Titanik 2007-08-13-16’da batmadı, 2023’de de batmayacak inşallah!
Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı seçildiğinde, parti genel başkanlığını ve başbakanlığı emanet ettiği Davutoğlu diyormuş ki:
“Arkadaşlar Titanik batıyor!”
Önce şu tespiti yapalım..
“Davutoğlu yorulmuş” desek, “zaten muhalefette, ne iş yaptı ki yoruldu” cevabını hemen alırız..
Bir siyasetçi, rakibini Titanik’e benzetiyorsa..
Daha işin başında, rakibinin gücünü kabul ediyor, demektir..
“Titanik büyüktü ama, sonuçta battı” diyeceklere, hatırlatayım:
“Titanik ilk seferinde battı.. Titanik’e benzetilmek istenen AK Parti ise, nice fırtınalara, kasırgalara direne direne bugünlere geldi.. Allah’ın izni ile, daha nice fırtınaları da, inşallah göğüsleyecektir!”
AK Parti’nin, 6’lı ittifakın mensubu olan Davutoğlu tarafından Titanik’e benzetilmesinin arkasında ne var?
Askeri vesayete son verilmesi var.
Ülkenin devasa sorunlarını çözme noktasında kararlı atılan adımlar var..
“Bu ülkede hiçbir siyasi başörtü yasağını kaldıramaz” denildiği halde, o yasağın kaldırılması var.
Var oğlu var..
Ahmet Davutoğlu’nun, AK Parti’ye Titanik benzetmesi, başlangıç açısından ne kadar doğru ise..
Gerçekten AK Parti, Titanik gibi..
Ama Davutoğlu’nun, Titanik’in sonu itibari ile yapmak istediği benzetme de o derece yanlış..
Çünkü AK Parti bir muhtıra (27 Nisan 2007), bir kapatma (14 Mart 2008), bir Gezi isyanı (27 Mayıs 2013), bir emniyet-yargı darbesi (17 Aralık 2013) ve bir askeri darbe (15 Temmuz 2016) ile batırılmak istenmesine rağmen, dimdik ayakta kalmayı başardı..
Benim esas önemsediğim, Titanik benzetmesi değil..
Davutoğlu’nun mantıken yorgun olduğunu gösteren, devamındaki söylemi..
Davutoğlu devamında da diyor ki:
“Arkadaşlar Titanik batıyor! Kanuna aykırı iş yapmayın, kurulan çarkların parçası olmayın. Sayın Cumhurbaşkanı hepinizi birer birer feda edecek!”
Davutoğlu’nun kasdettiği, bir mafya babasının paylaşımlarında bazı bürokratlara isnat edilen eylemler ve o bürokratlardan alengirli işlere açıkça karışmasalar da, kurulan tuzaklara meyyal olmalarından sonrasında gelen iki istifa..
Biri CHP’den transfer edilmiş isim..
Diğeri de, ANAP’lı eski bakanın kardeşi olan isim..
Affedersiniz ama..
Erdoğan mı bunlara, “şu işi yapın” dedi..
Yoksa..
Bunlar Erdoğan’a rağmen mi, kendilerine teklif edilen ahlaksız işi anında reddetmeyip, “Bir bakalım. Ona götürme, ben bakayım” türünden muhabbetlerle, kurulmak istenen tuzağın içine düşmeye gönüllü olduklarını gösterdiler..
Olay çok net..
Piyasa dolandırıcı kadın, SPK Başkanı ile görüşmek istiyor, o görüşme bile gerçekleşmiyor..
Belli ki, kapıdan kovulunca, pencereden girmeye çalışan bir uyanık kadın ve tuzağa düşürülmek istenen bürokratlar var.. O bürokratlardan bazıları dik duruşları ile o tuzağa düşmemiş, görüşmeyi bile kabul etmemişler, onun için mafya babasının daha yüksek sesli hedefine oturmuşlar..
Bazı bürokratlar (danışmanlar) ise tuzağa düşmek üzere görüşmeler yapmışlar, ama karar verme noktasında olmadıkları için, bir şey yapamamışlar..
Şimdi gelinen noktada..
Ahmet Davutoğlu, karar verme noktasında olmadıkları halde, işi yapma ile ilgili görüşmelere katılan ve son aşamada istifa edenleri koruyup, “Kurulan çarkların parçası olmayın. Sayın Cumhurbaşkanı hepinizi birer birer feda edecek” diyor..
