• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

’’Her 100 kişiden 4’ü PKU hastası’’

Yeniakit Publisher
2020-06-01 15:46:32 -
’’Her 100 kişiden 4’ü PKU hastası’’

PKU Aile Derneği Başkanı Deniz Yılmaz Atakay, ’’ Türkiye, akraba evliliğinin de etkisi ile fenilketonürinin en sık görüldüğü ülkelerin arasında yer alıyor.

PKU Aile Derneği Başkanı Deniz Yılmaz Atakay, ’’ Türkiye, akraba evliliğinin de etkisi ile fenilketonürinin en sık görüldüğü ülkelerin arasında yer alıyor. Ülkemizde her 100 kişiden 4’ünde bulunan PKU hastalığı bulunuyor’’ dedi.

Türkiye, akraba evliliğinin de etkisi ile fenilketonürinin en sık görüldüğü ülkelerin arasında yer alıyor. PKU Aile Derneği, 1 Haziran Ulusal PKU Farkındalık Günü kapsamında PKU’lu (fenilketonürili) bireylerin toplum tarafından az bilinen multidisipliner yaşam tarzına dikkat çekti. Ülkemizde her 100 kişiden 4’ünde bulunan PKU hastalığı konusunda Haziran ayı boyunca tüm dünyada farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenleniyor. ’’Yemeğimiz Farklı Hayatımız Değil’’ sloganıyla, sosyal hayatta özel ürün tüketmesi gereken bireylere yaşam alanı oluşturmayı hedefleyen dernek, sosyal dezavantajlı olan PKU’lu çocukların ve yaşam boyu özel diyetli tüm bireylerin toplum içinde var olabilmesi için çalışıyor. Ulusal PKU Farkındalık Günü kapsamında PKU Aile Derneği Başkanı Deniz Yılmaz Atakay, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Çocuk Beslenme ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Aktuğlu Zeybek, PKU’lu birey Canberk Karaca ve annesi Züleyha Karaca hastalık hakkında önemli bilgiler paylaştı.

’’PKU’lu bireylerin sadece yedikleri kısıtlı ve değişik olduğu için toplum dışında bırakılmaması gerek’’

PKU’lu bireylerin sadece yedikleri kısıtlı ve değişik olduğu için toplum dışında bırakılmaması gerektiğinin altını çizen PKU Aile Derneği Başkanı Deniz Yılmaz Atakay, ’’Sosyal dezavantajlı olan PKU’lu çocuklarımızın ve yaşam boyu özel diyetli tüm bireylerin toplum içinde var olabilmesi gerekiyor, bireylerin sadece yiyecekleri farklı olsa da yaşam hedefleri ve toplum içindeki duyguları aynı. Onların, sosyal hayatlarında yaşadıkları sorunları çözmek, zekalarını ve sağlıklarını korumak, ancak hepimizin bilinçlenmesi ve toplumsal farkındalığı artmasıyla mümkün. PKU Aile Derneği olarak 2005 yılından bu yana fenilketonüri konusunda farkındalığının artması ve fenilketonürili hastaların gereksinimleri olan desteğe ulaşabilmeleri için çalışıyoruz. Türkiye’de en sık görülen kalıtsal metabolizma hastalığı olan fenilketonüri tanısı alan bebekler; et, yumurta, süt ürünleri, kuruyemiş, kuru baklagil gibi protein içeren yiyecekleri tüketemezler. Bu nedenle düşük proteinli gıdalara erişimin daha kolay ve ucuz olması gerekiyor. Bu hastalıkla yaşamak zorunda olan bireyler, uymak zorunda oldukları özel diyetlerin yanı sıra, yetişkin olduklarında dahi, yine hayat boyu sürmesi gereken ciddi protein hesapları ve doktor kontrolü gibi süreçleri yaşıyor. Dileğimiz, fenilketonürili hasta çocuk, genç ve yetişkinlerin de nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar eşit ve adil şartlarda özel ürünlere, ilaç tedavilerine ulaşmaları ve hak ettikleri sosyal hayata sahip olmaları. Anayasa’nın 56’ıncı maddesine göre sağlık hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 2’nci Maddesine göre de yaşam hakkı vardır. Tanı konulan sendrom ve hastalığı düşündüğümüzde de bunlar en temel haklar. Bu hakları sınıflandırdığımızda ilaca, sosyal haklara erişebilme, eğitim hakkı, istihdam hakkı gibi detaylandırabileceğimiz başka haklar ortaya çıkar. Genel olarak nadir hastalıklarda, süreç hızlı giderken, bürokrasinin yavaş ilerlemesi, hasta ve yakınları için ciddi anlamda sorun teşkil etmektedir. Nadir olmak hiç olmamak ya da var olmamak demek değil, sadece az olmaktır’’ dedi.

