• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Ak Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Özlem Zengin Akit’e konuştu: Linç edilmem çalışılmış proje

Yeniakit Publisher
Haber Merkezi Giriş Tarihi:
Ak Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Özlem Zengin Akit’e konuştu: Linç edilmem çalışılmış proje

Son dönemde sosyal medyada en çok konuşulan isimlerin başında gelen ve geçmişte CHP’lilerin “Bu kadına haddini bildirin” şeklindeki tehditlerine maruz kalan AK Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Özlem Zengin, Akit’e konuştu.

Kendisi hakkında sosyal medyada tekrar edilen 3 başlık üzerinden benzeri görülmemiş bir linç girişimi uygulandığını belirten Zengin, izlediği için eleştirildiği Bohemian Rapsody filminden “kırmızıçizgim” dediği 6284’e, “İşte kaybettiren ekip” denilerek çarpıtılan fotoğrafından “Yeşil Kemalist” olup olmadığına kadar herkesin merak ettiği soruların cevabını verdi.

İşte çok konuşulacak o cevaplar:

- Sizi yakından tanıyanlar, AK Parti içerisindeki en dindar kadınlardan birisi olduğunuzu söylüyor. Sosyal medyada ise size yönelik “Yeşil Kemalist” algısı inşa edilmeye çalışılıyor. Siz kısaca kendinizi nasıl tarif edersiniz?

Tabii insanın kendine dair konuşması çok zor bir şey ama kendimi tek kelimeyle tanımlayacak olsam, ben gücüm yettiğince iyi bir Müslüman olma gayreti içerisinde olan bir insanım. Böyle söyleyebilirim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin 7. Kadın Kolları Olağan Kongresinde, “Biz yola çıkarken kadınlar için siyaset değil, kadınlarla siyaset dedik” ifadelerini kullandı. Siz, kadınların AK Parti’deki rolüyle ilgili neler söylemek isterseniz?

Siyasetle alakalı olayları konuşurken, çoğu zaman AK Parti'nin hikâyesini unutuyoruz. AK Parti kurulduğu zaman en önemli mesele ‘Türkiye'deki yasaklar’ meselesiydi. Ve bu yasaklar tamamen kadınlar üzerinde görünür hale geliyordu ve mağdur olmuş milyonlarca kadın vardı. 28 Şubat günlerini hatırlayın, o günlerde kadınlara yönelik çok büyük baskılar vardı. Ayrıca 8 yıllık kesintisiz eğitim düzenlemesi gibi çocukların küçük yaşta Kur'an-ı Kerim öğrenmesinin, İmam Hatiplerin orta kısmının kapatılması suretiyle mümkün olduğunca gençlerin dine temas etmesinin önünü kesmeye yönelik yasaklar vardı. Kamuda zaten hiçbir alanda özgürlük mümkün değildi. Böyle bakıldığı zaman Türkiye'de inanılmaz daralmış bir özgürlük alanı vardı. AK Parti aslında işte böyle bir dönemde, o baskıya maruz kalan kadınları da kapsayan bir siyasal hareket olarak kuruldu. Kadınlar, ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bir hareket inşa edelim ve bu hareket bizim problemlerimizi çözsün’ düşüncesindeydi. O yüzden AK Parti dünyada örnek bir modeldir aslında. Bir toplumsal yarayı tamamen demokratik yollarla çözen bir siyasi hareketten bahsediyoruz. Bu açıdan dönüp baktığımız zaman AK Parti'nin inşasında kadınlar var, AK Parti'nin hamurunda kadınlar var. Dolayısıyla AK Parti’ye aynı zamanda hakiki bir kadın hareketi de diyebiliriz.”

Sizi bu hareketin içerisine sürükleyen sebep neydi?

