• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Yıldız
Abdullah Yıldız
TÜM YAZILARI

Sapanlar ve saptıranlar

16 Aralık 2025
A


Abdullah Yıldız İletişim: [email protected]

Sapanlar ve saptıranlar

ABDULLAH YILDIZ

Sâffât Suresinin 27-28’inci ayetleri, bu dünyada hakkı ve hakikati inkâr yarışına girerek ellerindeki bütün imkânları başkalarını da inkâra sevk etmek için kullanan fanatik kâfirlerin kıyamet günü kendi aralarında söz düellosuna girerek birbirlerini nasıl suçlayacaklarını bir “erken uyarı” olarak açıklar:

“Biri diğerine yönelir, karşılıklı birbirini sorumlu tutup-suçlarlar. Derler ki: ‘Siz, evet siz, bize sağ taraftan gelirdiniz’.” 


Kur’an Yolu tefsirinde, inkârcıların kıyamet günü yaşayacakları suçluluk ve çaresizlik psikolojisi, çarpıcı ifadelerle tasvir edilir: “Militan örgüt mensuplarının, yaşadıkları hezimet ve dağılma sürecinin ardından birbirine düşmeleri ve birbirlerini suçlamaları gibi inkârcılar da dünyadaki sapkınlık ve haksızlıklarının bedelini ödeme noktasına geldiklerini görünce birbirlerini suçlayacaklardır.” Devamla:

Burada suçlayanlar sıradan inkârcılar, suçlananlar da onları hak yoldan saptıran liderlerdir. 


Sözlükte ‘sağ taraf’ ve ‘and’ manalarına gelen âyet metnindeki “yemîn” kelimesinin kullanımdaki değişik anlamları nedeniyle 28. âyet farklı şekillerde yorumlanmıştır. Buna göre; eski Arap kültüründe sağ taraf uğurlu, sol taraf uğursuz sayılır, bir şeyin sağdan gelmesi uğur ve hayır olarak yorumlanırdı. Kur’an’da iyilerin amel defterlerinin sağ taraflarından, kötülerin amel defterlerinin de sol taraftan verileceğini bildiren ifade tarzı (Hâkka, 69/19, 25) sağ ve sol kelimelerinin gelenekteki bu simgesel kullanımına dayanır.



Dolayısıyla âyetteki “Sağ taraftan gelirdiniz” ifadesi mecazi bir anlatım olup, ‘Siz, çağırdığınız yolun iyilik olduğunu, bize hakkımızda hayırlı olacak teklifler getirdiğinizi söyler, bize karşı iyi niyetli, sureti haktan görünürdünüz; ama şimdi anlıyoruz ki gerçekte bizi kandırıp, dalalete düşürmüş ve haktan saptırmışsınız, bize kötülük etmişsiniz.’ anlamına gelir.


Tefsirlerde “yemîn” kelimesinin ‘and’ manasından hareketle âyetin, “İnkârcılar, kendilerini saptıran liderlerini âhirette, ‘Siz yeminler ederek bizi ayartıp yoldan çıkardınız’ diye suçlayacaklar” şeklinde anlaşılabileceği gibi aynı kelimenin “kuvvet, otorite” anlamında da kullanıldığını dikkate alarak âyetin, ‘O zamanlar biz güçsüzdük, sizler galiptiniz ve bizleri dalâlete sizler götürdünüz; bize karşı kuvvet kullanarak, üzerimizde otorite kurarak bizi haktan saptırdınız’ şeklinde yorumlanabileceği de söylenmiştir. 


Sonuç olarak burada inkârcıların, âhiretteki âkıbetlerini görünce kendilerini saptıran önderleri suçlayacakları; onların da bu suçlamalara karşı 29-32. âyetlerdeki ifadelerle kendilerini savunacakları bildirilmektedir: “Diğerleri, “Aksine” derler, “Siz inanmış kimseler değildiniz. Bizim, sizin üzerinizde hiçbir etkili baskımız olmamıştı; bilâkis siz azgın bir topluluktunuz. Sonuçta Rabbimizin hükmünü hepimiz hak ettik; artık (cezayı) mutlaka tadacağız. Evet, sizi saptırdık, çünkü biz kendimiz sapmıştık.”


Kuşkusuz âhiretle ilgili bu tasvirin yapılmasının asıl amacı, toplumların hem yöneten hem de yönetilen kesimlerini uyarmaktır: Dalâlete götürenlerle götürülenler hep birlikte aynı azaba çarptırılacaklardır. Yani, taraftarların, “Biz kandırıldık” şeklindeki mazeretleri de, liderlerin “biz onları saptırmadık, onlar zaten dalâlette idiler” şeklindeki mazeretleri de kabul olunmayacaktır. O halde yönetenler bu suçlamalarla karşılaşacaklarını düşünerek despotik ve saptırıcı uygulamalardan kaçınmalıdırlar; yönetilenler de başkalarının güdümüne girmeden, onurlu bir kişilik sergileyerek, Allah’ın karşısında sorumlu tutulacakları inanç ve davranış konularında kendi iradeleriyle özgür ve bilinçli bir şekilde karar verip doğru seçim yapmalıdırlar. Mümin/47-48’de haber verilen çaresiz duruma düşmekten de korkmalıdırlar:



“Kâfirler cehennemin ortasında birbirleriyle çekişecek, dünyadayken zayıf düşürülüp ezilenler büyüklük taslayan liderlerine: ‘Doğrusu biz size uymuştuk. Şimdi hiç olmazsa ateş azabının bir kısmını olsun bizden savabilir misiniz?’ diyecekler. “Büyüklenenler ise: ‘Görmüyor musunuz? Şu an hepimiz birlikte o ateşin içindeyiz. Gerçek şu ki Allah, artık kulları arasında hükmünü vermiş, iş bitmiş!’ diye karşılık verecekler.”


Sâffât/31-33. âyetlerin üslûbundan da anlaşılıyor ki, yönetimi altındaki insanları Hak Yol’dan saptıranlar hem kendi günahlarından hem de başkalarını saptırmalarından dolayı, kezâ sapanlar da yine hem yoldan çıkmalarından hem de başkalarının uydusu olmalarından dolayı ceza göreceklerdir: “O gün onlar azap görmede ortaktırlar. İşte biz mücrimlere böyle yaparız!”Devamındaki açıklamalar, Sâffât/34. ayetteki “mücrimîn” (suçlular) kelimesiyle inkârcıların kastedildiğini gösterir:

“Rabbimiz! Bize doğru yolu gösterdikten sonra kalbimizi kaydırma, bize kendi katından bir rahmet ver. Gerçekten her şeyi veren Sen’sin.” (Âl-i İmran, 3/8)

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

şizofren

istanbulda cami önlerinde piyango satışı yasaklanmış .ne diyon bu işe.

Ali.

Sorumlu devlettır. Tavşan kaç tazı tut. Misalı.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23