Çoğu gitti, azı kaldı
Yazımıza Aliya İzetbegoviç’in bir sözüyle başlayalım: “Önemli olaylarını hatırlayan halklar, tarih dediğimiz şeye sahip olurlar.”
Peki, ‘olay’ nedir?
Olay, bir toplumun, diğer bir toplum ile kavgaya tutuşmasıdır. Bireyler arasındaki veya topluluk içindeki münakaşalar, olay değildir.
Olay dediğimiz şey, devletler ve milletler arasında olur. Birinci Dünya Savaşı veya İstiklal Harbi bir olaydır.
Tarihimizde birçok olay vardır. Bunların en önemlisi, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesidir. Malazgirt Meydan Muharebesi hemen onun ardından gelir. İstanbul’un fethi üçüncü en önemli olaydır.
Bir başka ifadeyle, Müslüman Türk milleti için: Malazgirt zaferi, İstanbul’un fethinden bile önemlidir. Ondan daha kritik ve belirleyicidir.
Neye göre, kime göre? Bize göre, şuna göre…
Olayların önemini belirleyen, zafer haline getiren ise neticeleridir, neleri değiştirdiğidir.
Malazgirt Meydan Muharebesi’nin, bizim için, tarihi bir olay olduğundan eminiz. O halde, bu muharebenin önemine, bu zaferin neleri değiştirdiğine bir bakalım.
Her şeyden önce: Malazgirt, bir başlangıçtır. Yeni bir tarihin, esaslı bir milletin ve köklü bir medeniyetin başlangıcı.
Fransız tarihçi Camille Jullian, “Fransız milletini, bin yılda, Fransa’nın toprağı yarattı” diyor. (Nihad Sami Banarlı, Yahya Kemal’in Hatıraları, Sayfa 47)
Buradan hareketle biz de şunu söyleyebiliriz: Türk milleti, bin yılda, Anadolu’da olmuş, olgunlaşmıştır.
Malazgirt, Anadolu’yu İslamlaştırma mücadelesinin miladıdır. 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapıları sadece Türklere değil, İslamiyet’e, kardeşliğe ve huzura açılmıştır.
Malazgirt, millet hayatımızın en önemli dönüm noktalarından bir tanesidir. Çaldıran, Mohaç ve Kosova’da olduğu gibi, hatta bunların toplamından daha fazla, milletimizin kaderini değiştirmiştir.
Malazgirt, Türklerin ve Kürtlerin bir olduğu ve kader birliği yapmaya başladıkları yerdir.
Türk Tarih Kurumu Yayınları’ndan çıkan İslam Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı isimli kitabı okuduğumuzda şunu öğreniyoruz: On bin Kürt süvarisi, Peçenek ve Oğuz Türkleri ile saf tutuyor. Gönüllü olarak, Sultan Alparslan’ın ordusuna katılıp Bizans’a karşı savaşıyor.
Gönüllü Kürtler, savaşın gidişatını nasıl ve ne kadar etkilemiştir, bilemiyoruz. Bildiğimiz şey şudur: Malazgirt’te başlayan ve devam eden bir kader, yürüyen bir hüküm var. O günden beri, Türkler ve Kürtler hep birlikte kâfire karşı duruyorlar.
Malazgirt, daha önce aralanan Anadolu’nun kapılarını ardına kadar açarken, İstanbul’un yolunu da açmıştır. Bu sebeple Malazgirt, Müslüman Türk milleti için, İstanbul’un fethinden daha önemli, daha kritik ve daha belirleyicidir.
Yahya Kemal, Aziz İstanbul isimli eserinde şunu söyler: “Malazgirt muzafferiyetinin neticesi olarak, on sene sonra Anadolu fatihi Kutülmüşoğlu Süleyman’ın Türk atlılarıyla -şimdi Bağdat caddesi dediğimiz yoldan- 1081’de Üsküdar’a gelişi ne kadar düşündüren bir vakıadır. Ayasofya kubbesini, Üsküdar’dan dünya gözüyle gören ilk Türk ordusu budur.” (Sayfa 35)
Yeniden Malazgirt’e dönelim.
Evet, Malazgirt zaferinin 952’inci yıldönümündeyiz.
Çoğu gitti, azı kaldı.
Büyük zaferin 1000’inci yılını görmeye, benim ömrüm zor yeter. Allah izin verirse, evlatlarım görebilir.
Ömrü olanlar, görecekler: 2071 yılı çok daha farklı, çok daha büyük, çok daha anlamlı olacak. O günler geldiğinde, yer yerinden oynayacak inşallah.
Tarih, hem ibret alınacak, hem de güç devşirilecek bir zemindir.
Malazgirt, milletimizin bütün hayırlı evlatları gibi, beni de heyecanlandırıyor. O günleri göremeyecek olsam da “Malazgirt zaferinin 908’inci yılında doğdum” demek, beni daha köklü ve daha güçlü yapıyor.
Güçlü kalmak, kök salmaya devam etmek istiyorsak: Malazgirt’in ne anlama geldiğini, bu zaferin neleri değiştirdiğini her daim aklımızda tutmalı, yanımızda taşımalıyız.
Bazıları şunu söylüyor: “Malazgirt, gereğinden fazla büyütülüyor.” Rahmetli Nurettin Topçu da bunu: “Zaferin değerini kazananlar bilmez, onu mağluplara sorun.”
Devletimizden beklentimiz, bu mübarek zaferi en güçlü şekilde kutlamasıdır. Arzu ederiz ki, her 26 Ağustos’ta, milli hafızaya katkı sağlayacak, tabana ulaşan programlar, yayınlar ve konuşmalar yapılsın.
Bu zaferin önemini anlamak, derinliğini kavramak için Malazgirt savaşının yapıldığı yerlere ayak basmak gerekiyor. Demem o ki, her vatan evladı mutlaka, Malazgirt ovasında bir gece geçirip, orada sabahı görmeli.
Lami cimi yok. Bu topraklarda bin yıl daha var olmaya devam etmek istiyorsak: Bizans soğuğuna ve Moğol karanlığına karşı, kalplerdeki İslam kardeşliği ateşini yeniden canlandırmalıyız. Ancak bu şekilde Sultan Alpaslan’ın ordusundaki o ruhu yeniden yakalayabiliriz.