Son dakika! Papa'yı ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan: Filistin halkına en büyük borcumuz adalettir
Türkiye'yi ziyaret eden Papa 14. Leo'yu dünyanın en büyük üçüncü kütüphanesi olan Beştepe'deki Millet Kütüphanesi'nde ağırlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo ile basın toplantısı düzenledi. Konuşmasında Gazze'deki mazlumları hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan "Filistin halkına en büyük borcumuz adalettir" ifadelerini kullanırken Papa ise Türkiye'nin dünyadaki barış görüşmeleri için yaptığı katkıya çekerek "Türkiye dünyadaki barışın kaynağı olsun" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo ile heyetler arası görüşmenin ardından davetlilere hitap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Katolik dünyasının ruhani lideri, Vatikan Devlet Başkanı Saygıdeğer Papa 14. Leo, ülkemizdeki diplomatik misyonların değerli temsilcileri, çok kıymetli misafirler, hanımefendiler, beyefendiler; sizleri şahsım, ülkem ve milletim adına en kalbi duygularımla, hürmetle selamlıyorum.
Saygıdeğer Papa 14. Leo'yu ve heyetini ülkemizde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bir kez de sizlerin huzurunda kıymetli misafirimiz ve heyetine ülkemize hoş geldiniz diyorum. Kendilerinin göreve başladıktan sonra ilk yurt dışı seyahatini Türkiye'ye gerçekleştirmesini her bakımdan çok anlamlı buluyorum. Bu müstesna ziyaretin Türkiye ile Vatikan arasındaki köklü ilişkilerin dostluk, iş birliği ve karşılıklı anlayış temelinde güçlenmesine katkı sağlamasını canı gönülden temenni ediyorum. Başta bu salondan yansıyanlar olmak üzere ziyaret boyunca Türkiye'den verilecek mesajların Türk-İslam dünyasına, tüm Hristiyan coğrafyasına ulaşacağına, dünyada barış umutlarını daha da artıracağına yürekten inanıyorum.
KÜRESEL BARIŞI KONUŞTUK
Kıymetli misafirimizin ziyareti bölgesel ve küresel olaylar bağlamında son derece kritik bir zamana tekabül ediyor. İnsanlığın yön arayışının hızlandığı, küresel düzeyde belirsizliklerin arttığı, Asya'dan Afrika'ya, Latin Amerika'dan Doğu Avrupa'ya gerilimlerin tırmandığı bir dönemde gerçekleşen ziyaretin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını ümit ve arzu ediyorum.
Nitekim bugün verimli geçen ikili görüşmemizde küresel barışın ve istikrarın tesisi konusundaki gözlemlerimizi ve ortak beklentilerimizi paylaştık.
İkili münasebetlerimizin yanı sıra insanlığın ortak vicdanını ilgilendiren güncel meseleleri ele aldık. Göçe zorlanan insanlara sahip çıkmak kadar, insanları göçe zorlayan sebeplerin ortadan kaldırılmasının da önemine dikkat çektik. Çatışmalar, insani krizler, yoksulluk, adaletsizlik ve iklim değişikliği gibi küresel sınamalar karşısında barışı savunan, adaleti önceleyen, merhameti esas alan bir yaklaşım etrafında buluştuğumuzu görmekten şahsen büyük bir bahtiyarlık duydum.
100'E YAKIN KİLİSE VE MANASTIRI RESTORE ETTİK
Kıymetli dostlar. Burada öncelikle bir hususun altını çizmek istiyorum. Türkiye olarak üç kıtanın kalbinde doğu ile batıyı birleştiren, farklı kültür ve inançlar arasında köprü olan istisnai bir konuma sahibiz. Biz her fırsatta vurguladığım gibi ilhamını çift başlı Selçuklu kartalından alan, yüzü ve yönü hem doğuya hem batıya dönük bir ülkeyiz. Bin yıldır vatanımız olan bu topraklarda her ırka, dine, mezhebe, kökene mensup insanlar hiçbir endişe, hiçbir baskı olmadan özgürce yaşamıştır.
İstanbul'a, Hatay'a, Mardin'e, Diyarbakır'a, birçok şehrimize gittiğinizde camilerle birlikte kilise ve sinagogları yan yana görürsünüz. İstanbul'da Aya İrini Müzesi ve Neve Şalom Sinagogu, Trabzon'da Sümela Manastırı, Van'da Akdamar Müzesi ve daha nicesi… İşte bu ortak yaşam kültürümüzün tanıklarından sadece birkaçı. Göreve geldiğimiz 2002 yılından bu yana 100’e yakın kilise, manastır ve ibadethanenin restorasyonunu tamamladık. Bunların bir kısmının açılışına bizzat iştirak ettim. Yıl sonuna kadar beş eseri daha ibadete açmayı hedefliyoruz.
