Koalisyon görüşmeleri öncesinde “muhataplarına” önemli uyarılarda bulunan Davutoğlu, “Cumhurbaşkanlığı makamı ile ilgili konular koalisyon görüşmelerinin gündemi değildir. Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini ya da cumhurbaşkanının makamının saygınlığını tartışmaya açmak baştan koalisyon müzakerelerini saboteye dönüştürür” dedi.
SERDAR ARSEVEN - Başbakan Ahmet Davutoğlu, Srebrenitsa Soykırımı’nın 20. Yılında düzenlenen anma merasimine katıldıktan sonra, dönüş yolunda konuştu. Davutoğlu, “koalisyon görüşmeleri” öncesinde çok önemli mesajlar verdi:
• Kılıçdaroğlu AK Parti CHP arasında bir ortaklık olsa bile kabineye girmeyebilirim şeklinde açıklamalarda bulundu. Muhtemel bir CHP koalisyonunda Kılıçdaroğlu’nu yanımda görmezsem olmaz der misiniz?
- Ciddi ortaklık birlikte yürümeyi gerektirir. Süreç olarak bunu söylemiyorum, münhasıran bunu kastederek söylemiyorum. Ama elini taşın altına yarım koyan taraf kaybeder. Ne surette olursa olsun, ilkesel bir şey söylüyorum. Bir taşın altına ben elimi tam sokarım ve taşı kaldırmak niyetiyle sokarım. Ya da o taş orada kalsın derim. Yarım tutulan her iş şüphe uyandırır, yarım tutulan işten hayır gelmez. Ben sorumluluk üstlendiğim her şeyin gücünü de almak isterim. Bir sorumluluk isteniyorsa, yetkisini de almak isterim. Yetkisini aldığım her şeyin de hesabını veririm.
KOALİSYONA EN AZ İHTİYAÇ DUYAN AK PARTİ
• Sayın İsmet Yılmaz’ın seçildiği akşam, ‘koalisyona en az ihtiyaç duyan parti Ak Parti’dir dediniz…
- Öncelikle ciddi bir koalisyon yani hükümet ortağı için çalışacağız. Ama diyelim olmadı ve erken seçim gerekti. Tek parti iktidarına yakın en fazla kim?.. Diğerleri koalisyona mahkûm ya bugün, ya seçimden sonra. Ama biz yeni bir seçimde tek başına iktidar olma şansına sahip olan en yüksek oranın sahip olan biziz. Türkiye’de önümüzdeki görünür gelecekte, AK Parti dışında tek başına iktidar olma imkanına, ihtimaline sahip parti yok. O açıdan koalisyona en az mahkûm derken muhtemel bir başka seçim tablosunda da bizim tek başına iktidar olma ihtimalimiz var ama CHP’nin MHP’nin ya da HDP’nin tek başına iktidar olma şansı yok. Onlar her halükarda yeni bir seçimden sonra da koalisyon düşünecekler. Hadi bir ümit bizden bir şeyler kaybolur diye düşünseler de nihai tablo bu. Realist olmak lazım. Gerçeğin üstünü örterek, psikolojik şeylerle gerçeği ortadan kaldıramazsınız. Böyle bir gerçek var Türkiye’de. Dolayısı ile bizim iyi niyetli açıklamalarımızda yani bir hükümet kurmak istiyoruz diye irade beyan eden açıklamalarımızdan kimse bir zaaf üretmemeli.
