“Yoksul evlerde milyonlarca çocuğun sinirli, hırçın ve problemli yetiştiği bir ülkede yaşıyoruz. Ben geleceğe o evlerden bakmaya çalışıyorum.” İdris Küçükömer Türk demokrasi tarihi darbeler tarihidir.
Demokratlar Platformu Genel Sekreteri Av. Yurdal Kılıçer
Evet, esasen Türk demokrasi tarihi darbeler tarihidir. Jön Türklerden bu yana kendini vatanın gerçek sahipleri olarak görenler, ‘vatanı kurtarmak adına’ hadlerini aşmayı bir marifet saymışlardır. Hiçbir darbe iyi değildir. Hiçbir darbe aslında vatana hizmet etmez, esasen darbeciler dışında hiç kimseye hizmet etmez. Darbeciler insafsızdır. İnsanlık dışı muameleler, onlar için oldukça insanidir. 1960 darbesinde Menderes ve arkadaşlarını asanlarla, 1971 Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asanlar ve 12 Eylül 1980’de sağdan soldan binlerce kişiye zulmedenler, 28 Şubat darbecileri ve 15 Temmuz Fetöcü hainler aslında aynı zihniyet kardeşliğinin takipçileridirler.
Türkiye’deki bürokratik iktidar odakları 1950’de geçilen çok partili demokratik siyasi hayatı hazmedememiş ve 1960 darbesiyle bir restorasyon faaliyetine girişmiştir. Restorasyon halk temsilcilerinin iktidar alanı aleyhine yapılmıştır. Toplum mensuplarının sağlıklı, isabetli (yani kendi istedikleri ile aynı istikamette) siyasî tercihler yap(a)mayacağını düşünen bürokratik iktidar odakları, milletin oyları ile seçilmiş meşru Hükümetleri kuşatıcı ve kendi lehine sınırlayıcı bir siyasî-hukukî çerçeve kurmuştur. Bu yapılanmanın halk aydınlanana ve olgunlaşana kadar sürmesinin şart olduğu düşünülmüştür. Ancak, zamanla bu Darbeci yapılanma kendi sosyal tabanını, değer sistemini ve menfaat odacıklarını üreterek geçici olmaktan çıkmış, kalıcılaşmıştır. Başka bir deyişle vesayet, tahakküme evrilmiştir.
Demokrat Parti- Cumhuriyet Halk Partisi (1950-1960)
İdris Küçükömer’in, Düzenin Yabancılaşması ismini taşıyan ve 1969’da yayınlanan kitabında, Türk siyasal kültüründe ‘sağ’ ve ‘sol’ kavramları konusunda şoke edici açıklamalarda bulunmuştu. Küçükömer, esasen Marksist bir aydındı.
Küçükömer, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Birinci Meclis’in İkinci Grubu, Demokrat Parti ve Adalet Partisini ‘sol’ kavramları çerçevesinde; İttihat Partisi, C.H.P ve Milli Birlikçileri ‘sağ’ kavramları çerçevesinde değerlendirmişti.
1950 yılına kadar Türkiye’de iktidarı 3 zümre paylaşmıştı. Bunlar kalemiye (Bürokrasi) ilmiye (Medrese) seyfiye (Ordu) idi.
Cumhuriyet döneminde de bu durum, ta ki 1950 seçimlerine kadar değişmedi. 1950 de ‘yeter söz milletin’ diye D.P (Demokrat Parti) çıktı ve artık yeni bir kudretin varlığı ilan edildi: HALK.
Çok partili hayata geçiş ile birlikte toplumsal ve siyasal hayata katılımın ölçeği büyüdü. Demokrat Parti (DP), yıpranmış ve ‘ahlaki anlamda çökmüş’ olarak nitelendirdiği, tek parti iktidarını müstebit ilan etti. ‘Demokratik’ vaatlerle dolu bir programla bir programla sahneye çıkan DP, tek parti(CHP) iktidarı döneminde canı yananların sığındığı sığınak oldu.
Bu noktada sosyolog İdris Küçükömer’in ‘düzenin yabancılaşması’ kitabındaki tespitleri önemlidir.
“Lale Devrinde, yaşantısı ve devletçiliği ile bugünkü ortanın solu denen hareketin çok küçük bir çekirdeği görülebilir. Aynı zamanda, bu devreye bütünüyle karşı çıkan esnaf, yeniçeri, ulema birliğinde bugünkü halk cephesinin bir geçmişi bulunabilir. Burada Osmanlı toplumundan bugüne dek süregelen ikileşmenin belirmeye başladığı görülüyor.” İdris Küçükömer “Düzenin Yabancılaşması” ,
Küçükömer’in düşüncesinde, kendi saptamasıyla, sol kavramları Lale Devri’nden beri devlet tarafından beslenip korunan resmi sol anlayış ile taban tabana zıttır. O, sol ve sağ kavramlarını yeniden gözden geçirmek gerektiğini söylemiş; bir anlamda solda sayılanların sağda, sağda sayılanların solda olduklarını ileri sürmüştü. “Düzenin Yabancılaşması” adlı kitabında DP-AP(Yeter Söz Milletin Diyen Halkçı) çizgisini sola, CHP çizgisini sağa yerleştirmiştir. Küçükömer, DP-AP geleneğinin halka dayanan sol bir hareket olduğunu; İttihat Terakki-CHP çizgisinin de jakoben, seçkinci, dayatmacı bir sağ hareket olduğunu iddia etmektedir.
