• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Kanaat önderleriyle imtihan olunmak/1

28 Aralık 2016
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Müslümanların birbirlerini tekfir etmekten zevk aldıkları İslâm’sız bir asırda yaşıyoruz. Müslümanlar olarak kâfirlerle savaşacağımıza birbirimizle savaşıyoruz. Kendimizi, âlimlerimizi, kanaat önderlerimiz edille-i şer’iye ile yani Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha ile mukayyed görmediğimiz günden bu yana birbirimizle boğuşuyoruz. Kendilerini Kur’ân, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha ile mukayyed görmeyenler abid de olsalar, âlim de olsalar, kanaat önderleri de olsalar, Rableşmeye, ilahlık iddiasında bulunmaya mahkûmdurlar.

Vicdanın terazisini adalet denilen birimle tartma maharetine sahip olmayanlar, kendilerinden farklı düşünen her Müslümanı İslâm düşmanı ilan etmekten geri kalmazlar. Oysa ki, Müslümanlar tevhid merkezlidir. Tevhid atmosferinde herkes yâr olduğunda ağyâr kalmaz. Asrımızda Tevhid atmosferi dışına çıkan kanaat önderleri tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların Rableştirdikleri Haham ve Rahipler gibi hareket ediyorlar.

İslâm topraklarında Müslümanların Kanaat Önderlerinin helal ve haram tespit ve tayin etme yetkisini kendilerinde görmeleri, fiilen Yahudileşme ve Hıristiyanlaşma tehlikesinin içine düşmüş olmalarındandır.

Kur’ân-ı Kerim’de Yahudi ve Hristiyanların, hahamları ve rahipleri rab edinmeleri gündeme gelmiştir. Hakkında ayet ve hadis olan bir konuda ayet ve hadise muhalif bir hüküm vermek, helâl ve haram belirleme yetkisini, rahipler ve hahamlar gibi kendinde görmek demektir. Rabbimiz uyarıyor:

«Onlar, Allah›dan başka Hahamlarını ve Rahiplerini de kendilerine Rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih›i de. Oysa onlar bir olan Allah›a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah›dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.» (Tevbe Sûresi/ 31)

Allah’ın emrine, hakkın hükmüne değil, onların hükümlerine, onların iradelerine tabi oldular. Onlara Allah’a tapar gibi taptılar, hatta Allah’ı bırakıp onlara taptılar, Allah’ın emirlerini bırakıp, açıkça Allah’ın emirlerine ters düşen keyfî arzularına itaat eylediler. Allah’ın haram kıldığı şeyleri onların emriyle helâl gördüler. Allah’ın “yapmayın” dediği şeyleri yaptılar, “yapın” dediklerini de yapmadılar. Allah’ın emir ve yasaklarını değil de onların emir ve yasaklarını dinlediler. Onlara, Allah’ın emirlerini uygulayan, O’nun dininin hükümlerini anlayıp anlatan kimseler gözüyle değil de, dinde sanki Allah gibi hükümler vermeye ve kurallar koymaya yetkili imişler gibi baktılar. Doğrudan doğruya kendi yanlarından şeriat vaz’etmeye, dini hükümler koymaya hakları varmış, sanki birer müdebbir Rab imiş gibi baktılar. Onların iradelerine heva ve heveslerine uydular. Nitekim bu âyetin mânâsı hakkında meşhur Hatim-i Tâî’nin oğlu Adiy demiştir ki: “Resulullah’a geldim, boynumda altından bir haç vardı, -ki Adiy o zaman henüz Müslüman olmamıştı ve Hristiyandı- Resulullah (asv) Berâetün (Tevbe) Sûresi’ni okuyordu, bana “Ya Adiy şu boynundaki veseni at” buyurdu. Ben de çıkardım attım. “Allah’tan başka hahamlarını ve rahiplerini de rab edindiler” anlamına olan âyetine geldi, ben: “Ya Resulallah, onlara ibadet etmezlerdi” dedim. Rasûlüllah buyurdu ki:

“Allah’ın helal kıldığına haram derler, siz de haram tanımaz mıydınız? Allah’ın haram kıldığına helâl derler, sizde helâl saymaz mıydınız?” 

Ben de “Evet” dedim. “İşte bu onlara ibadettir” buyurdu. (Sünen-i Tirmizitefsiru suret 9.10.)
Rebi’ demiştir ki, “Bu Rablik İsrailoğullarında nasıl idi?” diye Abdul’âli-ye’ye sordum. O da “Genellikle Allah’ın kitabında hahamların sözlerine aykırı olan âyetler bulurlar, bununla beraber kitabın hükmünü bırakırlar da hahamların sözlerini tutarlardı” dedi. 

Kur’ân ve Sünnette yer alan mutlak hakikat karşısında kendilerini muhayyer görenler, “benim kanaatim”, “benim görüşüm” diye söze başlayanlar, Allah’ın ulûhiyet hukukunu ihlal edenlerdir. Hakkında doğrudan yasaklayıcı bir nas bulunmadığı halde bir müçtehidin hadis ve kıyas uygulayarak herhangi bir fiilin haram olduğunu söylemesi ise, haramı belirleme değil, Allah’ın o konudaki hükmünü ortaya çıkarma gayretinden ibarettir.

İslâm hukukuna göre herhangi bir konuda sahih bir nas bulunmazsa o konu mubah ve helâl çerçevesi içinde ele alınır. Bu kurala İslâm hukukçuları, yeryüzünde her şeyin insanın emrine verildiğini, helâl ve serbest olmanın asıl, haramlığın ise istisna olduğunu bildiren ayetlerin genel ifadesinden (Bakara 187, Âl-i İmrân 93, Mâide 4, Lokman 20, Câsiye 13) ve “Helâl Allah’ın kitabında helâl kıldığı ve haram Allah’ın kitabında haram kıldığıdır, sükût ettiği şeyler ise sizin için affedip serbest bıraktıklarıdır” (İbnMâce, “Etime”, 60; Tirmizî, “Libâs”, 6) gibi hadislerden ulaşmışlardır.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23