BENİM BÖYLE BİR KAYGIM OLMAZ
“Şu yorumlar da yapılıyor; ‘Davutoğlu Genel Kongre sebebiyle hükümet kurmak istiyor.’ Bundan daha yanlış, bunu söyleyen kişiden beni daha az tanıyan kişi olamaz. Yok ben genel kongre istiyormuşum, Cumhurbaşkanımız erken seçim istiyormuş bunların hiçbir karşılığı yok. Biz şahsi çıkarlarımızı parti çıkarlarımızın önüne almayız. Kongre bir parti meselesidir ama şu anda, ülkenin acil bir şekilde hükümet ihtiyacı varken ben kongreyi Allah şahit zihnimin ucuna bile getirmem. Zihnimin ucuna bile getirsem önce bir tövbe istiğfar edip kendi kendimi sorgularım. ‘Ya sen ne için siyaset yapıyorsun.’ Kongre ne için var partin için. Parti ne için var ülke için. Ülkenin şu an hükümet ihtiyacı varken benim kongre üzerinde düşünmem bana ahlaki olarak daha iğreti bir şey gelmez. Birileri bunu pompalıyor. Burada da kasıt, Cumhurbaşkanımızla benim aramda görüş ayrılığı var kanaatini yerleştirmek, Cumhurbaşkanlığı ile benim hedeflerimim farklı olduğunu kanaatini göstermek. Görüş ayrılıkları, farklı kanaatleri olabilir Cumhurbaşkanımızla aramızda ama bu hiçbir zaman ülke çıkarının önüne geçmez; ne onda ne de bende. Hele hele böyle bir konuda biz herhangi bir şekilde şahsi kaygılarımız üzerinden farklı kanaat sahibi olmayız. Şunun veya bunun doğru olduğunu veya yanlış olduğunu düşünür birbirimizle konuşuruz ama yok kongreye benim başbakan olarak gitme ihtiyacım varmış vesaire… Bunlar gerçekten hiçbir karşılığı olmayan beni tanıyan birinin de itibar etmeyeceği şeyler.
• Bayramdan önceki görüşmeler biraz nezaket görüşmeleri olacak. Kaç turda hükümet kurabiliriz veya kuramayız, bu iş olmayacak deyip, Cumhurbaşkanına görevi verirsiniz?
- Nezaket ziyareti olmayacak bir kere onu tashih edeyim. Nezaket ziyaretin ilk üç dakikası beş dakikası ile sınırlıdır. Keşke mümkün olsa bir iftar sofrasında bütün liderler oturabilsek. İşte orada nezaket olurdu. Ben memnuniyetle ev sahipliği yapmak isterdim. Esas ilk turda, bütün bu basına yansıyan açıklamaları arkadaşlara aldırdım ben. Biliyoruz bazı pozisyonları ama arada o kadar farklı iniş çıkış var ki gerçek pozisyonun ne olduğunu anlamaya çalışacağım ben şimdi. Şu da yanlış bir şey. Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği ‘Sayın Başbakanı dinleyeceğiz ona göre karar vereceğiz’. Bu bile pasif bir tutum, ülkenin aktif bir tutuma ihtiyacı var. Aktif tutumdan kastım, çok hareketli bir tutum değil. Aktif tutumdan kastım bir ortaklık kurulacaksa, birlikte kurulacak ve konuşulacaktır. Aslında böyle dediğiniz andan kendinizi edilgen bir taraf olarak tanımlamış oluyorsunuz. Ben anlatacağım, onlar da bir kanaat belirtecek. Böyle bir şey yok. Görev belli doğru. Ama kurulacak hükümet birlikte kurulacak hükümet. Ben şöyle bir şey yapsam, elimde bir kağıt, üzerinde görüşümüze yer vermiş olsam ve siz bu konuda bana beyan edin görüşünüzü demiş olsam bu bir saygısızlıktır karşıdakine. Nasıl bu bir saygısızlıksa, Başbakan gelsin dinleyeyim de ben ona karar vereyim demek de süreci tam anlamamak gibi bir tablo ortaya çıkar. Oturacağız konuşacağız. Tabii ben kanaatlerimi… Oraya gidince ilk anda iradeyi anlamaya çalışacağım. Gerçekten hükümet kurma iradesi var mı. Çünkü çok farklı açıklamalar yapıldı, benim kafamın o anlamda berraklaşması lazım. AK Parti- DEAŞ ile işbirliği yapıyor diye bir kanaat var da bizim anlatmamıza rağmen bu aşılamamışsa bu bir önyargıdır. Bu algı ile bu koalisyonun ortağı olmaz.
HDP SİLAHLARI BIRAKMA ÇAĞRISI YAPSAYDI!
• HDP ile koalisyon denklem dışı mı?