TEK BİR KİŞİNİN AYRIMCILIĞA MARUZ KALMASINA MÜSAADE ETMEYİZ
Kültürel, dini, etnik farklılıkları bir ayrışma unsuru olarak değil, tam tersine bir zenginlik kaynağı olarak addediyoruz. Her bir insanımız dili, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti'nin birinci sınıf vatandaşıdır. Tek bir insanımızın dahi ayrımcılığa maruz kalmasına müsaade etmeyiz.
Bunun temelinde ise “Yaratılanı Yaratan'dan ötürü seven,” kâinata sevgi ve şefkat nazarıyla bakan medeniyet tasavvurumuz vardır. Bakınız bundan 700 yıl önce Yunus Emre insanlığa nasıl sesleniyordu? "Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan, halka müderris olsa hakikatte asidir." Aynı şekilde Hazreti Mevlana da Divan-ı Kebir'inde şöyle diyordu: "Bütün insanlarda aynı ruh vardır. Fakat bedenler, tenler yüz binlercedir. Dünyada çeşitli diller, lügatler var. Fakat hepsinin de anlamı birdir."
MEDENİYETLER İTTİFAKININ ULAŞTIĞI SEVİYE UMUT VERİCİ
Değerli dostlar, kıymetli misafirimizin yüzyıllardır farklı inançlara ait ibadethanelerin kandillerinin aynı semayı aydınlattığı Türkiye'yi ziyareti hem ülkemizin özel konumuna hem de ortak değerlerimize dikkat çeken anlamlı bir vesiledir. Biz de farklı kültür ve medeniyetlerin bir arada, yan yana ve huzur içinde yaşadığı bir tarihin mirasçıları olarak küresel barış ve istikrar ortamının serpilmesi için üzerimize ne düşüyorsa yapıyoruz ve yapacağız.
Medeniyetler çatışmasının kışkırtıldığı bir dönemde Türkiye ve İspanya olarak ilk adımını attığımız, Birleşmiş Milletler çatısı altında ilerleyen Medeniyetler İttifakı Girişimi bu hassasiyetimizin en somut örneğidir. 20. yılını geride bırakan, 160'ı aşkın ülke ve kuruluşun mensubu olduğu Medeniyetler İttifakı'nın ulaştığı seviye sadece ülkemiz adına değil, tüm insanlık adına çok sevindirici ve umut vericidir.
DÜNYADA EN FAZLA İNSANI YARDIM YAPAN ÜLKEYİZ
Tıpkı 20 sene evvel olduğu gibi bugün de çevremizdeki çatışma, kriz ve zulümler karşısında sorumluluk alıyor; kolay olanı değil zor olanı seçerek barış, adalet ve istikrar için elimizi taşın altına koyuyoruz. Milli gelire oranla dünyada en fazla insani yardım yapan ülkelerden biriyiz.
13,5 yıl boyunca 3,6 milyonu aşkın Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yaptık. Suriye'de olduğu gibi Ukrayna'da da savaştan kaçan mültecilere, bilhassa savaş mağduru çocuklara kapımızı açtık. Karadeniz tahıl girişiminden esir ve cenaze takaslarına, tarafları ortak bir zeminde buluşturan pek çok adım attık. Son günlerde Rusya-Ukrayna Savaşı'nı sonlandırmaya dönük hareketliliği yakından takip ediyor, gerekli desteği ve katkıyı sunmaya çalışıyoruz. Saygıdeğer misafirimizin barış ve diyalog yönündeki çağrıları da diplomatik sürecin başarısı bakımından son derece kıymetlidir.