Salgın sürecinin acil durum planlarının gerekliliğini bir kez daha gözler önüne serdiğine dikkat çeken Atakay, ’’Bu bir deprem ya da yangın da olabilir. PKU’lu bireylerin bu süreçte labarotuvar tetkikleri büyük ölçüde aksadı ve bazı merkezler hariç, tüm randevular ileri bir tarihe ertelendi. Sağlık Bakanlığı tarafından, bu süreçte yaşadığımız gibi ivedilikle kronik ve metabolik, nadir hastalıklar için özel hatların ve irtibat sistemlerinin temelinin oluşturulması lazım. Çünkü biz bazı sorunları sadece pandemi kapsamında yaşamıyoruz, her zaman yaşıyoruz’’ şeklinde konuştu.
ÖNE ÇIKAN VİDEO



’’Türkiye’de çok şanslı ve örnek gösterilecek bir tarama programımız var’’

7 ülkeyle beraber yürüttükleri ’’PKU ile Sınırsız Yaşa’’ kampanyasının başarısından da söz eden Atakay, ’’PKU’lu bireylerin en temel sorunu, sıkıntısı bu alanda az doktor olması ve çok fazla metabolizma merkezinin olmaması. Nadir Hastalıklar Daire Başkanlığı’nın farklı branştaki doktorların yetiştirilmesi ve metabolizma alanında ihtisas yapabilmesinin sağlanması yönünde yapılandırıcı bir çalışma planı var. Dünyaya gelen bebeklerin yüzde 40’ı taranıyor. PKU olarak değerlendirirsek, Türkiye’de çok şanslı ve örnek gösterilecek bir tarama programımız var. Bu vesileyle Prof. Dr. İmran Özalp ve bu alanda emek vermiş ve veren tüm bilim insanlarımıza bir kez daha teşekkür ederiz. Şu an, taramada yakalanmayan PKU’lu bebek, yok denecek kadar az. Dileğimiz, bu sistemin ve multidispliner tedavinin, sadece bireyin zeka gelişim sürecinde değil, gerek ürün çeşitliliği, gerekse yeni tedavi yöntemleri açısından tüm yaşamı boyunca sağlanabilmesi. Tüm dünyada Haziran ayı, PKU farkındalık ayı olduğundan düzenlenen etkinliklerle, yeni doğan tarama testi ile kolayca belirlenebilen, tedavi edilmediğinde ise sonuçları son derece ağır olan kalıtsal bir hastalık olan PKU konusuna dikkat çekmek ve duyarlılık oluşturulması amaçlanır. Ancak küresel bir pandemi haline gelen COVID-19 salgını sebebiyle bu yıl 1 Haziran Ulusal PKU Günü’nde fiziksel bir etkinlik yapamıyoruz. Sadece sosyal medya üzerinden farkındalık çalışmalarımız olabilecek’’ diye konuştu.