“Bu hareketin içerisinde milyonlarca kadın var. Ben o kadınlardan sadece biriyim. Ben AK Parti'ye sonradan dâhil olmadım. Hayatıma baktığım zaman aslında, üniversite yıllarından itibaren ben aktif olarak bu özgürlük arayışının, bu mücadelenin parçası oldum. Aslında iyi bir hâkim olmayı hedefliyordum ama hiç düşünmediğim bir şekilde hayat beni siyasete getirdi. Kurulduğu günden itibaren AK Parti'de çalıştım, görevler üstlendim.2002 yılında Genel Merkez Kadın Kolları kurucusu oldum. 2003 yılında İstanbul'da İl Yönetim Kurulu üyesi oldum. Hemen 2 yıl sonra İl Başkan Yardımcısı oldum. 10 yıl Tanıtım Medya’dan sorumlu İl Başkan Yardımcılığı yaptım. Sonra İstanbul Kadın Kolları Başkanı oldum ve nihayetinde de milletvekili oldum. Ve 2015 yılında ilk defa başörtülü aday olan, başörtülü seçilen ve başörtülü yemin edebilen kadın milletvekillerinden birisi oldum. Sonuç olarak diyebilirim ki, öğrencilik yıllarından itibaren verdiğimiz mücadeleler bizi AK Parti’nin hikâyesi içinde buluşturdu; AK Parti ile gençliğimizde verdiğimiz mücadelelerin hedeflerine ulaşmasını sağladık. Başka yerlerden AK Parti’ye gelen, AK Parti iktidar olunca veya iktidarda kalıcılığı kesinleşince buralara gelmiş birisi değiliz. Biz mücadelemizin bir başka alanda devamı olarak gördük siyaseti.”

- AK Parti en çok oyu kadınlardan alan bir parti olarak dikkat çekiyordu. Bu durum değişti mi?

Zaten kamuoyu çalışmalarında da bu görülüyor. Bütün seçimlerde AK Parti’nin almış olduğu oylar içinde her zaman kadınların oyu erkek seçmenin oyundan daha fazla olmuştur. Ama son iki seçimdir AK Parti'nin kadın seçmen oyunda biraz geriye gidiş olduğunu gözlemliyoruz. İşte bunun sebepleri üzerine düşünmemiz lazım. Kim, nerede, nasıl bir hava oluşturuyor da kadınlardan aldığımız oylardageriye gidiş oluyor. Bunları doğru değerlendirmek lazım. Bunun için çalışmalar yapılıyor tabii.”

-Son iki seçimdeAK Parti'nin kadın oylarında bir düşüş yaşanmaya başladığını söylediniz. Diğer taraftan da başörtülü kadınların CHP'de kümelenmeye başladığını görüyoruz. Başörtülüleri CHP'ye iten sebep nedir?

Öncelikle başörtülü kadınların CHP’de kümelendiğini söylemek çok abartılı olur. Konunun sosyolojik temelleri var. Yeni oya ihtiyacı olan CHP profesyonel bir çalışma yapıyor. Yeni oy kazanabileceği en önemli kitlelerden bir tanesi kadınlar. Kadınların oy verme davranışlarının erkeklerden farklı olduğunu düşünüyorum. Kadınlar her zaman daha sadık bir seçmendir. Kadınlar oy verirken sadece kendisi için oy vermez. Önce çocuklarının geleceği için oy verir. Bu konudabirçok analiz, çalışma var, yapılan. Hatta kadınların hayattaki talepleri de böyle. Mesela bir kadına ne istiyorsunuz diye sorduğunuz zaman önce çocuğu için ister. Yemek servis ederken yemeğin en iyi kısmını çocuğuna verir. Sonra kendisine kalırsa alır. Yani bu biraz fıtri bir şeydir. Ve bu fıtri tavır oy verme davranışında da ortaya çıkıyor. CHP'nin başörtülü kadınlarla kurmaya çalıştığı temasın ise tamamen çalışılmış bir hareket olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de iktidar olmak için kadınların, özellikle de İslami, dini hassasiyeti olan kadınların oyunu almanız lazım. Bunun başka yolu yok. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi tamamen bir proje, çalışılmış bir hareket olarak başörtülü kadınları siyaseten kazanmak için böyle bir çalışma yapıyor.”

- Peki, CHP ve onun temsil ettiği zihniyetin başörtülülerde açtığı yaralar iyileşti mi?