CHP ve Darbeci Geleneği
Darbeci Geleneğin ve zihniyetinin Türk Siyasi hayatındaki en önemli temsilcisi kendisini Devletin sahibi gören askeri ve sivil bürokrasiyi de arkasına alan CHP olmuştur. Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan haberde de ortaya çıkarıldığı gibi 1960 Darbesinden 6 ay önce ‘Milli Şef’ diye bilinen dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün mason kimliğiyle tanınan arkadaşı Selim Sarper de darbeden 6 ay önce yaptıkları gizli bir toplantıda İnönü’nün darbe olacağını ve Menderes ile arkadaşlarının da idam edileceğini söylediğini aktarıyor. Sarper’in notlarında şu bilgiler var: “İnönü söz alarak konuşmaya başladı… İhtilal gerçekleştikten sonra devlet reisi, başvekil, bakanlar askeri mahkemede yargılanacak, vatana ihanet ve birçok suiistimalden dolayı idam edilecektir. Her biriniz ayrı ayrı bu toplantının sonuç bildirisini imzalayarak yemin ederek göreve başlayacağınızı bilmelisiniz” demiştir. Bu bilgiler ışığında CHP ve Dönemin Genel Başkanı İsmet İnönü’nün darbenin planlamasında katkısı var mı yok mu bilinmez ama darbe planından aylar önce haberdar olduğu ortaya çıkmıştır.
CHP, 28 Şubat Post Modern darbe sürecinde de Sermaye Elitlerinin de desteklediği darbecilere açık destek vermiştir. 28 Şubat darbesinin siyasi ayaklığını ise CHP zihniyeti yapmıştır. CHP, darbeye ve darbecilere sonuna kadar sahip çıkmış, hükümeti devirmek için sahneye sürülen en büyük kurgu olan “laiklik elden gidiyor” söylemine sonuna kadar sahip çıkmıştı. 28 Şubat’ın mimarı olan pek çok STK ve kamu görevlisi, darbe misyonları tamamlanınca CHP’ye geçti. Burada milletvekili, parti yöneticisi ve danışman oldular.
CHP, 15 Temmuz Fetö Darbe kalkışmasında da yine darbecilerin yanında durdu. Dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Atatürk Havalimanından darbeci tankların arasından elini kolunu sallayarak çıkıp, CHP’li Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde darbeyi TV’den izledi. 15 Temmuz Hain Fetöcü Darbe Kalkışmasına ‘Tiyatro’ diyen de yine CHP’liler oldu.
Her Türlü Darbeye HAYIR Diyebilmek
‘Bu Ülke’de darbeler kimi zaman postal sesi, kimi zaman muhtıra, kimi zaman post-modern darbe, kimi zamansa e-muhtıra şeklinde olmuştur. Darbeciler bazen Kemalist, bazen Sağcı, bazen Solcu, bazen de FETÖ gibi din ve dindar görünümünde karşımıza çıkar. Ama öz hiçbir zaman değişmemiştir, ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözü sadece Meclis duvarında yazılı hoş bir yazı olarak kalmıştır.
Darbelerin hangi araçlar üzerinden böyle bir vesayet sistemi kurduğu ve meşrulaştırdığı da ayrıca üzerinde durulması gereken bir durumdur. Bazı darbelerin iyi darbe, bazılarının kötü darbe olduğunu dile getiren zihniyet antidemokratik bir zihniyettir.
Türkiye’de demokrasinin kurumlaşmasının önündeki birincil engel militarist zihniyetli sivillerdir. Yani darbecilerden daha çok darbe şakşakçıları, ‘bunlar o kadar kötü ki, asker gelsin daha iyi’ dedirten bir kültüre sahip birey ve topluluklardır, asıl tehlikeli olanlar.
Sivil toplumun gelişme ortamını bulamaması, demokrasi kültürünün kurum ve zihniyetiyle yerleşememesi, kendisini sivil zanneden otoriter zihniyetler darbelerin ve darbecilerin beslendiği kaynaklardır.
‘Bu Ülke’de Darbeci geleneğin yok edilmesi için, bireysel ve toplumsal olarak kendilerine sivil diyenlerin ne ölçüde sivil olduklarının, demokratik kültürü ne derece benimsediklerinin veya içselleştirip içselleştiremediklerinin ve egemen bir söylemsel tahakküm dili kullanıp kullanmadıkları tek tek ortaya konulmalı, darbeleri ve darbeciliği destekleyen, teşvik eden her tür toplumsal, düşünsel grup, fikir ve zihniyet yapıları ifşa edilmelidir.