- “HDP’ye dönük bizim tarafta olumlu bir yaklaşım yok. 8 Haziran’da HDP çıkıp Kandil’i övmeyip, ‘biz artık Türkiye’nin önemli partisinden biriyiz. 80 vekilimiz var. Şiddetin artık Türkiye sınırları içinde yeri yoktur’ deseydi o zaman kamuoyunda algısı değiştiği için HDP ile koalisyon bağlamında daha olumlu bir atmosfer oluşabilirdi. Deseydi artık silahları bırakalım, Türkiye dışına nereye gidilecekse gidilsin biz siyaset yapmak istiyoruz, biz terör ve şiddet üzerinden siyaset yapmaya karşıyız deseydi eminim sadece bizim değil diğer partilerin de HDP tutumu değişebilirdi.
HDP 8 Haziran sabahı çıkıp, özellikle de Kandil’e doğru dönüp, ‘biz artık Türkiye’nin önemli partilerinden biriyiz, 80 milletvekilimiz var parlamentoda güçlü olarak temsil ediyoruz. Baraj da kalmadı. Türkiye’de demokratik olarak her şey konuşuluyor. Bundan sonra artık şiddetin terörün Türkiye sınırları içinde yeri yoktur’ deseydi o zaman kamuoyu algısı da değiştiği için HDP ile koalisyon bağlamında daha olumlu bir atmosfer oluşabilirdi. Deseydi ki, ‘artık silahları bırakalım Türkiye dışına nereye gidilirse gidilsin biz siyaset yapmak istiyoruz. Biz terör üzerinden şiddet kullanmaya karşıyız’ deseydi, sadece bizim değil eminim bütün partilerin tutumu HDP’ye dönük olarak kamuoyunda değişecekti. Bunu duymak isterim ben yani böyle bir şey olunca da konuşmak lazım iletişimi kesmem ama dediğim gibi bir ortaklığında asgari şartları vardır. Bu asgari şartlar içerisinde nerede hangi baskıların yapıldığını nerde hangi terör grupların hâlâ mevcudiyetini sürdürdüğünü bilen biri olarak ona karşı net tavır sergilemeyen parti ile bir kere Türkiye’de sağlıklı bir koalisyon yapılacağına inanmam.
• Cumhurbaşkanı’nın tartışma konusu yapılması…
- Hükümet kurarken dış politikada ne yapacağız siyasette ne yapacağız eğitimde ne yapacağız bunları konuşuruz anayasaya bu bağlamda her şeyi konuşuruz.. Ama cumhurbaşkanımızın meşruiyetini ya da cumhurbaşkanının makamının saygınlığını tartışmaya açmak baştan koalisyon müzakerelerini saboteye dönüştürür.
• ABD IŞİD özel temsilcisi geldi. Bu görüşmeler…
- ABD ile olan bu görüşmeler yeni ve daha önce olmamış tarzda olan görüşmeler değil. Askeri, diplomatik heyetlerle sürekli temas halindeyiz. Değişmeyen iki şey var bizim açımızdan. Bir rejimin baskıları ve bu rejimin bu hali ile Suriye’de istikrarı korumak mümkün değil. İki, terör gruplarının alandaki mevcudiyeti arttıkça da bir istikrar yakalamak mümkün değil. Suriye halkını rejimin baskısından ve terörden kurtaracak formülleri beraber çalışmamız gerekiyor. Suriye’de nihai kertede rejimle iş tutmamış, teröre de bulaşmamış hangi grup varsa bunları… Burada PYD maalesef baştan itibaren rejimle fırsatçı bir şekilde iş tuttu. Muhalefetle görüşmelerden kaçındı. Belli bir ölçüde de DEAŞ’la yan yana yaşadı. Bizim ise ılımlı muhalefetin etkinliğini arıtması yönünde, bir kanaatimiz var. Son görüşmede bir anlamda, Türkiye’nin kararlılığını taraflara bildirdik. Cerablus, Kuzey-Güney’de Hercele-Mare Hattı, Doğu-Batı ekseninde, Cerablus-Hercele hattının herhangi bir şekilde DEAŞ tarafından tehdit edilmesi, Cerablus-Hercele hattının da PYD tarafından oldu-bittiye getirilmesi, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eder. Çünkü orada doğabilecek gelişmeler, birinde DEAŞ’ın Türkiye ile Halep arasındaki koridoru tehdit etmesi, kapatması vardır. O zaman Halep ve Özgür Suriye Ordusu için ılımlı muhalefetin bütün dayanağı biter. Diğerinde ise daha büyük bir göç dalgasının gelmesi vardır. Çünkü o bölgede hiç Kürt yaşamıyor.
