• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Davamız, İslam’a sahip çıkma davasıdır

Yeniakit Publisher
2021-09-27 10:35:00 -
Davamız, İslam’a sahip çıkma davasıdır

28 Şubat döneminde yaşanan hukuksuzluklara ve hak ihlallerine karşı zorlu mücadelelerde bulunan Yazar Emine Şenlikoğlu, Akit’e yaptığı açıklamada, “Bizim davamız iktidara gelme davası değil, bilinçli olma, İslam’a sahip çıkma davasıdır. Yani bizim iktidara gelmemiz tabii ki hoşumuza gider, tabii ki emeğimizle, hak ederek, coplar yiye yiye geldik. Biz iktidara güle oynaya gelmedik” dedi.

Emine Şenlikoğlu, hem yazılarıyla hem konuşmalarıyla davaya hizmet eden bir isim. Özellikle bir dönem yazdığı kitaplar, çıkardığı dergi elden ele dolaştı. Eserleri gençlerin dini heyecanının artmasına önemli katkı sundu. Bu uğurda soruşturmalar geçiren, cezaevine düşen Şenlikoğlu ile dün bugün ve yarın çerçevesinde mühim meselelerimizi konuştuk.

Müslümanlar çetin yollar aşarak bugünlere geldi. Zor zamanlarda neler yaşandı?

Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren Müslüman için her zaman zor dönemlerdir. Hiçbir zaman için bize şu son zamanlara gelinceye kadar kolay bir dönem olmamıştır. Şu son zamanlarda bile gizli düşmanlıklar el altından devam ediyor. Ama bariz bir şekilde Müslümanlara eziyetler, Menderes’in asılmasından sonra, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta olmuştur. Fakat aslında 28 Şubat hep vardı fakat gizli birer maske altında zulüm yapılıyordu. Yine bizim öğrencilerimizin hakkını yiyorlardı, yine biz başörtülerimizle her tarafa rahat giremiyorduk. Girdikse mutlaka bir hakaret duyuyorduk. Askere oğullarımız subay olarak alınmıyordu, buna benzer baskılar hep vardı. Kitaplarımıza sansür konuluyordu, yasak geliyordu direkt olarak. Devamlı mahkemelerde oluyorduk, ben çok mahkemelerde süründüm. Öyle süründüm ki kar demeden, kış demeden, “bu insan hastadır demeden” hele bir defasında 40 derece ateşimle götürdüler beni. Sağıma soluma erkek polisler girdi, bir de zulüm olsun diye kadın polis göndermiyorlardı. Alabildiğine her konuda bize darbe vardı. Yazarlara ayrı darbe vardı, okuyucuya ayrı darbe vardı. Mesela ben şimdi kendi kitaplarımla ilgili anılar topluyorum. Mesela kitap okurken yakalanmış, kurula verilmiş, okulundan atılmış, askeriyedeyken hapis cezası almış askerler neler nelerle karşılaşıyoruz. Sırf Emine Şenlikoğlu’nun kitabını okudu diye.

“Bizim davamız nesli helak olmaktan kurtarmaktır"

Herkesin bir dava tanımı var. Sizce dava nedir?

- Kişinin inancına göre çalışması, davasına çalışmaktır. Bizim davamız dinimizi hurafelerden arındırarak düzgün bir şekilde yaşamak ve anlatmak olmalıdır. Bizim davamız bu, insanlığı kurtarmak, nesli helak olmaktan kurtaracak yöntem neyse onu anlatmak, onun önderliğini yapmak olmalıdır. Yani dava insanının üzerine düşen vazife budur. Aksi takdirde nesil elden gidiyor. Çalışmalarını da herkes bulunduğu konuma göre yapmalı, dava bu. İnancın doğrultusunda insanlara faydalı olmak için çalışmanın adı.

Peki iktidar olmakla dava sahibi olmak arasındaki fark nedir sizce?

İktidar olmak başka bir şey, davaya çalışmak başka bir şey. Yani insanlar iktidara geldi diye dinlenemez. Davamız iktidara gelme davası değil, bilinçli olma davasıdır. Yani bizim iktidara gelmemiz tabii ki hoşumuza gider, tabii ki emeğimizle, hak ederek, coplar yiye yiye geldik. Biz iktidara güle oynaya gelmedik. Geceler boyu gündüzler boyu çalışarak geldik. Ama bizim davamız iktidara gelme davası değil, bilinçli olma, İslam’a sahip çıkma davasıdır. Onun için devamlı surette iktidara da gelsek, tamamen iktidara sahip de olsak biz davamız için fertler bazında, sosyal örgütler bazında çalışmamız lazım. Zaten ayette Allah: “Kula çalışmasından başka bir şey verilmemiştir” buyuruyor. Biz zaten sadece çalışmaktan sorumluyuz. İmtihanımız bu, bize verilen görev bu, çalışmalıyız.

İktidar sonrası camiada bir rehavet var mı sizce?

