Suriye’de İsrail’in kışkırtmasıyla meşru hükümete karşı isyan eden Dürziler yeniden merak konusu oldu. Peki Dürzilerin nasıl ortaya çıktığını, nasıl bir dini görüşleri olduğunu biliyor musunuz?
Suriye’de 800 bin civarı mensubu olduğu belirtilen Dürzilerin azımsanmayacak bir bölümü, Siyonist İsrail’in dolduruşuna gelerek meşru Suriye hükümetine karşı ayaklandı. Süveyda’da Sünni sivillere yönelik katliamlara başlayan Dürzilerin tarihteki yeri, ortaya çıkışları ve inanç sistemleri yeniden merak konusu oldu.
11’inci yüzyılda ortaya çıktılar
İslam Ansiklopedisi’nde verilen bilgilere göre, Fâtımîler’in altıncı halifesi Hâkim-Biemrillâh’ın yönetimi ele alışından bir süre sonra, İsmâiliyye’nin mezhep hiyerarşisi üzerinde ilâhî bir şahsiyet olma yolundaki gayretlerini önemli bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen bazı İsmâilîler, onun düşünce ve tasavvurlarını destekleyerek teşkilâtlanmaya başladılar. 1 Muharrem 408 (30 Mayıs 1017) tarihinde ilâhlığını açıklayan Hâkim yeni bir devrin başladığını, kurulan yeni dinin imamlığına da İran asıllı Hamza b. Ali’yi getirdiğini ilân etti. Esasen hareketin kurucusu olan Hamza b. Ali, yardımcılarını da (hudûd) belirleyerek yeni dönemde İslâmî mânada ibadete ihtiyaç kalmadığını, insanların gerçek ilâhî bilgileri kendilerinden öğrenmeleri gerektiğini ileri sürdü. Hamza’nın, bütün dinî gerçekleri en geniş anlamıyla kapsayan müstakil bir sistem olduğunu savunduğu bu hareket nâdiren Hâkimiyye diye anılırsa da en yaygın olan adı Dürziyye’dir. Fırka, önceleri Hamza’nın yakını ve dâîsi iken daha sonra mürted sayılan Anuş Tegin (Neştekîn) ed-Derezî’nin yoğun propagandalarından dolayı bu adı almıştır.
İnanç esasları
Dürzîlik konusunda eser yazan müellifler, mezhebin iman ve amelle ilgili esaslarını genel olarak dört ana bölüme ayırırlar. a) Hâkim-Biemrillâh’ın ilâh olduğuna inanmak. b) Eşyanın ilk illeti, yaratılışın aslı olan “emr”i yani Hamza b. Ali’yi bilmek. c) Hamza’nın yardımcıları olan hudûd veya vezirleri tanımak. d) Yedi esası (hisâl veya vesâyâ) bilmek ve gereğini yerine getirmek.
Allah’ın herhangi bir cisme girdiğini (hulûl) kabul eden Dürzîler, O’nun bir örtü (hicab) ve beşerî (nâsûtî) sûret edindiğini, yazıdaki mâna gibi insanlara karşı perdelendiğini ileri sürerler. Hamza b. Ali Keşfü’l-ḥaḳāʾiḳ adlı risâlesinde bunu yahudi, hıristiyan ve müslümanların, Allah’ın Hz. Mûsâ’ya bir ağaçtan seslendiği şeklindeki inançlarıyla karşılaştırarak, milyonlarca insanı yöneten Hâkim’in taş ve ağaçtan daha üstün olduğuna göre Allah’ın onun bedenine hulûl edip onunla perdelenmesinin daha mâkul bulunduğunu, dolayısıyla Allah’ın diliyle konuşarak O’nun kudretini izhar etmeye en lâyık varlığın Hâkim-Biemrillâh olduğunu savunmuştur.
Dürzîlik’te asıl olan zuhur ve tecellidir, buna rağmen bazı kutsal risâlelerde bu aslî anlayışa aykırı olarak Allah’ın muhtelif görünümlerde zuhur etmeyeceği, sadece Hâkim’e hulûl ettiği ve onun tek mâbud olduğu kaydedilmekte ve, “Mevlâmız tek mâbud... Hâkim’e tevekkül ettim” ibarelerine rastlanmaktadır (Abdurrahman Bedevî, II, 675-680).