Tabii ki iyileşmedi, iyileşmeyecek. Kadınlarda hasar açtığınız zaman bunu evlatlarına da aktarırlar. Mesela böylesine bizim gibi yarası olan milyonlarca kadın, kız olsun, erkek olsun evlatlarının hepsine bu travmaları aktarmışlardır. CHP ne yaparsa yapsın annelerinin hayatını alt üst eden bu hikâyeler onların kafasında her zaman duracaktır. Galiba 2019'daydı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili ile bir tartışma yaşamıştık. Benim için ‘Bu kadına haddini bildirin’ demişti. Bakınız o tartışmayı yapıp odama çıkmam arasındaki süre en fazla yarım saattir. İnanır mısınız belki 600'e yakın telefon vardı. Ağlayarak arayan kadınlar vardı. Bu neyi gösteriyor? Aradan 30 yıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen insanların yarası küllenmiş ama yaranın hasarı geçmiyor. Toplumsal yaralar da böyledir. Yani o yaralar orada kalmaya devam ediyor. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi hangi çalışmayı yaparsa yapsın tüm kadınları kuşatacak bir sonuç elde edemez. Ayrıca onca çalışmaya rağmen, bakın hala CHP’nin başörtülü bir milletvekili yok. Dolayısıyla bunun seçimi kazanmak için çalışılmış, samimiyetten uzak bir şey olduğunu düşünüyorum.

- Bunun tamamen bir siyasi mühendislik çalışması mı olduğunu söylüyorsunuz?

Şunu demek istiyorum. Sonuç olarak bu çalışılmış bir iştir. Mesela ben çok samimi bir özür görmedim. Genel Kurul’da görmüyorum. Mesela bir konu oluyor, söz başörtüsüne, yasaklara geliyor. Hemen ‘artık yasak mı kaldı?’diyorlar. Tamam şu an yasak yok ama siz neler yaptınız? Bir özür dilediniz mi? Nur Serter’den bir özür duydunuz mu? Kamuoyunun önünde ‘biz gerçekten çok yanlış yaptık’ dediklerini, ben duymadım. ‘Artık bitti’ deniliyor. Artık bitti, çünkü AK Parti geldi. Ve Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde yapılan çalışmalarla, mücadelelerle bu iş bitti. Hatta şunu söyleyince de çok tepki gösteriyorlar. AK Parti'nden önce, yani Cumhuriyet'in ilanıyla 1934'te, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Fakat Türkiye'de milyonlarca kadın seçme hakkını kullandı ama seçilme hakkını kullanamadı. Çünkü hukuken hiçbir engel olmadığı halde başörtülü kadınların seçilme hakkı fiilen kullandırılmadı. Bakın 2015 yılına kadar Türkiye'de kadınlar seçilme hakkını kullanamadı. O yüzden, bunları söylediğiniz zaman, verdikleri tepkilere baktığımda ben hakiki bir pişmanlığı, hakiki bir özrü ne işittim ne de hissediyorum.”

Meclis’te güçlü başörtülü bir kadın profili çiziyorsunuz. Bu yüzden hep muhalefetin hedefindeydiniz. Son dönemde bizim mahalledeki bazı okların da size doğru döndüğünü görüyoruz. Bu da mı çalışılmış bir hareket?

Ben öyle olduğunu görüyorum, tespit ediyorum. Ama önce şunu söyleyeceğim. Biz AK Parti olarak Meclisin en büyük grubuyuz. Ben şu anda partimizin Grup Başkanvekilliği görevindeyim. Biz kendi kararlarımızla bu görevlere gelmiyoruz. Partimizin, Sayın Cumhurbaşkanımızın kanaati ve aynı zamanda milletvekillerimizin reyiyle seçiliyoruz. Ayrıca siyasetçinin en büyük testi neresidir, seçimdir, sokaktır. Ben sokakta da en ufak bir sorun yaşamıyorum. Sahada en çok bulunan milletvekillerinden birisiyim. Ve yaptığım konuşmaların da çok iyi anlaşıldığını görüyorum. Gittiğim her yerde teşkilattan arkadaşlarımızla dolaşıyoruz ve sosyal medyadaki düzenli, planlı yapılan saldırılar dışında hiçbir sorunla karşılaşmadım. Sosyal medya meselesi ise çok çalışılmış ve çok kurgusal bir alan. Sosyal medya dünyasının yeteri kadar kuralı yok. Şimdi burada inşa edilmeye çalışılan bir algı var. Burada gerçekle hiçbir alakası olmayan bir tablo oluşturulmaya çalışılıyor. Bir yalan inşa ediliyor. Bir hasar oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun için de ciddi bütçeler harcanıyor.”

- Size yönelik yürütülen ve hasar bırakan yalanlar nelerdir?