- İktidar olduktan sonra “Tamam artık iktidar olduk” diye gevşediğini görüyorum. Bizim gevşeme hakkımız yok. Bakınız İslam düşmanları ne kadar çok çalışıyor. Özellikle algı operasyonunda gece gündüz çalışıyorlar. Ben böyle gece yarısı yeni şeyler yapan var mı diye bakıyorum, adam gece yarısı kalkmış canlı yayın yapıyor saat 04:00’te. Diyor ki: “Gececiler, sizin için canlı yayın yapıyorum.” Ve İslam aleyhinde öyle konuşuyor ki hepsi uydurma, hepsi yalan. Allah’ın gönderdiği din ile alakası yok. Nerede hurafe, uydurma hadis varsa onları almışlar. Mesela adam belki bunak bir adamdı, belki yanlış anlattı bilmiyoruz. Adamın birisi diyor ki: “Kadınlar erkeklerden iki adım geride yürüyecek.” Böyle bir şey yok İslam’da. Ama adamın birisi söylemiş, o adamın söyledikleri din gibi anlatılıyor. Bizim buna karşılık çalışmamız ne? Ne yapıyoruz? Evet bu konuda İslami kesimin gayretini çok beğenirim, gerçekten dünyanın en gayretli insanları olarak ben bizim dava kardeşlerimizi, Müslümanları görüyorum. Paraysa veriyorlar, emekse veriyorlar dava yolunda… Fakat bir konuda eksiklik var, kitap okuma oranı çok düşük ve bilinçlenme çok eksik, bunu görüyorum.

Uzun yıllar Mektup Dergisi çıkardınız. Mektup Dergisi kadınların da dava için çaba göstereceğini somut olarak işledi. Bu konuda ne söylersiniz?

- Mektup Dergisi, biz biraz daha bilinçli olsaydık çok daha büyük işler yapardı ama var olan haliyle, eksikleriyle beraber dava ruhunu güzel işledi. İnşallah tekrardan çıkaracağız, ama o dava ruhunu bulabilecek miyiz onu bilmiyorum. Kardeşler arasında kavga olmaması gerektiğini güzel işledi Mektup Dergisi. Kadınların çıkardığı aksiyoner bir dergiydi. Kadınlar da aksiyoner olabilir, kadınlar da davasına sahip çıkabilir. Bunun mesajını veriyordu. O açıdan boşluğu güzel dolduruyordu.

Emine Şenlikoğlu’nu etkileyen şahsiyetler kimler oldu?

- Benim en fazla etkilendiğim isimler Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Ömer İbni Abdulaziz, Malcolm X, rahmetli hocamız Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan’ın gençlik zamanlarında verdiği konferanslar, Şule Yüksel Şenler’in kadın olarak yaptığı mücadele, Hekimoğlu İsmail’in kitapları, İnan Çınar’ın İnançlar isimli kitabı beni çok etkilemişti. Abdulhamid’in hayatından etkilenmiştim. Düşman ruhu o zaman tanıdım, daha iyi tanıdım. Nitekim bu şekilde adını sayamadığım daha birçok isim var.

İslami camianın imtihanı olarak gördüğünüz en önemli konu nedir?

- Allah’ın tayin ettiği imtihan değil ama kulların yaptığı ve sonra imtihanımıza dönüşen olaylar var. Gruplar arasındaki bu firavun nefreti, müthiş bir imtihandır. Ama Allah dilemedi, kullar diledi, Allah takdir ediyor. Kulların hatası yani. Müthiş bir ayrılık, her grup ayrı bir din gibi. Bu ortadan kalkmadığı sürece hiçbir zaman güçlenemeyiz. Basit konular büyütülerek sanki akide konusu haline sokuluyor. En büyük imtihanımız bu.

“Bilinçli insanlar hâlâ bilincinde duruyor"

Şimdilerde “türban davasını kazandık ama başörtüsünü kaybettik” eleştirisi var. Siz buna katılıyor musunuz?

- Hayır katılmıyorum. Çünkü, 20-30-40 sene önce şuurlu örtünenlerden ben hiç bozulan görmedim. Yani birkaç kişi olmuştur avamdan. Bilinçli insanlar hâlâ bilincinde duruyor. Şimdi başörtüsü örtmüş makyaj yapmış, belli ki daha yeni kapanmış, tam şuurlu değil. Dava ruhundan uzak birisi. Bunlar olacaktır. Bunlar var diye bu kadar şuurlu tesettürlülere de çamur atmaya gerek yok. İnternete girin, birçok kadın işte bir kuş resmi koymuş, bir yazı koymuş, arkası dönük resmini koymuş. Bunlar da göz ardı edilmemeli. Yani bilinçli Müslümanların Allah’a çok şükür çok olduğunu düşünüyorum.

Türkiye FETÖ gibi dini görünümlü bir örgütün ağır darbesini yedi. Siz onların bu hainliklerini önceden tahmin edebildiniz mi?

