• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Barodaki “savunma” düşmanları!

01 Eylül 2023
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

"Barodaki 'savunma' düşmanları!" kimler, anlatalım.

İstanbul Valiliği, mevzuatı tek tek sıralamış.

Ve sonrasında da, “Bu kanun/yönetmelik maddeleri uygulansın” hatırlatması yapmış..

İşin özü bu..

Ama avukatlık ruhsatı için gerekli hukuk fakültesi diplomasını, hakkı ile elde etmediklerini ispatlarcasına..

İstanbul 1 nolu Barosu, idare mahkemesine koşup, iptal davası açmış..

Baronun kurumsal internet sitesine de, duyurularını yapmışlar..

Diyorlar ki:

“Genelge ile Anayasa’nın 20. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi ile güvence altına alınmış olan özel yaşamın gizliliğine müdahale edilmektedir.”

Ben yazıya “Hukuk fakültesi diplomasını hakkı ile elde etmediklerini ispatlarcasına” diye başladım ama..

Görünen o ki, ilkokul diplomasını da hakkı ile almamışlar..

Yoksa..

Valilik yazısında, “.. Alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmelerin dışında park, piknik ve mesire alanı, sahil bandı, plaj vb alanlarda çevrenin rahatsız edilmemesi, olumsuz görüntülerin oluşmasına mahal vermemek amacıyla alkol satışı ve tüketilmesinin önlenmesi…” denildiği halde..

Baro nasıl oluyor da, “özel hayata müdahale” diyebiliyor?

Valiliğin açıklamasında ”Özel konutlarda, özel işyerlerinde şöyle yapılmalı” diye, bir ifade var mı?

Yok.

O zaman, ben bunlara, “ilkokul diplomasını bile nasıl aldığınız şüpheli” dersem, haksızlık mı etmiş olurum..

Valilik yazısında açıkça..

“Park” diyor.. “Piknik alanı” diyor. “Mesire alanı” diyor.. “Sahil bandı” diyor. “Plaj” diyor..

Eee.. 

Siz okuduğunuzu anlamıyorsanız..

“Özel yaşama müdahale” diye, piknik alanı ile ilgili bir düzenlemeyi yorumluyorsanız, nasıl avukatlık yapıyorsunuz?

Valilik, genelgeyi çarpıtacakların olabileceğini önceden düşünerek, tane tane mevzuatı sıralamış..

“5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu” demiş..

“5326 Sayılı Kabahatler kanunu” demiş..

“4250 sayılı İspirto Ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu” demiş..

“4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” demiş..

“4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının Düzenlenmesine dair Kanun” demiş..

“27808 sayılı Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik..” demiş..

Bu kanunlar ve yönetmelik çerçevesinde, kuralları hatırlatıp, mevzuata uygun hareket edilmesini, görevlilerden istemiş..

Sanki sıfırdan yeni bir düzenleme, yeni bir genelge, kanunlara aykırı şekilde çıkartılmış gibi, İstanbul 1 nolu Barosu hemen mahkemeye koşmuş..

Oysa, içki satışı ile ilgili saatlerin düzenlenmesinde de, CHP hemen mahkemeye koşmuştu..

“Yaşam tarzına müdahale” demişti..

Anayasa Mahkemesi incelemiş, “Talebinizin reddine” demişti..

İstanbul 1 nolu Barosu’nun ilerici avukatları, Anayasa Mahkemesi’nin kararından haberleri yok ki, Anayasa’ya uygun bulunan kanunun emrini hatırlatan İstanbul Valiliği’nin son genelgesinin iptali için, İdare Mahkemesi’ne gitmişler..

Dava açmakta bir sıkıntı yok.

Dava açmak haktır..

Ama kendilerini komik duruma düşürmesinler..

Kanunun hatırlatılmasını, “Zaten kanun hükmü olan bir hususun tekrar genelgeye konu olmasında bir gereklilik bulunmamaktadır” şeklinde bir tanımlama yaparsanız, ben de sizi uyarırım:

Hukuk fakültesinde bir öğrenci böyle bir cümle kuracak olsa, ders tekrarı yaptırılır..

Genelge ne demek?

Kanunu veya yönetmeliği aşmadan, sınırlarını genişletmeden, uygulamayı göstermek..