Herkes için adalet, herkes için refah, herkes için barış, herkes için huzur... Bizim gayemiz ve başarmak istediğimiz işte bunlardır. Şadi Şirazi’nin “Baştan başa bütün dünya bir damla kanın yere dökülmesine değmez” sözündeki hikmetin rehberliğinde adil ve kalıcı bir barışın tesisi yolunda çalışmaya devam edeceğiz.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM BİR AN ÖNCE HAYATA GEÇMELİDİR
Çok değerli dostlar, bölgemizdeki kalıcı barış ikliminin kalbinde Filistin meselesi vardır. Çoğu çocuk ve kadın 70 binden fazla Gazzeli’nin katledildiği, iki yılı aşkın süren saldırılarda bu acı hakikate bir kez daha şahit olduk. İsrail hükümeti aralarında kiliselerin, camilerin, hastanelerin, okulların da olduğu sivil yerleşim yerlerini aylardır bombalıyor. İsrail’in vurduğu ibadethanelerden biri de Gazze'deki tek Katolik Kilisesi olan Kutsal Aile Kilisesiydi. Kendilerine bu vesileyle tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Saygıdeğer misafirimiz ve seleflerinin özellikle Filistin meselesine yönelik dirayetli duruşlarını daima takdirle karşıladığımızın bilinmesini isterim. İnsanlık ailesi olarak Filistin halkına en büyük borcumuz adalettir. Bu borcu ödemenin yolu ise 1967 sınırları temelinde iki devletli çözüm vizyonunu bir an önce hayata geçirmektir.
Öncelikle Gazze'de varılan ateşkesin tahkim edilmesi, sivillerin güvenliğinin teminat altına alınması ve insani yardımların kesintisiz biçimde Gazze'ye ulaştırılması gerekiyor. Aynı şekilde Kudüs-ü Şerif'teki tarihi statükonun korunması çok önemlidir. Doğu Kudüs'ün tarihi kimliğine zarar verecek her türlü mütecaviz eyleme karşı birlikte hareket etmeyi sürdüreceğimize inanıyorum.
AİLEYİ KORUYAMAZSAK BİREYİ DE KORUYAMAYIZ
Burada şunu da ifade etmekte fayda görüyorum: Türkiye, vatandaşlarının yüzde 99'u Müslüman bir ülke olarak Hristiyan topluluklar dahil tüm inançlara saygıyı her yerde teşvik etmektedir. Ülkemizle birlikte tüm bölgemizde mabetlerin, tarihi eserlerin, kültür ve inanca dayalı kadim mirasın korunmasına büyük önem atfediyoruz. Komşumuz Suriye'nin uzun yıllardır süren çatışmalarının ardından farklı inanç, kültür, mezhep ve etnik kökenlerin barış içinde yaşadığı bir ülke yolunda attığı adımları destekliyoruz. Saygıdeğer konuğumuzun, uluslararası toplumun Suriye'yi yalnız bırakmaması yönünde yaptığı çağrıyı memnuniyetle karşıladık.
Şurası bir gerçek ki; tahammülsüzlük çatışmayı, çatışma da ayrışmayı, nefreti ve şiddeti besler. Batıda giderek tırmanan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı bu kısır döngünün birer tezahürüdür. Medya, sosyal medya ve popülist siyasetçiler Müslümanlara yönelik ırkçı ve ayrımcı algıyı bilerek ya da bilmeden körüklemektedir. Çoğu zaman politik kaygılarla görmezden gelinen bu hassas meselenin yarın daha vahim boyutlara ulaşma ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız.
Türkiye olarak uzun süredir bu tehdit ve tehlikeye dikkat çekiyoruz. Katolik Kilisesi'nin İkinci Vatikan Konsili sonrasında diğer dinlerin mensuplarıyla iyi ilişkiler geliştirme anlayışını bu bakımdan önemsiyoruz. Müteveffa Papa Fransuva Soğuk Savaş'ın dini çevreleri de etkileyen çatışmacı söylemlerine prim vermemesi mühimdi. Vaktinde kaleme aldığı "insani kardeşlik" belgesi yeni bir çığır açmıştı. Saygıdeğer misafirimizin de selefi Papa Fransuva gibi bugün Diyanet İşleri Başkanlığımızı, İstanbul'da Sultanahmet Camii'ni ziyaretlerini Müslümanlarla yapıcı ilişkiler geliştirme iradesinin bir işareti olarak değerlendiriyorum. Kendisinin artan tehditler karşısında ailenin korunmasına yönelik güçlü mesajlarını da büyük bir memnuniyetle takip ediyorum.
Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz: Cenab-ı Allah insanı bir erkek ve bir kadından yaratmıştır ve birbirleriyle tanışıp kaynaşmaları için soylar, toplumlar olarak var etmiştir. Dolayısıyla aileyi koruyamazsak, bireyi koruyamayız. Bireyi koruyamazsak, insan olma bilincini muhafaza edemeyiz. Bu anlamda hepimize çok önemli görevler düştüğünü bugün bir kez daha ifade etmek istiyorum.
