Türkiye’nin dış politikasını kaçırmak
Peki niçin kaçırdılar? Arsızlıklarından ve azgınlıklarından. Kimsenin kendilerine dokunamamasından ve hesap soramamasından cesaret alıyorlar. İran bölgedeki bütün ülkelere milislerini yığdı. Lübnan, Suriye ve Irak. ABD ve İsrail de onlara çalışıyor. Suriye ve Lübnan onların av sahası. Stalin’in Berlin’i yağmalattığı gibi onlar da Lübnan ve Suriye halkını öldürüyor ve yağmalıyorlar. Türkiye’yi taciz ediyorlar. Daha ötesinde pilotları kaçırarak aslında Türkiye’nin dış politikasını kaçırmak istiyorlar. Türkiye ise bu eylemler sonrasın da daha da pasifleşiyor. Silikleşiyor. Halbuki, daha tersi olmalıydı. Sert güç zamanında yumuşak politikalara devam ederseniz yumuşak güç evresinde kazandıklarınızı da kaybedersiniz. Hizbullah ve İran çeteleri bu korsanlık olayları üzerinden Türkiye’nin dış politikasını rehin almaya ve kaçırmaya çalışıyorlar. İran terör politikasıyla Türkiye’yi kuşatmaya aldı ve etkisiz hale getirmeye çalışıyor.
¥
Yapılacak şey bellidir: Sarkozy’nin deyimiyle kediye kedi deme vaktidir. McCain’ın ifadesiyle ördeğe ördek denmelidir. Yani Hizbullah bir terör örgütüdür ve Türk hedeflerine karşı yapılan da bir terör saldırısıdır. Türkiye esnemeden ileriye doğru yürümelidir. Bedel ödediği gibi bedel ödetmelidir. Denge bu şekilde kurulabilir. Yoksa geçiştirerek bu yöndeki politikalara prim verecek olursanız başınız çok ağrıyacaktır. Prim verdikçe de gerisi gelecektir. Biz Hizbullah’a 2006 yılında İsrail’le didişmesinden dolayı değil 2013 yılında Suriye’nin Neron’u Esat’la birlikte Kusayr’ı girmesinden ve Humus ve diğer bölgelerde insanları ve bebekleri öldürmesinden ve camileri kundaklamasından dolayı terörist diyoruz. Hem işgalci hem terörist. Pilotları kaçırma bahaneleri de her zamanki basma kalıp suçlamalara dayanıyor. Amerikancılığımız. Bölgede onlardan daha derin Amerikancı kim var? Pilotlar Amerikancı oldukları için mi kaçırıldılar? ABD’nin Irak, Afganistan ve Suriye’de kiminle birlikte olduğu belli. İslam dünyasını sıkıştıran mengenenin bir ucu İsrail diğeri İran. İran’ın mesleği iftira ve yalan üzerine kuruludur. 1979 yılında Kabe baskını olduğunda Amerikalılar baskıncıları Humeynici olarak damgalamışlar ve Humeyni de onları Amerikan ajanları olarak yaftalamıştır. İki taraf da yalancıdır. Doğruyu değil, işlerine geleni söylemişlerdir. Bugüne kadar iki taraf da birbirine çamur atarak İslam dünyasının gözlerini bağlıyor. Kabe baskıncıları ne Amerikancı ne de İrancı idiler. Amerikalıların çamur atmalarını mesleklerine yakışıyor da sözde Müslüman olduğunu ileri süren İran’a ne demeli? İran dünyanın en rezil ülkelerinden birisidir. Yapmayacağı hile ve desise yoktur.
¥
İran terörle Türkiye’yi kuşatmaya çalışıyor. Nuri Maliki geçen yıl bazı PKK elebaşlarıyla görüşmüştü. Şimdi de İran ile birlikte Irak yönetimi de PYD’ye arka çıkıyor. Maliki, PYD’’nin Suriyeli muhaliflerden uzak kalmasını istiyor. İran ve uydusu Irak yönetimi ABD gibi Suriye’deki İslamcıları değil Marksist PKK’cıları muhatap alıyor ve yeğliyor. Türkiye’nin Salih Müslim’le görüşmesinden sonra İran da devreye girerek PYD liderlerini İran’a davet etti! Türkiye sınır sorunlarıyla ilgili PYD ile görüşüyor da İran’ın işi ne? İran’ın bu Marksist bir örgütle ne işi olabilir? İran’ın kutsalı var mı ki ayrım gözetsin? Onun için hedefe varan her şey mübahtır. Ama kabahat bizde; hala alttan alarak bir yere varacağımız sanıyoruz. Bu politika sürdükçe adamlar tınmayacaktır. AKP’nin bazı akıl hocaları da de hala İran’dan sağduyu bekliyorlar! Kürtleri sevdikleri için değil Türkiye’yi zarar vermek için PYD’yi muhatap alıyorlar. İran’da son kabinede Kürtlere Ehl-i sünneti ‘onurlandırmak’ için kıytırık bir bakanlık verildi. Aslında bu da oyunun bir parçası. Bir taşla iki kuş vurmak istiyorlar.
Türkiye yumuşak politikalarıyla artık oyun kuramaz hale geldi. Bir dönemin sonu ve yeni bir dönemin başındayız. Suriye’de Gordiom düğümünün çözümü Türkiye’nin aktif politikasını bekliyor. Türkiye bu misyonu deruhte edemezse bu defa değişim Türkiye’nin kapısını çalacaktır.