’’Ülkemizde her yıl 200-300 arasında fenilketonüri hastası bebek dünyaya geliyor’’

Doç. Dr. Çiğdem Aktuğlu Zeybek, ülkemizin akraba evliliklerinin de etkisiyle fenilketonürinin en sık görüldüğü ülkeler arasında yer aldığının altını çizdi. Zeybek, hastalıkla ilgili şu bilgileri aktardı:

’’Türkiye’de her 100 kişiden 4’ü bu hastalık açısından taşıyıcı durumunda ve hastalığın sıklığı ortalama 3 bin 500- 4 bin doğumda bir olarak kaydediliyor. Ülkemizde her yıl 200-300 arasında fenilketonüri hastası bebek dünyaya geliyor. Ancak Beslenme ve Metabolizma yan dal uzman sayımızın henüz yeterli olmaması nedeniyle hastaların tanı ve tedavileri belli illerde ve belirli merkezlerde yapılabilmekte. Bu durumda aileler tedaviye ulaşabilmek için Çocuk Metabolizma Uzmanı olan illere gitmek zorunda kalabiliyorlar. Tedavide esas, tedavi altındaki hastaların düzenli aralıklarla kan örneği vermesi ve kan fenilalanin düzeylerine göre tedavinin şekillendirilmesidir. Özellikle Çocuk Beslenme ve Metabolizma merkezlerine uzak illerde yaşayan ailelerde düzenli kan örneği verilememesi nedeni ile tedavi aksamaları sık gözlemlediğimiz sorunlardan biri. Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi sayesinde tüm bebekler tedavi için gerekli ürünlere ulaşabilmektedir. Ancak özellikle düşük proteinli diğer besin desteklerinin (makarna, pirinç, bisküvi vb.) devlet tarafından doğrudan temin edilmemesi, ürünlerin aileler tarafından temin edilebilmesi için nakit parayla ödeme yapılması, özellikle maddi durumu kötü olan ailelerde ürünü temin etmek yerine söz konusu ödemeyi hasta ya da diğer aile bireylerinin farklı gereksinimleri karşılamak üzere kullanılmasına yol açabilmekte. Öte yandan ülkemizde bulunan destek ürünlerinin çeşitlerinin azlığı da hastaların en sık dile getirdiği sorunlardan biri’’.

Doç. Dr. Zeybek, sözlerine şöyle devam etti: ’’Ailelerin öncelikle PKU’nun kontrol altında tutulduğu sürece çocuklarının gelişiminin normal olacağını bilmeleri bizim için çok önemli. Benim ailelere en önemli önerim konu hakkında hekimleri ile ayrıntılı konuşmaları olacaktır. Eğitim zaman alacak bir süreçtir. Bu süreçte gerek hekimleri gerekse kendilerini izleyen diyet uzmanları ile sürekli iletişimde olmaları büyük önem taşımaktadır. Ayrıca özellikle PKU Aile Derneği ile bir an önce iletişime geçmeleri, aynı yollardan geçmiş ailelerle tanışmaları, etkinliklere katılmaları, sorun ve görüşlerini paylaşmaları, dernekte aktif görevler alarak yaşadıkları sıkıntıları hükümet otoritelerine iletmeleri, sosyal sorumluluk projelerine katılmaları bu ömür boyu sürecek yolculukta yüklerini hafifletmede onlara çok yardımcı olacaktır’’.

’’Çocuklarınızı korkutarak değil, özgüven vererek yetiştirin’’

2 aylıkken PKU teşhisi konan ve şu anda 19 yaşında olan Canberk Karaca, ’’Tedavi süreci benim için diyetime uydukça başarılı olmamı sağladı. Daha sağlıklı ve aktif oldum. Sağlık otoritelerinden daha çok farkındalık oluşturmak istiyorum’’ dedi.