Benim hakkımda tekrar tekrar söylenen belki en fazla 3 tane başlık var. Dört değil. Bu yalanlar da maalesef İslami hassasiyeti olan insanları rahatsız etmeyi hedefliyor. Çünkü onların en hassas noktalarına dokunuyorlar.  Biliyorsunuz ben hem hukukçuyum hem de çok uzun yıllar yazılar yazdım, televizyon programları yaptım. Ben avukatlıktan ve yayıncılıktanşunu öğrendim. “Aslında ne oldu, aslı nedir” sorusu meseleleri anlamak için çok önemlidir. İnsanlar aslını araştırmak, anlamak yerine burada oluşturulmak istenen algıya inanabiliyorlar.”

Üç başlık demiştiniz?

Birincisi şu izlediğimiz bir film meselesi. Bu film gerçek bir hayat hikayesi anlatıyor. Kültür Bakanlığı bu filmin vizyona girmesi için ‘uygundur’ demiş ve künyelendirmiş. ‘Türkiye'de 13 yaşının üzerindeki herkes bu filmi izleyebilir’denilmiş. Ve ben bu filmi izlemişim. Ne zaman? 2019 yılında. Bununla ilgili olarak bir Youtube programına katılmışım. 1 milyon 600 bin izlenmiş. Hiç sorun olmamış. 2019 sorun yok. 2020 sorun yok. 2021 sorun yok. 2022 sorun yok. Geliyoruz 2023'e. Seçim atmosferine geldiğimizde bakıyorsunuz Almanya'dan bir hesap, film vizyona girmeden önce kesilen, Türkiye’de o filmi izleyen hiç kimsenin ve benim de izlemediğim, hiçbirimizin var olduğunu bilmediğimiz bir çirkinliği koyarak, benim bunun propagandasını yaptığımı iddia ederek yalan söylüyor. Bunu aynı zamanda tamamen bir AK Parti karşıtlığı olarak yapıyor. Çünkü içerden gelen saldırının AK Parti’nin oyunu düşüreceğini biliyor.  Hayatımın her döneminde İslami hassasiyetlerle, Müslümanca yaşamak için bu kadar özen gösterirken, tamamen karşı olduğum bir şeyin propagandasını nasıl yapabilirim? Olabilir mi bu? Buna rağmen bu yalanı çoğalttılar. Türkiye’de ben dâhil hiç kimsenin izlemediği, hiç gösterilmemiş, bu şahısların yazmasından sonra varlığından haberdar olduğumuz bir sahne üzerinden iftirada bulundular. Bu arada bu çirkinliği propagandasını da yaptılar ve çoğalttılar.

İkinci başlık nedir?

‘6284 kırmızıçizgimizdir’ söylemi. Cumhurbaşkanımızın en son geçen hafta Kadın Kolları Kongresinde yaptığı konuşmayı dinlediniz mi? Ne dedi Cumhurbaşkanımız orada? Kelime kelime de bakarız ama mealen ‘herhangi bir sözleşmeye gerek olmaksızın 6284 kadınların hakkını korumak için bize kâfidir’ dedi. Kim söylüyor bu cümleyi? Cumhurbaşkanımız. Cumhurbaşkanımızın söylediği cümleyi, Grup Başkanvekili olarak ben tekrar ettiğim zaman neden sorun oluyor? Peki, 6284'ün kapsamı nedir? Aileye dair şiddetin önlenmesine yönelik bir kanun. Sadece kadını değil, mağdur kim varsa, kadınsa kadın, erkekse erkek, çocuksa çocuk, yaşlıysa yaşlı onu kapsıyor. Bu kanunun uygulaması ile ilgili problemler var mıdır? Elbette vardır. Birçok başka kanunun uygulanmasında problemler olmuyor mu? Kanunu insanlar uyguluyor. Bazen kolluk, bazen bir savcı, bazen bir hâkim. Her aşamada yanlış uygulamalar olabilir. Uygulamayla ilgili sorunların varlığını tartışmak başka bir şey. Bu kanunda olmayanların, kanun metninde yazmayanların var olduğunu söylemek başka bir şey. Kanunda, ‘kadınının beyanı esastır’ yazıyormuş. Hepimizin okuryazarlığı var, zor bir şey değil. Üstelik kanunda çok kısa. Eğer kanunda böyle bir cümle varsa tamam diyeceğiz ama böyle bir cümle yazmıyor ki. Fakat insanlar bu yalana inanıyor. Kanunda var olan ifadelere itiraz edersiniz, eleştirirsiniz. Ama olmayan şeyler üzerinden sadece kanuna değil, kanundaki var olan gerçekleri söyleyenlere de saldırmak benzeri görülmemiş bir operasyondur.

