“İlk 500’de yokuz, yandık bittik kül olduk” edebiyatı!
Kendi ülkesini kötülemek isteyen hainler olduğu müddetçe, bize de onları ifşa etmek görevi düşüyor..
Sabahtan akşama kadar, “Türk üniversitelerinde eğitim başarısız.
Avrupa’daki üniversitelerle kıyaslanırsa, lise eğitimi seviyesinde üniversite eğitimimiz var” diyenler..
“Dünya genelinde ilk 100 üniversitede yokuz. İlk 300’de yokuz. İlk 500’de yokuz” diyenler..
Onlarca değişik kuruluşun, bu tür sıralamaları, değişik tarihlerde, değişik listelerle açıkladıklarını bilmiyor olabilirler mi?
Bu listelerin, büyük çoğunluğunun da, milyonlarca lira ile kendilerine sponsor aldıkları üniversitelerin reklamını yapma amacına matufolduğunu, bilmiyor olabilirler mi?
Bastır parayı, en ön sıraya geç..
Yoksa; bu kuruluşun ilk 500 listesinde yer alanlar ile diğer kuruluşun ilk 500 listesinde yer alanlar, neden yarıya yakın farklılık gösteriyor?
Daha iki hafta önce, hemen tüm medya organlarında yer alan bir haber vardı..
“İlk 400’de yokuz” başlığı ile yapılan haberlerde şöyle deniliyordu:
“BOĞAZİÇİ’NDE DÜŞÜŞ
Geçtiğimiz yıl rektör atamaları ile tartışmaların odağında olan Boğaziçi Üniversitesi 2016’da ilk 500’de iken şimdi ancak ilk binde tutunabiliyor.”
Bu ileri zekalılar, Boğaziçi Üniversitesi’nin en son 2016 yılında ilk 500’de yer aldığını belirtirlerken, hiç düşünmüyorlar: Rektör tartışmaları, 2020 yılında başladı. 2017’de, 2018’de, 2019’da rektör tartışması yokken, Boğaziçi Üniversitesi niye ilk 500’de yer alamamış?
Onların bu soruya verebilecek bir cevapları yok ama, biz onların bu gerizekalılıklarını not edip devam edelim.
Araştırma sonuçlarını pazarlayan sözde bir bilim adamı da haberde konuşturulmuş:
“THE sıralamasında 5 temel alanda toplanmış 13 kriter kullanıldığını aktaran Prof. Dr. Erhan Erkut, ‘Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarında yukarılara çıkmasının tek yolu araştırma çıktılarını yukarıya çekmektir ve bunun nasıl yapılacağı bellidir: İyi araştırmacıları ise alıp onlara araştırmaya uygun şartları sağlamak ve kariyerlerini hedefler doğrultusunda yönetmek gereklidir’ değerlendirmesini yaptı.”
Sanki diğer sıralamalar, tombala çekilerek yapılıyormuş da, THE’nin araştırmasında üst sıraya çıkmak için bilim adamı olmak gerekiyormuş gibi algı üreten profesöre, önceki gün açıklanan bir başka araştırmayı sunalım..
Yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Quacquarelli Symonds, ‘Dünya Üniversite Sıralaması’ sonuçlarını açıklamış..
Türkiye’den İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), geçen yıl yer aldığı 601-650 aralığından bu yıl 404’üncü sıraya yükselmiş.. Değerlendirilen 2 bin 963 yükseköğretim kurumu arasında dünyanın en iyi 500 üniversitesinden biri olan İTÜ, dünyada en iyi yüzde 27’lik dilime girmiş.
Boğaziçi Üniversitesi ise yaklaşık 200 sıra yükselerek 514’üncü olmuş.. Boğaziçi Üniversitesi böylelikle, son beş yıl içindeki en iyi performansını kaydetmiş..
Hay Allah..
Bu haberlerde neler deniyor böyle..
Oysa biz, devlet üniversitelerinin, yerlerde süründüklerini, vakıf üniversitelerinin bir nebze dünya sıralamasına girdiklerini, bizdeki çok bilmiş bu bilim adamlarından okur, dururduk..
Şimdi görüyoruz ki, bir devlet üniversitesi, en tepede..
Araştırmanın bir ilginç tespiti de rektör tartışmaları ile ünlenen Boğaziçi Üniversitesi’nin son 5 yılın en yüksek başarı oranını tutturması..
Evet, yanlış okumuyorsunuz..
İki yıldır, öğretim üyelerinin bir kısmı, bahçede ayakta duraklama eylemi yaparak maaş aldıkları Boğaziçi Üniversitesi, son 5 yılın en başarılı yılını tutturmuş.
Yani; Boğaziçi’nin eski öğretim üyelerinin istemediği, öğrencilerin istemediği rektör ile başarı yakalamanın imkanı yok idi..
Başarı yakalamak için, önce rektörün, öğrenciler tarafından seçilmesi gerekiyordu..
Böyle diyordu; entel-dantel Boğaziçililer ve onlara destek çıkan diğer sosyalist sözde bilim adamları.
Dünya geneline bakıyorsunuz, öğrencilerin rektör belirlediği üniversite hemen yok gibi.. Olanda da, öyle ahım-şahım bir başarı yok.
Ama bize, “öğrencilerin seçtiği rektör, başarının olmazsa olmaz şartı” gibi gösteriliyor, adeta matematikteki “2X2=4 eder” kesinliğinde bir bilgi gibi sunuyorlardı..
Şimdi o söylemlerin hepsi iflas etti.
Ha, şunu da söyleyelim..
Eleştirdiğimiz adamların yanlışını biz de tekrarlamayalım..
Quacquarelli Symonds isimli kuruluşun araştırmasını, kesin bir bilimsel gerçeklik gibi size sunmayalım..
Bu kuruluş bu sıralamayı yapar, bir diğeri başkasını..
Önemli olan, bu sıralamaların göreceli olduğunu bilmek..
Hepsinde yüksek sıralarda yer almak için çaba sarf etmek..
Üniversite bahçesinde duraklama protestosu yapmanın değil, laboratuvarda ter dökmenin önemini kavramak.
Yoksa “üniversitenin rektörü o değil, bu olacak” diye tutturursunuz.
Üniversitenin neredeyse dörtte biri, gününü protestolarla geçirirken, üniversite dünya geneli sıralamasında yükselir, ama siz “üniversitedebilimsel çalışmalar yerlerde sürünüyor” diye algı üzerine algı yaparsınız.
Hatta kendi dönemlerinde, ilk 1000’e bile Boğaziçi Üniversitesi’ni yükseltemeyen rektörleri konuşturur, “Boğaziçi Üniversitesi farklıdır, öyle herkes buraya rektör atanmamalı” dedirtirsiniz ama, beğenmediğiniz rektörün döneminde, o üniversite önceki dönemlere fark atar, siz yine hiç utanmazsınız.
Kendimizle çelişkiye düşmemek için, şunu da hatırlatalım, bize göre rektör; üniversitedeki bilimsel çalışmaların sadece ortamını hazırlar.
Yoksa bir üniversitenin, bilimsel çalışmalarını, rektör bizzat kendisi yapacak değil. Ama bu ilkesizler, bu ahlaksızlar; üniversite rektörü kendi kafalarından birisi olsun diyerek, yıllardır olmadık yalanları söylediler, olmadık algıları ürettiler; sonunda beğenmedikleri rektör döneminde, önceki döneme göre 200 sıralama birden yükselince suspus oldular.