PKU ile yaşam deneyimlerini aktaran Canberk’in annesi Züleyha Karaca, ’’Önce kendimizin sonra oğlum Canberk’in bu diyete ve tedavi süreçlerine adapte olmasını sağladık. Sen özel diyetlisin düşük proteinli beslenmen gerekli, bu duruma uymazsan sağlık problemin artar, beyin gelişimin etkilenir ve zor bir yaşamın olur mesajını uygun şekilde hep paylaştık.Tedavi sürecinde Canberk özel diyetine uyan yasaklarını bilen ve özgüveni çok fazla olan bir birey oldu. Bu sayede de yaşam kalitemiz hiçbir zaman zedelenmedi. Tam tersi Canberk spora fazla yöneldi. Lisanslı voleybol takımında iken Ankara Batıkent Spor Kulübü’nde lisanslı kaleci oldu, halen de aktif olarak spora devam ediyor. Bilgisayar bölümü mezunu. Bilgi işlem üzerine eğitim alıyor.Canberk’i yaşamı boyunca ayakları üzerinde durması için her zaman güvenerek destekledik bu nedenle oğlum PKU ile yaşamayı öğrendi. Kendi tedavisini kendi alıyor, hekim kontrollerine düzenli olarak gidiyor. Tedavi ve besin takibini çok iyi yaptığı için oğlumun fenilanin düzeyleri sürekli istenen düzeylerin altında seyrettiği için algıda bozukluk, dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, depresyon gibi durumlara yaşamı boyunca rastlamadık’’ açıklamasında bulundu.

PKU hastalığı nedir?

PKU hastalığı hakkında bilgi veren Doç. Dr. Zeybek, ’’PKU ailesel geçiş gösteren bir doğumsal metabolizma hastalığıdır. Hastalığın ortaya çıkması PAH geni adını verdiğimiz gendeki değişiklikler sonucunda fenilalanin hidroksilaz enziminin hiç sentezlenememesi ya da hatalı sentezlenmesi sonucunda oluşmaktadır. Akraba evliliklerinin yüzde 21 gibi yüksek değerlerde olduğu ülkemizde fenilketonüri gibi dramatik sonuçlar doğuran, otozomal resesif kalıtım yoluyla kalıtılan hastalıkların önemli bir sorun oluşturmaktadır. PKU tanısı klasik tanı teknikleriyle ancak doğum sonrasında teşhis edilebilirken, hızla gelişen moleküler tanı teknikleri ile bugün prenatal tanı ve taşıyıcı tesbiti de rahatlıkla yapılabilmektedir. Yine PKU’lu bireylerin aile bireylerinde taşıyıcılık durumunun saptanması, ileride yapılacak evliliklerinde risk belirlenmesi açısından büyük önem taşımakta. Fenilalanin temel (elzem) aminoasitler arasında yer alan bir aminoasittir, yani vücutta sentezlenemez, besinlerle alınması gerekir. Vücuda alındıktan sonra, protein sentezi gibi çeşitli tepkimelerde yer alan fenilalaninin fazlası karaciğerde yer alan fenilalanin hidroksilaz enzimiyle parçalanarak tirozin adlı bir başka aminoasite çevrilerek vücuttan uzaklaştırılır. Klasik fenilketonüride fenilalanin hidroksilaz enziminin tam eksikliği söz konusudur. Bebek, protein içeriği yüksek olan anne sütü ya da mama ile beslenmeye başlayınca protein yapısında yer alan fenilalanin kan ve beyin gibi dokularda birikmeye başlar. Uygun tedavi uygulanmazsa kan düzeyi hızla normal düzeyinin çok üzerinde düzeylere yükselir. Hastalığın belirtilerine gelecek olursak, ne yazık ki yaşamın ilk birkaç ayında bu bebekleri sağlıklı bebeklerden ayırt etmek mümkün değildir. Dokularda fenilalanin tedricen artar. Beyin dokusunda birikeren fenilalaninin etkileri yaşamın 4-5’inci ayında belirti vermeye başlar. Bebekler akranlarından geri kalmaya başlar. Oturma, yürüme, konuşma gibi becerilerin kazanılması gecikir, çok ağır olgularda hiç kazanılamaz. Beyin gelişimindeki yavaşlama baş çevresinin büyümesini de duraklatır ve mikrosefali (baş çevresinin küçük kalması) gelişebilir. Epilepsi nöbetleri gelişebilir. Hastaların bir kısmında melanin adlı saç-göz ve cilde renk veren madde eksikliğine bağlı olarak açık renk saç-göz ve cilt rengi gözlenebilir. Bazı hastalarda alerji ile karışabilecek egzamatöz deri döküntüleri gözlenir. Bebeğin idrarında ya da terinde küf kokusunda benzer bir koku duyulabilir. Daha ileri yaşlarda hiperakitivite, stereotipik (tekrarlayıcı) hareketler, anksiyete, saldırgan davranışlar ya da içe kapanıklık gibi ağır davranış problemleri gözlenebilir’’ ifadelerini kullandı.

