Yahya Kemal'in ölümsüz şiiri, bu bayramda da gönüllerde olacak! 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı'
Her bayram sabahında olduğu gibi bu bayram namazını da Süleymaniye Camii'nde kılmak için camiiye akın edecek olan vatandaşlar, büyük şair Yahya Kemal Beyatlı'nın 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı' adlı şiirinde mükemmel biçimde işlediği din ve vatan sevgisini, bayramın bereketli sabahında ruhlarının derinliklerinde hissedecek.
yeniakit.com.tr
Büyük şair Yahya Kemal Beyatlı'nın 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı' adlı şiirinde mükemmel biçimde işlediği din ve vatan sevgisini bu bayram sabahı da yaşamak isteyen vatandaşlar, Mimar Sinan'ın asırlara meydan okuyan büyük eseri Süleymaniye Camii'ne bayram namazı kılmak için akın edecek.
Şiirlerinde İslam ve Türklüğe duyduğu derin sevgiyi yalnızca büyük sanatçılara mahsus bir yetenekle işleyen Yahya Kemal, İslam'ın en büyük sancaktarı olan Devlet-i Aliyye'nin son döneminde adeta bir sanat güneşi olarak dünyaya geldi.
Şiirlerinde hayatı boyunca güzeli arayan Yahya Kemal, Türk-İslam kültürünün İstanbul'a getirdiği güzelliklerin yanında, milletimizin Anadolu coğrafyasındaki kadim mimarlığını da Türk şiir sanatının hiç şüphesiz zirvesi olan manzumelerinde işledi.
BAYRAM SABAHLARINA COŞKU KATIYOR
'Süleymaniye'de Bayram Sabahı' şiiriyle her bayram rahmetle anılan Yahya Kemal, Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman adına inşa ettiği Süleymaniye Camii ile İstanbul'un ve ülkemizin önemini, genç-yaşlı herkese çağları aşan mesajıyla hatırlatıyor.
SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM NAMAZI BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR
Süleymaniye Camii'nde kılınan bayram namazlarına her bayram büyük ilgi gösteren vatandaşlar, evleri uzakta olsa bile bayramı tarihi camiide karşılamak için sabırsızlanıyor. Mesafeye aldırmadan sabahın çok erken saatlerden itibaren yola çıkan vatandaşlar, bayram sevincini İstanbul'un 7 tepesinden birinde yer alan Süleymaniye Camii'nin eşsiz atmosferinde yaşamak istiyor.
Ölümsüz eserleriyle milletimizin gönlünde taht kuran Yahya Kemal'in Süleymaniye`de Bayram Sabahı şiiri:
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..
Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan mı, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.