatürk’ün ruhuna emretti;
‘Güvendiğin insanların ruhuna gir!’ Bunun üzerine 27 Mayıs’ta Atatürk’ün ruhu ordunun ileri gelenlerinin içine girdi. Devrim oldu ve iyi insanlar kurtuldu.”
Orduda güvendiği insanların ruhuna girerek 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren Atatürk’ün ruhu elbette sağlığında bir gün bu milletin başına Kenan Evren’in geçeceğini de müjdelemişti(!)
Muhabbetle…