’’Erken tanı ve tedavi hayat kurtarır’’

PKU hastalarında erken tanı ve tedavinin yaşam kurtarıcı olduğuna değinen Doç. Dr. Zeybek, yüksek fenilalanin düzeyinin beyin gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerini hatırlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: ’’Tanıda gecikilen her gün bebeğin beynini geri dönüşümsüz olarak etkiliyor. Buna karşılık erken ve düzenli tedavi ile hastanın zeka gelişimi tamamen normal olmakta, zeka geriliği, gelişme geriliği, nöbetler gibi komplikasyonların hiçbiri gelişmemektedir. Günümüzde ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan yenidoğan tarama programı sayesinde hastalar erken dönemde ilgili Beslenme ve Metabolizma merkezlerine hızla yönlendirilebilmektedir ve hızla tedavileri başlayabilmektedir. Tarama programının sadece belirli merkezlerde uygulanabildiği döneminde tüm yenidoğan bebeklere ulaşabilmeyi amaçlarken, günümüzde hastaların ilgili merkezlere yönlendirilme süresini nasıl kısaltabileceğimizi tartışır duruma geldik. Bu çok ciddi bir başarıdır. Artık bu başarı ile yetinmiyor, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hastalarımıza doğumdan sonraki en geç 15 gün içerisinde ulaşabilmeyi hedefliyoruz. Gerekli tedavinin erkenden başlanabilmesi için, Sağlık Bakanlığımız ve Çocuk Beslenme ve Metabolizma Derneği ile çalışmalarımıza devam ediyoruz’’.

Hastalığı bir an önce kabul etmenin ve tedaviye uyum göstermenin hekim ve hasta açısından büyük önem taşıdığına vurgu yapan Doç. Dr. Zeybek, ’’PKU tüm doğumsal metabolizma hastalıkları arasında belki de en fazla çalışma yapılan hastalıkların başında geliyor. Öncelikle hastalığın günümüzdeki ana tedavi yöntemi tıbbi beslenme tedavisidir. Hastaların bir kısmında ise kofaktör BH4 tedavisinden yararlanabilmekteyiz. Bunun dışında yurtdışında 18 yaş ve üzeri hastalarda uygulanan ve ülkemizde de çok yakında rutin kullanmaya başlamayı umut ettiğimiz enzim tedavisi uygulamaya geçmiştir. Eksik olan enzim yerine yine fenilalaninin yıkımını sağlayan bir başka enzimin kas içerisine belirli aralıklarla enjekte edilmesi temeline dayanan bu tedavi henüz erişkin hastalarda uygulanmakta, çocuk hastalardaysa çalışmaları devam etmektedir. Benzer bir şekilde fenilalaninin bağırsaklardan emilmeden önce parçalanmasını sağlayacak ağızdan alınan bir başka ilaç ve gen tedavileri üzerine çalışmalar hızla devam etmektedir. Tedavi edilmeyen hastalarda ciddi zeka geriliği, nöbetler, otizm benzeri ağır bulgular gözlenirken, tedaviye erken dönemde başlanan ancak yeterli uyum sağlanamayarak fenilanin düzeyleri sürekli istenen düzeylerin üzerinde seyreden hastalarda algıda bozukluk, dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, depresyon, anksiyete vb. bulgular ortaya çıkabilmektedir. PKU’lu tüm bireylerin ve PKU’lu çocuğa sahip ailelerin fenilalanin kısıtlı diyetleri, bu diyetin yaşam boyu sürecek olması, özel ürün kullanımı gibi uygulamalar gerektirmesi sosyal yaşamda çeşitli zorluklarla karşılaşabilmektedirler. Diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi fenilketonürili hastalarda da yaşam kalitesinin sağlıklı bireylere oranla daha düşük olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Özellikle geç tanılı hastalarda bu düşüş çok daha belirgindir’’ diye konuştu.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23