Merhamet
İslam, merhamet dinidir. Müslüman Türk milletinin en önemli özelliği, merhamet sahibi olmasıdır. En azından, yüzyıllardır bu böyleydi. Bugünlerde ise merhamet dininin, merhametsiz mensuplarıyız.
Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Bizim büyüklerimize saygı göstermeyen ve küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir.”
Peki, merhamet nedir? Nasıl merhamet sahibi olunur?
Merhamet, aç birini doyurmakla, bir yoksula sadaka vermekle; yani yardımla olacak, kazanılacak şey değildir. Yardım ve iyilik başka şeylerdir. İyilik ile acımayı da...
Merhamet, bağışlamakla başlar. Esirgeme ve sakınmayla devam eder.
Merhamet, kalorisi düşük ve besin değeri yüksek, doyurucu bir manevi gıdadır. Kalbimizi ve ruhumuzu besler.
Merhamet, insanlar ve tüm diğer yaratılanlar arasında, pusula ve terazi işlevi gören bir duygu ve hassasiyettir.
Halden anlamak, hak ve hakikate uygun davranmak, emeği yok saymamak ve mahremiyetin üzerine titremek; merhamet sahibi insanların özellikleridir. Merhametli biri, insanların hatasını aramaz, açığını gündeme getirmez, örter. Biri yanlış yapmışsa, önce kendine bakar.
İnsan ve hayvan hakları, tüketiciyi ve doğayı koruma kanunları vs. Merhametli insanın böyle düzenlemelere ihtiyacı yoktur. Kanun ve polis ile kadına veya hayvana yönelik şiddetin önüne tamamen geçilemez.
Çözüm belli: Merhamet ehli, her daim mazlumdan yana tavır alır. Yaratılanı sever, yaratandan ötürü. Bilir ki, merhamet sahibi olmak, Allah’ın yaratığı her şeye hürmet etmeyi, emanet gözüyle bakmayı gerektirir. Ve yine bilir ki, insanlara merhamet ederseniz, Allah da size merhamet eder.
Modern zamanlarda, işin rengi değişti. Topraktan, tabiattan, fanilik duygusundan koptuğumuz gibi, merhametten, insaftan, sadelikten de uzaklaştık. Hızla, hem su kaynaklarımızı, hem de merhamet duygumuzu kaybediyoruz.
Velhasıl: Bu dünyada dengesi bozulan tek şey tabiat değil. İnsanın da dengesi bozuldu, bozuluyor. Sadece su kaynaklarımız değil, gözyaşı pınarlarımız da kuruyor. Sadece trafik değil, şefkat damarlarımız da tıkanıyor.
Durumun vahametini anlamak, merhametin nasıl yok olduğunu görmek için çok detaylı bir araştırma yapmanıza gerek yok. Kendi çevremize bakmamız bile, meselenin hangi boyutlarda olduğunu bize tüm çıplaklığıyla gösterecektir.
Geldiğimiz nokta itibariyle: Merhamet diyenlerden bile merhametsizlik görüyoruz. Sadece farklı dünyalara ait insanlara değil, ‘içimizdekilere’ de merhamet gösterdiğimiz söylenemez. Siyaset ise siyaset, edebiyat ise edebiyat, sanal dünya ise sanal dünya, iş ortamı ise iş ortamı.
Şurası kesin: Bugün, şahitlik ettiğimiz birçok sıkıntının nedeni, içimizdeki merhamet eksikliğidir. Bir olumsuzluğa, yetersizliğe işaret edeceksek, bunu, rencide etmeden, insaflı, merhametli bir şekilde yapmamanızdan, yapamayışımızdandır.
Öte yandan, hiç kimse merhametsiz veya kıymet bilmez olduğunu kabul etmiyor. Bu durum, sorunu daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hasta olduğumuzu, tedavi olmamız gerektiğini kabul etmeden iyileşemeyiz.
Açıkçası merak ediyorum: Öleceğimizi bildiğimiz halde, nasıl bu kadar merhametsiz olabiliyoruz? Mezarlıklar, müzeler ve kitaplar, dünyanın geçiciliğini ve insanın faniliğini en güzel anlatan yerlerdir.
Unutmayalım: Merhamet duygusu, insan ruhunun kurucu ve koruyucu unsurlarından bir tanesidir. Hatta önemlisidir.
Merhametsiz bir kimsenin, hakkaniyetli olabileceğini düşünmüyorum. Buradan şuraya varabiliriz: Kalbin en birinci düşmanı stres veya kolesterol değil, merhametsizliktir. Merhametsiz bir kalp, mide gibi sıradan bir organa dönüşür.
Rahmetli Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası isimli eserinde, şöyle söyler: “Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısı olmalıdır.”
İyi insanın birinci ölçüsü, merhametli olmaktır. O yoksa hiçbir şey tamam değildir. Buradan yola çıkarsak, rahatlıkla şunu da söyleyebiliriz: Merhamet, insaniyet namına en kıymetli duygudur.
Merhamet duygusundan yoksun olan, acıma duygusunu kaybeder. Bu duyguyu, ancak kendi canı yanınca hatırlar.
Aslına bakılırsa: Merhamet kavramından uzaklaşan kişi, sadece acıma duygusunu değil, her şeyini yitirir. Bir daha kazanamamak üzere, kaybeder.
Merhametsiz kişi her türlü kötülüğü yapar; iftira da atar, yalan da söyler. Dolayısıyla, merhametsiz birinin veya bir toplumun kirli ve bozuk olduğunu söyleyebiliriz, söylemeliyiz.
Bu yüzden, merhamet etmeye önce kendimizden başlamalı, sonrasında pişmanlık duyacağımız işlerden ve ifadelerden uzak durmalıyız.
Merhamet etmeyen, halden anlamayan, sadece kendisini düşünen bir kimseye ne söyleyebiliriz, ne anlatabiliriz?
Bir kez daha Nurettin Topçu’ya kulak verelim: “Merhametin olmadığı yerde insan da yoktur.” Haliyle, insanlık da.
Özetin özeti: Acilen ve ihtiyaçtan, kayıtsız şartsız, merhamet kavramına tekrar sarılmamız icap ediyor. Elbette, hâlâ insanlıktan nasiplenmek istiyorsak.