HEPİMİZ BÜYÜK İNSANLIK AİLESİNİN ÜYELERİYİZ
Şüphesiz ortak yanlarımız, benzer yanlarımız; karşıtlıkların ve ayrımların fersah fersah ötesindedir. Hangi inançtan olursak olalım, hepimiz büyük insanlık ailesinin üyeleriyiz.
Üzerinde yaşadığımız dünya, biz, Allah'ın kulları için bir imtihan vesilesi olmasının yanı sıra gelecek nesillerin de bize emanetidir. Bu emanete layıkıyla sahip çıkıp bizden sonraki kuşaklara teslim etmek gibi bir sorumluluğumuz bulunuyor. Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez” buyuruyor.
Merhamet üzerinde her zamankinden daha fazla durmamız gereken bir sürecin içindeyiz. Çevremize, diğer insanlara ve dünyaya merhamet nazarıyla baktığımız ölçüde huzura, güvenliğe, barışa doğru yol alabileceğimize inanıyorum. Bu ziyareti ortak zeminimizi güçlendiren çok önemli bir adım olarak değerlendiriyorum.
Bu düşüncelerle Katolik aleminin ruhani lideri, Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo'ya nazik ziyaretleri için şahsım, milletim adına teşekkür ediyor, kendisine ve heyetine tekrar Türkiye'ye hoş geldiniz diyorum. Bu anlamlı ziyaretin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyor, Katolik dünyasına barış, huzur ve esenlik temennilerimi iletiyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.
PAPA 14. LEO: TÜRKLER HARİKA GEÇMİŞE SAHİP
Papa 14. Leo'nun açıklamalarından satır başları ise şöyle:
"Nazik karşılamanız için çok teşekkür ediyorum. Papalık dönemimin yurt dışı yolculuklarına ülkenizi ziyaret ederek başlamaktan memnuniyet duyuyorum. Zira bu ülkenin Hristiyanlığın kökenleriyle ayrılmaz bağları vardır. Ve bugün de İbrahim'in çocuklarını ve tüm insanlığı, farklılıkları tanıyan ve takdir eden bir kardeşliğe davet etmektedir.
Ülkenizin doğal güzellikleri, bizleri Tanrı'nın yarattıklarını korumaya teşvik etmektedir. Yaşadığınız bu toprakların kültürel, sanatsal ve ruhani zenginliği farklı nesiller, gelenekler ve fikirler bir araya geldiğinde kalkınma ve bilgeliğin bir bütün oluşturacağı şekilde birleştiğini ve böylece büyük medeniyetlerin şekillendiğini bizlere hatırlatmaktadır.
Bir yandan insanlık tarihinde yüzyıllar süren çatışmaların olduğu ve dünyamızın hala adaleti ve barışı çiğneyen hırslar ve seçimler nedeniyle istikrarlı olmadığı doğrudur.
Aynı zamanda karşımıza zorluklar çıktığında böylesine muhteşem bir geçmişe sahip halk olmak hem bir armağan hem de bir sorumluluktur. Yolculuğumun logosu olarak seçilen boğaz üzerindeki köprü imgesi ülkenizin özel rolünü çok güzel ifade etmektedir.
İNSANLIĞIN GELECEĞİ TEHLİKEDE
İç çeşitliliğinize değer veriyorsunuz. Bu köprü Türkiye'yi kendine bağlamaktadır.
İki dünya savaşının ardından, ekonomik ve askeri güç stratejilerinin hakim olduğu, küresel düzeyde yüksek gerilimli bir çatışma dönemine tanıklık ediyoruz.
Bu, 'kademeli olarak yürütülen üçüncü bir dünya savaşına' zemin hazırlamaktadır. Buna asla boyun eğmemeliyiz. İnsanlığın geleceği tehlikede.
Adalet ve merhamet güçlü olan haklıdır zihniyetine meydan okur. Türkiye gibi dinin görünür rol oynadığı toplumda Tanrı'nın tüm çocuklarının yoksulların ve zenginlerin onurunu korumak görevdir.
Aile toplumsal yaşamın ilk çekirdeğidir. Aile Türk kültüründe çok önemlidir. Elbette her aile kendi içine kapanabilir. Tüketimci ekonomiler aldatıcıdır.
Türkiye, adil ve kalıcı barışın hizmetinde halklar arasında istikrar ve yakınlaşma kaynağı olsun."