- Başörtüsüne yönelik Anayasa değişikliği teklifini Meclis Başkanına sumadan önce AK Parti ve MHP’li kadın vekillerle bir basın açıklaması yapmıştınız. O kare daha sonra “yıkım ekibi”olarak çarpıtıldı. Bu konuda neler söylersiniz?

Zekeriya kardeşim, ağlasam yeridir. Bunun tam karşılığı hainliktir. İnsanın boğazı düğümleniyor. Yazıklar olsun. O konuşmayı yapmadan önce ben çok önemli bir seyahate gitmek için Cumhurbaşkanımızdan müsaade almıştım. 15 günlük uzunca bir seyahatti. Anayasa değişiklik teklifi hazırlanınca, Cumhurbaşkanımız aradı ve ‘Özlem Hanım bu açıklamayı senin yapmanı istiyorum’ dedi. Başörtüsüyle öğrenim görme ve çalışma haklarını teminat altına alan bir anayasa değişikliği teklifi veriyoruz. Hazırlıklar tamamdı, ama teklifin veriliş zamanı netleşmemişti. O gün o kadar önemlidir ki benim için, yaptığımkonuşmayı ve verdiğimiz teklifi siyasi hayatım için adeta kâfi addederim. Düşünün. Hayatınızın 20 senesini bu mücadele için feda etmişsiniz. Benimle beraber orada bulunan arkadaşlarımın hemen hemen hepsi için aynı duygular ve aynı tablo geçerliydi. O gün orada bulunan kadınlar partimizin bütün kadın milletvekilleridir. Aynı zamanda MHP'nin de kadın milletvekilleri bizimle beraberdir. Türkiye'de ilk defa böylebaşörtüsüyle ile alakalı ayrıntılı bir teklif yapılıyor. AK Parti siyasetinin en önemli alanlarından biri, en başta gelenlerinden. Bizim için, partimiz için, bize gönül vermiş milyonlarca insanımız için bu kadar kıymetli bir fotoğrafı alıyorsunuz, ‘AK Parti'ye seçim kaybettiren kadınlar’ diye koyuyorsunuz. Bu ihanetin sosyal medyalaşmış halidir. Bu ancak, AK Parti’nin fikriyatından, mensuplarının hissiyatından bihaber, vicdansızların, ruhsuzların sözleri olabilir. Hayatımda kimse için beddua etmedim, doğru bulmam. Ama bunu yapanlar için ben de arkadaşlarım da beddua ediyoruz. Vicdansızlığın dibidir. Yalanın dibidir. Manipülasyonun dibidir.

Ayasofya tartışması ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Ayasofya’nın açılması meselesi bizim için en önemli meselelerden biri. Siyasetimizin, siyasi tarihimizin sembol hedeflerinden biri. Osman Yüksel Serdengeçti’den, Necip Fazıl Kısakürek’e ve Erbakan Hoca'mıza, yazar, şair, siyasetçi, dini önderlerimiz Ayasofya’nın açılmasını bir hayal, bir rüya, bir hedef olarak terennüm etmişlerdi. Adeta İslami hassasiyeti olan muhafazakâr siyasetin bir Kızıl Elma’sıydı. Ve Allah Sayın Cumhurbaşkanımıza, onun yol arkadaşları olarak bizlere böyle bir büyük hedefi gerçekleştirmeyi nasip etti. Yüzyılın en büyük hadisesi olan bu kadar önemli bir şeyi hiçbir kimse, hiçbir şey gölgeleyemez. Ayasofya’nın açılışının memnuniyetini, güzelliğini, azametini hep beraber yaşayalım. O bize yeter. Başka gündemler bu güzelliğe eklenmesin. Elbette başka gündemler de olsun, olacaktır. Ama Ayasofya müstakildir. Hayatımızın, ideallerimizin remzidir Ayasofya. Bu konuyla dair söyleyeceğim şey bu kadardır.

Son olarak gündemi meşgul eden ‘yeğen’tartışmasına gelelim. Geçmişte yargıyı arka bahçesine çeviren, kendi yandaşlarını hâkim ve savcı olarak atadıklarını itiraf eden bir ana muhalefet partisi örneği var. Siz de yeğeninizle torpil yaptınız mı?