Toplumu ikiye ayırırlar
Dürzî cemaati, dinî konuları bilen “ukkāl” ve bilmeyen “cühhâl” olmak üzere iki kısma ayrılır. Mezhebin prensiplerine sıkı sıkıya bağlı olan, sigara, içki ve benzeri şeylerden kaçınan, yiyecek ve giyecekler konusunda zühd ve takvâya uyan, birçok fazileti şahsında toplayan aydın zümre ukkāl grubunu oluşturur. Bunların üçüncü bir kişi olmadan yabancı bir kadınla yalnız kalması, hatta onun selâmına karşılık vermesi, lüks içinde yaşaması câiz değildir. Kadınlardan ukkāl grubuna girenler “âkılât” diye anılır. Bunlar da ukkālin yükümlülüklerini taşırlar. Ukkāl zümresi çoğunlukla sarık sarar, koyu mavi cübbe yahut aba giyer, mensupları sakallarını kesmezler. Herhangi bir makam veya göreve tayin edilmişlerse ona uygun kıyafet giymeleri câizdir. Âkılât ise “nikāb” veya “sâye” denilen elbiseler giyerler; bütün bedeni ve tek göz hariç olmak üzere yüzü kapatmak yaygın âdetleridir. Bir Dürzî’nin ukkāl arasına katılabilmesi için en az kırk yaşında olması, Dürzî inançlarına vâkıf olup şeyhü’l-akldan talepte bulunması ve kendisinden ahid alınıp kabul edilmesi gereklidir. Bu zümreye katılanlar gruba ait muhtelif derecelere yükselebilirler. Perşembe akşamları ibadet mahalleri olan halvetlerde toplanan ukkāl, derecelerine göre belli dinî metinleri okuduktan sonra halvetten uzaklaşır. Akîdenin sırlarını dinlemek hakkını haiz olan en yüksek dereceliler gecenin sonuna doğru dağılırlar. Halvetlerdeki bu düzen, 1762 yılından beri gizliliği sağlamak amacıyla devam ettirilmektedir. Genel olarak Dürzî cemaatinin % 15’ini teşkil eden bu seçkin zümreden suç işleyen olursa tövbe edip pişmanlığı ortaya çıkmadıkça ukkāl meclisine tekrar alınmaz. Ukkāl içinde “ecâvîd” denilen üstün meziyetli bir zümre daha vardır. Grubun yaklaşık % 2’sini oluşturan bu zümre daima zühd ve takvâ hayatı yaşar. Ukkālin faziletlere çok düşkün olan en üst tabakası, “şüyûhu’l-akl” veya “şüyûhu’l-asr” denilen kimselerdir. Bunların bir kısmı, tenha yerlerde kurulmuş ibadet mahalleri olan halvetlerde kalır, diğerleri de Dürzî kutsal metinlerinin istinsahı ile uğraşırlar. Ağır, beyaz bir sarık giyen ve Dürzî toplumundan büyük itibar gören şüyûhu’l-akl, dinî emirlerin yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek, vaaz vermek, çocukların yetişmesini sağlamak gibi görevleri yerine getirir; dünya işleriyle ve siyasetle ilgilenmez. Halvethânelerin işlerini yürüten, vakıflarıyla ilgilenen “şüyûhu’l-halevât” zümresi de ukkāl grubunun önde gelenlerindendir.
Cemaatin % 85’ini teşkil eden cühhâl ise dinî metin ve kaideleri bilmeyen, dinî toplantılara, sadece ramazan ve kurban bayramlarına tesadüf eden günlerde katılabilen avam tabakasıdır. Bu zümre, Dürzî kutsal risâlelerinin asıllarını değil ancak şerhlerini veya basılmış eserleri okumaya yetkili olduğu için kendilerine “şerrâhîn” de denilmektedir. Halvethânelerin giriş kısmında oturan bu cemaatin umumi vaazdan sonra çıkmaları istenir. Sigara içmek ve dünya lezzetlerinden faydalanmak bunlar için mubahtır. Özel bir elbise giymezler, hikmet meclislerinin irşad bölümlerine katılabilirler. Bununla birlikte Allah’tan korkmak, iffetli ve temiz olmak, yalancı şahitlik ve benzeri kötülüklerden sakınmak, zikir ve tesbihle meşgul olmak cühhâl için de gereklidir. Ukkāl ile cühhâl dışında “âyan” ve “âmme” denilen iki sosyal sınıf daha vardır. Günümüzde beş bölgeyi elinde tutan, kendileri şeyh ailesinden geldikleri halde şeyh olmayan feodal liderlere âyan, onların mensuplarına da âmme denilmektedir. Her iki grubun da kendi çevresinden evlenmesi gelenek halini almıştır.
Dürzi nüfusu
Günümüzde Dürzîler’in kesin sayısı bilinmemekle birlikte Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün’de yaklaşık 400-450.000 Dürzî bulunduğu sanılmaktadır. XIX. yüzyılda Lübnan ve Suriye’den göç eden bazı Dürzîler Amerika, Avustralya ve Batı Afrika’ya yerleşmişlerdir. 40.000 civarında Dürzî bugün Venezuella, Brezilya, Arjantin ve Meksika’da ve daha küçük cemaatler halinde Şili ve Kolombiya’da yaşamaktadırlar. Birkaç bin Dürzî de Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da bulunmaktadır. Adı geçen ülkelerde Dürzî cemaatleriyle diğer Araplar arasındaki bağları takviye eden faal cemiyetler olduğu gibi bir kısmı da önemli sosyal, ekonomik ve kültürel mevkiler işgal etmektedir. Ortadoğu’daki Dürzîler azınlık durumunda bulunmalarına rağmen bölgenin sosyal, ekonomik, politik ve kültürel hayatında etkinliklerini sürdürmekte, özellikle Suriye ve Lübnan’ın politik ve sosyal meselelerinde ağırlıklarını hissettirmektedirler. Dürzîler’in Beyrut’ta dinî, sosyal ve kültürel işlerle uğraşan bir merkezleri, okulları, kulüp ve kuruluşları, Abeyh’te yetimhane ve yaşlılar için yurtları mevcuttur. Lübnan’daki Dürzîler’in sayısı 150-170.000, Suriye’de ise 260.000 civarındadır. Yaklaşık 15.000 kadarı Halep yöresinde, 20.000’i Şam ve çevresinde, 25.000’i Güney Suriye’de Katana ve Kuneytıra’da ve 200.000 kadarı da Cebelidürûz’da yaşamaktadır. Ürdün’de Dürzîler Amman ve Zerkā’da yaşayan, sayıları 3000 civarında küçük bir azınlıktır. İsrail’deki Dürzîler Batı Celîle ve Kermel dağı eteklerinde bulunur; sayıları 30.000 civarındadır. Bunlar 1948 işgalinden sonra topraklarına bağlılıklarından dolayı yerlerini terketmemişlerdir. Filistin’deki Dürzîler, gelirlerini sahip oldukları küçük topraklardan sağlayan bir çiftçi toplumudur. İsrail Devleti’nin kurulması esnasında mukavemet göstermedikleri için burada bulunan Dürzîler diğer Araplar’dan daha iyi muamele görmektedirler.