Öğüt istersen...
Vasiyet ve öğüt hem dini, hem de milli tarihimizin ayrılmaz parçalarıdır...
Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasından itibaren üstlendikleri misyon ise ortada...
Hayme Ana’nın öğütleri Ertuğrul Gazi’yi, Ertuğrul Gazi’nin ve Şeyh Edebali’nin öğütleri Osman Gazi’yi, Osman Gazi’nin öğütleri ise tüm Osmanlı padişahlarını derinden etkilemiş, hatta yönetmiştir.
Vasiyetler ise, bir bütün olarak, Osmanlı Devleti’ni altıyüz sene hayatın merkezi yapan sırrı içlerinde taşırlar ve yürekten yüreğe beslenerek geleceğe taşınırlar...
Fuarlarda kitap imzalarken, bir öğüt yazmak isteyen okurlarıma;
1.Kur’an aynı zamanda bir öğüt kitabıdır;
2.Hadis külliyatı öğütlerle doludur;
3.Tarihimizde öğüdün envai çeşidi vardır, diyorum.
Bunları bilmemek bin yıllık tarihin tecrübe birikimini yok saymaktır.
Bin yıllık tarihin tecrübe birikimini yok saymak ise, her işe acemice girişmek, el yordamıyla yürümek ve tecrübesizliğin getirdiği hatalarla malül olmak anlamına gelir...
İş bu gönüllü cehalet, en başta siyasal, sosyal ve ekonomik problemlerimiz olmak üzere, pek-çok krizin kaynağını teşkil ediyor.
Gelelim öğütlere...
Biliyorsunuz, Hayme Ana devletine yüreğini katan kadındır...
Devletin çekirdeğini içinde taşıyan oğlu Ertuğrul Gazi’ye öğütleri de kendisi gibi muhteşemdir. Özet olarak şöyle diyor (bugünkü dille):
“Oğul Ertuğrul. Boyundan, soyundan olsun olmasın, bütün insanlara iyi davran...
Ululuk istersen, töreden ayrılma...
Dünya oturma yeri değildir. Yapacağın iyi ve doğru işlerle insanların hizmetinde bulunursan, güzel övünçler senin olur...
Yüreğinden inancı, ağzından duayı, davranışlarından erdemi, hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol oğul, ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur.
Oğul; beylik demekle, ağalık vermekledir: Sofranı ve keseni yoksullara açık tut.”
Sözü hiç dolaştırmadan, Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’den, Şeyh Edebali’ye (devrinin en iyi bilginlerinden) ilişkin öğütlerinden birkaç cümle aktarayım:
“Oğulcuğum! Şeyh Edebali bizim boyun (aşiretin-devletin) ışığı ve yüreğidir. Terazisi ince tartar, dirhem şaşmaz.
Beni kır, Şeyh’i kırma...
Bana karşı gel, ona karşı gelme...
Bana karşı gelirsen üzülürüm, ama ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz, baksa da görmez olur...
Sözüm Edebali’yi korumak için değil, seni korumak içindir...
Oğulcuğum! Bu dediklerimi vasiyetim say, ona göre uy!”
Şimdi de, Ertuğrul Gazi tarafından böylesine bir hürmetle anılan mürşidin (Şeyh Edebali’nin) damadı ve beyi Osman Gazi’ye öğütlerine gelelim. Her madde, yüreklere “Devlet-i ebed müddet” aşkını ilham edip o aşkta muazzam bir imparatorluk inşa eden dinamizmin sesi var.
“Ey oğul, beysin” diye başlıyor Şeyh Edebali, “Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül almak sana; suçlamak bize, katlanmak sana; âcizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana; geçimsizlik bize, çatışmalar, uyuşmazlıklar bize, adâlet sana; kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize bağışlama sana...
Ey oğul: Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz;
Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”
Yarın, şu son cümleyi şerh ve izaha çalışalım inşallah.