İnsanların tepkileri, insanların cümleleri anlık olarak şekillenmiyor. O gün benim için çok boyutlu duygusal bir gün. Neden duygusal bir gün? Ben lise yıllarımda başarılı, her alanda okuyabilecek bir öğrenciydim. Fakat babam beni hukuk okumaya ikna etti. Ve ben sadece hâkim olmak için hukuk fakültesine geldim. Fakülteye başlamadan önce başörtülü değildim. Geleneksel bir Anadolu ailesi, annem öğretmen, babam öğretmen. Annem başörtülü değil; hala değildir. Ben evinde dini bir eğitim alarak yetişmedim. Her şeyi kendim öğrendim. Kur'an kursuna gitmedim. İlk başladığımda, namaz kılarken sureleri bilmediğim için boynuma kâğıt yazar asardım. Allah bana 13 yaşında nasip etti, kendi kendime öğrendim. Üniversiteye başladıktan sonra başımı da tamamen, kendi özgür tercihimle örttüm. Zamanla fark ettim ki, başörtüsüyle beraber benim hâkim olmamla alakalı planlarım alt üst olmuştu. O yıllarda, başörtülü olarak hakimlik savcılık yapmak değil, bunu düşünmek bile mümkün değildi. Başörtüsünden dolayı pişmanlığım hiç olmadı; bunu şerefle ve şükürle taşıdım, taşıyorum, her zaman. 28 Şubat sürecinde bir defa hâkimlik sınavına başvuru yapmıştım. Bir gün kapıya polis geldi ve dediler ki adliyeden çağırılıyorsunuz. Neden, diye sordum, cevap yok. Polis arabasıyla adliyeye gittim. Adliyede bana başvuru evrakım, başörtülü başvuru sebebiyle iade olundu. Bu hikâyenin bütününü dikkate aldığınızda, başörtülü olduğu için hâkim olamamış hukukçu bir milletvekili olarak, bir başörtülü kızımızın birinci olup kura çektiği törende bulunuyoruz ve benim kız kardeşimin evladı hâkim olmuş. Yeğenim hakimlik için yapılan sınavları kazanmış, stajını tamamlamış, sonra bitirme sınavını da vermiş. Oradaki bütün gençler zaten hâkim veya savcı sıfatını kazanmış, hatta görevlerine başlamışlar. Orada sadece görev yerleri belirleniyor kura ile. Torpil yapacak bir durum yok. Sayın Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu bazı esprilerle gelişen ortamda, ben de bu çok boyutlu duygu dünyası içindeyken konuştum. Kimsenin hakkına hukukuna taalluk eden bir husus yok. Ben siyaseti daima sahici bir alan olarak gördüm. Bana göre, öğrencilikten başlayan, farklı farklı alanlarda kimliğimizle ve onun tezahürleriyle var olma mücadelemizi devam ettirdiğimiz bir alan siyaset. Profesyonel siyasetçi değilim; siyaset esnafından değilim; dün bir şeyleri, bugün başka şeyleri savunan, dün temel fikirlerini eleştirdiklerini bugün savunan; dün orada bugün burada siyaset yapan insanlardan değilim. Düz, net, samimi, sahici bir çizgim var, onu koruyorum. Hiçbir ümidin olmadığı, iktidar olma ihtimalini görmediğimiz zamanlarda da siyasetteydim, AK Parti’deydim ve Cumhurbaşkanımızla beraberdim, Allah lütfetti Türkiye’yi 22 yıldır yöneten bir büyük siyaset ekibinde yol arkadaşı olarak da buradayım. Konuştuklarımı içimden gelen samimi düşüncelerimdir. İnandığımı söylüyorum. Benim ricam şudur; benim hakkımda okuduğunuz, duyduğunuz, kendinize, annenize, eşinize, kızınıza yakıştıramadığınız ne varsa, onu araştırın, açıp bakın, beni tanıyanlara sorun. Bana bile ulaşıp sorabilirsiniz; en kolay ulaşılan milletvekillerindenim. Para alarak insanlara operasyon yapmayı meslek edinen sosyal medya esnafının yalan ve iftiralarına aldanmayın; vebal altına girmeyin.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Kenan Yakut

Bunuda gazetenizde yayınlayarak destek olup bitirmeyin

Zekicu

Senin yüzünden akp kaybedecek diyim ben sana.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23