BATI SREBRENİTSA'DAKİ SOYKIRIMA KÖR!
MUHAMMET KUTLU / ANKARA - Sözde Ermeni soykırımı yalanlarıyla Türkiye’yi soykırımcılıkla suçlamaya yeltenen Batı dünyası, Srebrenitsa’da vahşi Sırplar tarafından dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen soykırıma gözlerini kapattı. Srebrenitsa soykırımının bütün delilleriyle ortaya çıkmasına AB ülkeleri sessiz kalırken, Ermeni yalanlarını soykırım olarak niteleyen Papa Francesco da Bosna’da yaşanan ve 100 binin üzerinde masum sivilin öldürüldüğü soykırıma “Kitlesel cinayetler” demeyi tercih etti. Srebrenitsa soykırımının Birleşmiş Milletler tarafından tanınması girişimleri, Çeçenistan’da Müslümanları soykırımdan geçiren ve Ermeni soykırımı yalanını destekleyen Rusya’nın vetosuyla engellendi. Eli kanlı Batı’nın Bosna soykırımı karşısında sergilediği duyarsızlık, Hıristiyan Haçlı aleminin iki yüzlülüğünü bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Bosna Hersek’in, Yugoslavya’nın parçalanmaya başlamasıyla birlikte, 29 Şubat - 1 Mart 1992 tarihlerinde düzenlenen referandumla bağımsızlığını ilan etmesinin ardından başlayan ve 1995 yılına kadar süren kanlı savaşta, yüzde 60’tan fazlası Boşnak olmak üzere, 100 bine yakın insan hayatını kaybetti, 50 bine yakın kadın tecavüze uğradı, 2 milyon insan evini terk etmek zorunda kaldı.
1915 olaylarıyla ilgili olarak Ermeni yalanlarına sarılan ve kolaylıkla Türkleri “soykırım” uygulamakla suçlayan Papa Papa Francisco, Vatikan’da 12 Nisan’da Ermeniler için düzenlenen ayinde, selefi Papa 2. Jean Paul döneminde imzalanan deklarasyonda yer alan 1915 olaylarıyla ilgili olarak, “20. yüzyılın ilk soykırımı” ifadesine atıfta bulunmuştu. Papa, aynı ayinde Nazizm ve Stalinizm döneminde de diğer iki büyük trajedinin yaşandığını belirterek, “Son olarak da Kamboçya, Ruanda, Burundi ve Bosna’da kitlesel cinayetler işlendi” ifadesini kullanmıştı. Böylece Hıristiyan dünyasının işlerine geldiğinde “soykırım”, işlerine geldiğinde de türlü bahanelerle konuyu geçiştirebileceğini bir kez daha göstermiş oldu.
DAVUTOĞLU 2009’DA ÇİFTE STANDARTA DİKKAT ÇEKMİŞTİ
Ahmet Davutoğlu 2009 yılında Dışişleri Bakanı iken AB ve Batı dünyasının çifte standartına dikkat çekmişti. Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj ile görüşen Davutoğlu, “Serbest dolaşım bölgesi dışında tutulan Bosna’ya yapılan haksızlık en kısa zamanda düzeltilmelidir. Bosna-Hersek’in AB ve NATO zeminlerinde Euro-Atlantik mekanizmalarıyla bütünleşmesi bizim açımızdan Bosna-Hersek’in istikrarı açısından önemlidir. AB içinde vize konusunda alınan kararda, Bosna-Hersek’in yeni vize uygulamalarının dışında tutulmuş olması son derece olumsuz bir mesaj olmuştur” demişti.