Kim mandacı söyler misiniz!
Abdülhamid Han için “istibdat” algısı ile saldırı yapan çakma ülkücü Yeniçağ..
Vahideddin Han için “İngiliz gemisi ile kaçtı” yalanı savuran çakma milliyetçi İyi Parti kontrolündeki gazete..
Tayyip Erdoğan’ı bel altı vuruşlarla devirmeye kalkışan vatansever modundaki vatanseverlik iddiasındakiler..
Dünkü nüshalarına manşet atmışlar..
“Boğaz’dan geçiş ücreti 5’e katlandı” diyorlar.
“Türkiye Yüzyılı değil, zam yüzyılı başladı” diye de devam etmişler..
İlk anda, “Vay canına be.. Bu AK Parti iktidarı da işin suyunu çıkardı.. % 20 zamlara alıştık. % 40’lara alışmıştık. Haydi, bazı ürünlerde % 60’larda seyreden zamlara alıştık.. Ama burda denilen de ne? 5’e katlandı da ne demek” diyerek, şaşkınca haberi okumaya koyuluyorsunuz..
Okuyunca anlıyoruz ki, “Boğaz’dan geçiş” dedikleri, dar gelirli vatandaşların boğazı değil imiş..
Kastedilen, boğazımızdan geçen, ekmek, su, yiyecek malzemelerinden birisi değilmiş.
Ya ne imiş?
Boğaz dedikleri, İstanbul Boğazı imiş..
5’e katlanan ücret de, yabancı gemilerin, İstanbul Boğazı’ndan geçiş ücreti imiş..
5’e değil, 55’e katlansa, milliyetçi olduğunu iddia eden her insan, “Oh be.. Boğazımızı kirletiyorlar. Havamızı kirletiyorlar.. Sahillerimizi, denizimizi tehlikeye atıyorlar. Bir yabancı petrol tankeri, bir başka yabancı gemi ile 1970’li yıllarda çarpışmış, 2 ay yanarak batması sürmüş, deniz de kirlenmiş, çevre de zarar görmüştü. Bu denli büyük bir tehlike içeren gemiler, bin dolar yerine, 2 bin dolar, 2.500 dolar verip İstanbul Boğazı’ndan geçiyorlarsa, biz o boğazların sahibiyiz diye nasıl övünürüz” demesi gerekir iken.
Çakma ülkücü Yeniçağ ekibi, elin gavurunun gemilerinin, İstanbul Boğazı’ndan ucuza geçmesi için manşet atıyorlar..
Şikayetleri dillendiriyorlar..
“5’e katlanan” diye itiraz ediyorlar..
O zaman, gazetenizin tepesine, Türk bayrağını dalgalanır şekilde niye koyuyorsunuz ki Yeniçağ’ın milliyetçilik iddiasındaki arkadaşlar...
Bir İngiliz bayrağını koyuverin. Alman bayrağını koyuverin. ABD bayrağı, olmadı Rus bayrağını koyuverin..
Türk bayrağını en tepeye yerleştirip, sonra da yabancı gemilerin İstanbul Boğazı’ndan geçişi için alınan sembolik ücretlerin, hakkettiği ölçüye getirilmesine nasıl itiraz edebilirsiniz ki..
Osmanlı padişahlarına sudan sebeplerle saldıran İyi Partilileri böylece görmüş olduk..
Abdülhamid Han’a karşı çıkarken, yabancılara nasıl hizmet ettiklerini görmüş olduk.
Vahideddin’e, “İngiliz gemisi ile Türkiye’yi terketti” diye sataşırlarken, İngiliz gemilerinin İstanbul Boğazı’ndan çok daha ucuza geçmesi için nasıl çırpındıklarını görmüş olduk..
Bunlar nasıl milliyetçi?
Söyler misiniz, bunlar nasıl ülkücü..
Hani şöyle bir durum olur, normal fiyatından yüksek bir ücret belirlenmiş olur..
“İngilizlerin, Amerikalıların, Rusların Zenginlikleri, bizi kat kat aşıyor, onların ihtiyacı yok ama.. Hak, hukuk adına. Türk milletinin şan şerefi için, ‘Bizde yamuk olmaz’ babından bu başlığı atmış olsalar..
“Haydi neyse” diyeceğim..
Yüksek fiyat diye de bir şey de sözkonusu değil.
Tam aksine..
Montrö Sözleşmesi’nde bile, altın birime göre belirlenen geçiş ücreti, darbeci Kenan Evren döneminde, değişken altın bedelinden, sabit bedele dönüştürülmüş.
Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde darbe yıllarında okurken, Deniz Hukuk profesörü Tahir Çağa hoca (dünya görüşlerimiz benzemese de, vatanperverliğin gereği olarak, bu ülkeye hizmet anlamında, öğrencilerine bu konuyu ısrarla aktardığı için, rahmet temennimizi hakkediyor diye düşünüyorum) bu yanlışı bize anlatır ve düzeltilmesi gerektiğini ısrarla dillendirirdi.
1980’li yıllardan bugüne, nerede ise yarım asır geçmiş.
Daha yeni, Tahir Çağa hocanın işaret ettiği vahim hata, AK Parti iktidarında. biraz da gecikmeli olarak düzeltiliyor..
Ki; bunda Cihat Yaycı paşanın da, son yıllarda yaptığı ısrarlı uyarıların etkisi vardır..
Cihat paşa, bir yıl önce bu yanlışı şöyle izah ediyordu:
“Sözleşme ‘Boğazlar’dan geçen ticaret gemileri tahakkuk ettirilecek rüsum (resim) ve tekalifi (yükümlülük) ister Altın Frank olarak isterse ödeme tarihindeki kambiyo fiyatından Türk Lirası ile ödeyebileceklerdir’ hükümlerini içermekte idi. Konu son derece ilgimi çekti ve ücretlendirmenin buna göre yapıldığından emin olarak o zamanki adıyla Denizcilik ve Ulaştırma Bakanlığı yetkililerine sordum. Üzülerek öğrendim ki Türkiye, Montrö’de Boğaz geçiş ücreti olarak belirlenen Altın Frank birimini 1983 yılında 0.8063 ABD dolarına sabitlemişti. Bir başka deyişle Türkiye, bir Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 ons altın=86,38 ABD doları şeklinde sabitlemiş ve bu karar ülkemizin muazzam bir gelir kaynağından mahrum bırakmıştır. Çünkü günümüzde 1 ons altın yaklaşık 1800 dolardır. Bu da yaklaşık 22-23 kat daha az bir ücret aldığımız, yani yüzde 94 indirim yaptığımız anlamına gelmekteydi!”
Cihat Paşa’nın da anlattığı üzere, zaten sembolik bir ücret alınıyordu.
Şimdi 5’e katlandığında dahi, Montrö Sözleşmesi’ndeki gerçek değeri alınmıyor..
Ama bizim Yeniçağ milliyetçileri, “5’e katlandı” diyerek, algı yapıyorlar.
Bu noktada, Vahideddin Han’a “mandacı” diyenlere soralım mı..
“Kim mandacı”?!