Eğer bir çark olsaydı, çarkın başında SPK başkanı olmalı değil miydi? Ama SPK başkanı, bu piyasa dolandırıcısı kadına hem ceza verdirmiş, hem de sonrasında görüşmek istediğinde, hem kapıdan kovmuş, hem pencereden itmiş..
Bu gerçeklere rağmen, Davutoğlu, kime neyi anlatıyor?
Daha da önemli bir başlık ise..
Kurulmuş çark da yok, o çarkın işlemesi için verilmiş bir emir de yok ama..
Davutoğlu, önce öyle bir izlenim kurgulayıp, ardından da bürokratların feda edildiğini ileri sürüyor..
Henüz aldıkları bir rüşvet yok, kanuna aykırı olarak yapılmış bir iş yok ama..
İki danışmanın istifasını, “feda edilme” olarak yorumluyorsa Davutoğlu, kendisi Erdoğan’ın makamında olsaydı, ne yapardı, söyleyebilir mi?
Erdoğan’dan habersiz, bir iş kadının piyasa dolandırıcılığından ceza aldığını bildiği halde, onun sermaye artırımı yapılması talebinin gerçekleştirilmesi isteğine, “Haydi defol git. Bir daha gözüm seni görmesin” demeyip, dinleyen danışmanı, Davutoğlu görevde mi tutardı?
Açık açık söylesin..
Ve Davutoğlu, kendisine duyulan azıcık da olsa bir güven varsa, onu zedelemesin..
Neyi kastediyorum?
“Erdoğan ve ihanet!”..
“Erdoğan ve harcamak!”
“Erdoğan ve feda etmek!”
Davutoğlu, Erdoğan’ın düşmanlarına bile, “vefasızlık” iftirasını kabul ettiremez..
“Erdoğan’ın, yola çıktığı insanlara sırtını döneceği, ihanet edeceği” iftirasını kabul ettiremez..
17-25 Aralık’ta, Bakanlar Kurulu’ndaki arkadaşlarını, FETÖ’nün iftiraları karşısında bir dakikada satan, Erdoğan mıydı yoksa Davutoğlu mu?
Söyle Davutoğlu:
“Feda eden sen miydin, yoksa Erdoğan mı?”
FETÖ’nün iftiralarını doğru gibi kabul edip, Pensilvanya’daki zatın yalanları ile, “Bize ne canım. Ben başkasını niye sırtlayayım?” diyerek, yıllardır aynı bakanlar kurulunda görev yaptığı arkadaşlarını satan, onların FETÖ’nün elindeki yüksek mahkemede yargılanmasını isteyen Davutoğlu değil miydi?
“Bakın feda etmediği kimse kaldı mı?” diye soruyor, Davutoğlu..
Senden başlayalım, sayın Başbakan..
Evet, usulsüz şekilde vakfına aldığın o devasa arsayı senden geri aldı ama..
Seni savcıya da teslim etmedi, Erdoğan..
Senin isteğine rağmen, birlikte yol yürüdüğü ve suç işlemediklerine inandığı 4 bakanı feda etmedi..
“Size isnat edilen fiiller yalan.. İftira. Sizin iddia edildiği şekilde bir suçunuz yok.” dedi.
“Ama gereksiz adamlarla, gereksiz muhabbetleriniz üzerinden, istifanızı istiyorum..” dedi..
Davutoğlu dahil, arkadaşlarını Pensilvanya’nın isteği ile feda etmek isteyenlerin oyununa gelmedi, o bakanları FETÖ’nün oyuncağı haline gelen o dönem ki Yüce Divan’a göndermedi..
Erdoğan’ın feda ettiği bir tane adam göster, Davutoğlu..
Vefa göstermediği bir tane adam göster..
Erkan Mumcu’dan başla.. Abdüllatif Şener’den devam et.. Kendinle, Ali Babacan ile bitir..
Hepiniz, ama hepiniz, Erdoğan’ı terkettiniz..
Onu, çakalların önüne atmaya kalktınız..
Hatta, çakallarla birlik olup, Erdoğan’ı yemeye kalktınız..
Bir de “harcamak”tan, “feda etmek”ten, “vefa”dan bahsediyorsunuz, öyle mi?