- Hayır, nereden tahmin edeceğim? Ben bütün dünyaya İslam’ı yayan bir lider olarak görüyordum. İslam’ı yayıyor diye düşünüyordum ben. Kalben o kadar değilse de aklen o kadar “ne kadar güzel, Amerika’dan Kanada’ya kadar her tarafta okulları var” diye. Meğer bilmediğimiz neler varmış… Ben çok büyük şok geçirdim bu durumu anladıktan sonra. Çünkü beklemiyordum. “Karıncayı incitmez” denilen insanın tutup da Büyük Millet Meclisi’ne bomba attıracağı aklımın ucundan geçmezdi. Hatta kendi anlatması, bir öğrenci gelmiş yanına, o öğrenciye kendi yatağını vermiş de sonra kendisi kapının önünde oturarak sabahlamış falan… Yani sonradan anladık böyle bir şeyin yalan olduğunu. Allah yardımcımız oldu, Allah Erdoğan’a gerçekten yardım etti. Bariz bir şekilde yardımını gördük.

“Dava adamlarının hayatları okunmalı”

Efendim son olarak eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?

- Müslümanlar davanın neresinde? Onu cevaplamaya çalışayım. Eğer okumayı, bilinci artırır herkes kendi çevresinde ışık olmaya devam ederse o zaman Müslümanlar davanın tam içinde çalışıyor olacaktır. Tevbe eden insan yeni insandır. Haftada bir kitap okumuyorsak biz gerçekten şişirme dava adamı oluruz, bilinçli dava adamı olamayız. Bağırmalarımızı, eleştirmelerimizi dava zannederiz, halbuki dava o değildir. Çocuğumuzu eleştirmeyi eğitim zannederiz, halbuki bağırmak çağırmak eğitim değildir. Bilakis çocuğun motivasyonunu öldürmektir. Onun başka yolları vardır, bu konuda her anne babanın hiç olmazsa bir Mine İzgi’nin çocuk eğitimi kitabını okuması lazımdır, en azından. Bu arada çok saygıdeğer yazarlarımızın kitapları, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kitaplarının okunması lazım. Yani güzel yazan yazarlarımız epey çok. Yine Necip Fazıl’ın kitapları özellikle Çile’nin okunması lazım. Dava adamlarının portrelerinin okunması lazım.

“Mücadelemi sürdürdüm davamda hep dik durdum”

Davanız uğruna hangi zorlukları yaşadınız?

- Terörle mücadelelere alındım, kitaplarım yasaklandı, polis tarafından tartaklandım, hücreye alındım, 2,5 yıl cezaevinde yattım, iftiralar atıldı. Bir gazete başlık attı, annem hayat kadınıymış, ben bir gazinoda çalışıyormuşum. O zaman babam hayattaydı, bunu yazan ahlaksız yazara da dava açamadım, çünkü babam bunu duyarsa o ahlaksız yazarı alnının ortasından vururdu, gözü de hiçbir şey görmezdi. Çünkü babam eski eşkıyalardandı ve çok adaletli olmasına rağmen böyle konulara asla tahammül edemezdi. Şikayet de edemedim, böyle iftiralara uğradım. Babasız olduğumu söylediler, yani yapmadık iftira bırakmadılar. Buna karşılık İslami kesim beni sahiplenmedi, çok yalnız bırakmadılar, o yüzden bir kırgınlığım var ama kırgınım diye küskün değilim. Sadece yapmaları gereken vazifeyi hiçbirisi yapmadı. Yani kurtlar sofrasında beni yalnız bıraktılar fakat ben kendimi harcamadığım için mücadelemi sürdürdüm. Sarsıntılar yaşasam da davamda dik duruşumu hiç bozmadığıma inanıyorum Rabbim’in izniyle. Böyle…

İnsanlar anlamakta zorlanmıyor muydu yazdıklarınız sebebiyle cezaevine girmenizi?

- “Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar” kitabını biliyorsunuz Türkiye’de en çok okunanlar arasındadır. Ben o kitap için hapishaneye gittiğimde insanlar sordular: “Suçun nedir?” diye, “dini bir kitap yazmak” dedim. “Sen şimdi dini bir kitap yazdığın için buradasın…Tabii ben de cami kapısında insanlara su dağıtırken buraya geldim” diye alay ettiler benimle, inanmadılar. “Kitap yazdınsa kitap yazmak suç değil ki. O zaman Duygu Asena niye hapiste değil? Kim bilir kimi dolandırıyordun? Kim bilir kime muska yapıyordun, yakalandın hapse geldin” gibi hatıralarım var. Duygu Asena çok meşhurdu o zamanlar.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Harun Köselioğlu

Çok zor zamanlar geçirdik. Rabbin hayırlısını nasib etsin.

Ihsan

Hangi bilgi ve ledünle? Geçmişte de benzer ideallerle yola çıkanlar olmuş bilgesizlikten dolayı sekteye uğramışlar, akibetleri kabirlerde son bulmuştur.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23