Müslümanların İlk Fıkıh Kitabı: Mecmu’ül-Fıkhi
Mecmu’ül-Fıkhi, İslam tarihinin ilk yazılmış fıkıh kitabı unvanına sahip çok yönlü kıymetli ve değerli bir eser. Müellifi; ilmi, manevi ve ahlaki cepheleriyle kendi eserlerini de aşmış bir büyük alim, bir büyük veli, bir büyük mücahit, bir büyük şehit: Hz. Zeyd b. Ali.
Hz. Hüseyin efendimizin torunu. Zeynelabidin hazretleri gibi bir İslam mucizesinin oğlu. Zeynelabidin hazretlerinin adı Ali olduğu için ona Zeyd b. Ali denilir.
Sünneti ihya, İslam’a giren hurafe ve bid’aları ret adına cihada adanmış 42 yıllık kısa fakat bereketli bir ömür. (Hicri, 80-122; M. 699-740) Ümmetin arasına giren tefrika belasını ortadan kaldırmak için yapmadığı fedakarlık, tatmadığı çile ve ıstırap kalmamış tek başına bir ümmet olma liyakatinde büyük dava adamı.
Emevi zulmünün arşı titretir hale geldiği o karanlık günlerde, varlığı onu tanıyan herkese teselli olmuş ve kurtuluş ümitleri onun yüksek şahsiyetine urvetü’l vüska şuuruyla bağlanmış, korku nedir bilmeyen, Hak’tan gayrıya boyun eğmeyen bir seçkin insan. Bağlıları arasında o günün en mümtaz şahsiyetlerinden biri olan İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri de var.
İmam Zeyd.b Ali, bir ilim ve irfan deryası. Onu dinleyen, onu gören ve sohbetinde bulunan insanların onun kudsi cazibesine müncezip olmaması imkansız. Yeter ki muhatap kişi, Ehl-i beyt düşmanlığına şartlanmış sapıklardan olmasın.
Mecmu’ül-Fıkhi, bir-iki mesele dışında Hanefi fıkhından farksız. Demek ki, Şii- Sünni ayırımı fıkhi açıdan anlamsız. Ayrılmaların, ayırımcıların ilmi mesnetten yoksunlukları ortada. Şia ile Ehl-i Sünnet arasında var olduğu iddia edilen itikadi ve ameli farklılıkların tümü yapay ve suni. İhtilaf ve tefrikanın esas sebebi siyasi. Hiçbir haklı temele dayanmayan 1400 yıl önceki siyasi tefrika sebeplerini bugüne taşımak ve düşmanlığa götürücü bir şekilde onları hâlâ tartışıyor olmak, vahim olduğu kadar akıl dışı da.
Bu tefrikadan nemalananlar elbette Müslümanlar değil, aksine İslam düşmanları. Tefrikanın ortadan kalkması birbirimizi sevmemize bağlı. Tanımayan sevemez. Öyleyse işe birbirimizi tanımayla başlamak durumundayız.
Şia, Ehl-i Sünnetin kültür mirasını görmezden gelme yerine onu bilmeye, tanımaya çalışmalı; Ehl-i Sünnet mensupları da aynı anlayış ile hareket etmelidir. Bu konuda buluşturucu platformlar hazırlanmalı ve devlet de ilgili kurum ve kuruluşlarıyla bu yönlü çalışmaları desteklemelidir. Ne ki resmi, gayr-i resmi göstermelik seremonilerden kaçınılmalı, kalıcılıkta ümit verici keyfiyette ciddi çalışmalar yapılmalıdır.
Mecmu’ül Fıkhi’nin Türkçeye kazandırılmış bulunması da bu anlamda bir vesile ve vasıta olarak değerlendirilebilir. Düşünce ve fikir adamlarımızın konuyla ilgi yapacakları müzakereler, medyaya taşınarak bir ortak zemin vurgusu yapılması gayet mümkündür; ve bu mümkünü vaki kılmanın önünde de hiçbir engel yoktur.
Elbette bu tür çalışmalar, Şia içinde de tesirini gösterecek, kendi aralarındaki ifrat-tefrit sarmalındaki ihtilaf ve tefrikaların giderilmesinde söz konusu çalışmalar bir sulh çizgisi işlevi görecektir.
Eseri tercüme eden ve yayına hazırlayan iki kişiden biri Cesim Zeydanlı kırk yıllık kadim bir dostum. İmam Zeyd b. Ali’nin torunlarından. Ahmet Bakkar’ı da bu vesile ile gıyaben tanıdım ve memnun oldum. Şüphesiz her ikisi de çok önemli bir vazifeyi yerine getirdiler. Sa’yleri meşkur, gayretleri mebrur olsun dileklerimle, kitabın okunmasını siz aziz dostlarıma arz ve tavsiye ederim…
Önemli bir not: Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve saygıdeğer eşine dualarımız vesileye bağlı değil daimidir. Cenab-ı Hak kendilerine sıhhat, afiyet ve şifa bahşetsin, her türlü kaza, bela, musibet ve şerden muhafaza buyursun, amin.