Ama İstanbul 1 Nolu Barosu’nun hukuk bilmez avukatları, “kanunda yasaklar zaten yazılı, niye bir de genelge çıkarıyorsunuz ki” diye, adeta genelgeden anladıklarının, kanunda olmayan şeylerin yazıldığı düzenlemeler olduğunu ifade ediyorlar..

Tam da, hukukdışı bir genelge anlayışını öne sürüp, hukuka uygun genelgenin iptalini talep ediyorlar..

Belki de en önemlisi, “ ... salt dünya görüşünü merkeze alan bir anlayışın sonucu olarak” ifadesi ile, siyasi görüşlerini ifşa etmiş oluyorlar.

Dahası var..

“Alkol kullanımına niye karışıyorsun” itirazını yapan Baro, siyasi iktidara da alkol alımı sonrasında yaşanabilecek “kanser hastalıklarının tedavisini yapması” önerisini getiriyor..

Devlet alkolü zararlarını önlemeye çalışıyor..

Onlar ise, “Ama kanserli hastalar var” diyorlar..

Kel kafaya, şimşir tarak örneğindeki gibi..

Ve baronun tüy diken ifadesini size aktarayım. 

Mesleği savunma olan baro.. Bakın savunma kavramına nasıl yaklaşıyor, siz de görün..

Dava dilekçelerinden aynen alıntılıyorum:

“ ... genelgesinin, öncelikli olarak savunma alınmadan yürütmesinin durdurulmasını”

Film bitmiştir arkadaşlar.

Dağılabilirsiniz..

“Savunma haktır” diyenler..

“Savunma susturulamaz” diyenler..

Şimdi, “savunma alınmadan, yürütmeyi durdurma kararı verin” diyor..

Bu kafadaki kişilerin düşünce yapılarını tahmin ediyorsunuzdur..

Tahmininizde yanılmıyorsunuz..

Muhteremlerin kafa yapıları, toplumun bir kesimini “gerici” diye tahkir edecek tıynette.

30 Ağustos sebebi ile düzenlenen bir panele, “alkol düzenlemesi iptal olsun” diye dava açan İstanbul 1 nolu Baro Başkanı Filiz Saraç da katılmış ve orda dindar insanlara kinini açık etmiş.

Şöyle diyor Filiz hanım:

“Büyük Zaferimizin 101. yılını kutluyoruz. Bugün Cumhuriyetimizin kazanımları geriye götürülse de, yargı bağımsızlığı büyük yara alsa da, yaşamın her alanında gericilik etkisini arttırsa da; Cumhuriyetimizi kuranlara, bağımsız, demokratik ve laik Türkiye mücadelesini sürdürenlere sözümüz var; o kuşakların bizlere bıraktığı ilkeler ve değerler, bugün mesleğimiz olan savunma mücadelemizde, emperyalizme, gericiliğe ve bölücülüğe karşı Cumhuriyetimize ve Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkma mücadelemizde yol göstermektedir.”

Var mısın Filiz hanım.

Büyük Zafer’in kazanıldığı tarihte, ninelerimiz, annelerimiz, bacılarımız nasıl idiyse..

Aynı kavramlarla, aynı idealleri savunmaya, var mısınız?

Biliyorum, yoksunuz..

“Büyük zafer” dersiniz.

Sonra çaktırmadan çaktırmadan, büyük zaferden sonraki “devrimleri” bize dayatırsınız..

Ya Büyük Zafer’i reddedin..

Ya da, Büyük Zafer’i kabul ediyorsanız, sonrasındaki değişiklikleri, büyük zaferin zorunlu parçası imiş gibi göstermeyin..

Bu toplumun büyük çoğunluğuna, “geriye götürülse de”, “gericilik etkisini artırsa da”, “gericiliğe karşı” suçlamalarını yapmayın..

Hatırlatalım, kimse bu ülkenin halkına, hele hele çoğunluğun seçtiği bir yönetime, “gericilik” yaftasını vuramaz.. 

Nokta..

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

çakma akademisyene cevap

nerde okudun sen,yahudi mektebinde mi?fitne fesatlığa bak ! Osmanlı yetmiyor , Selçukluyada dil uzatmaya başladılar...Halifeliği hazmedememişler...Müslüman değilsen burada ne işin var !

Zircahil ve mufteri Yozgat enigi!

1055 yılında Oğuzların en büyük kabilesi olan Selçuklular, Abbasi Müslüman İmparatorluğu'nun başkenti olan Bağdat'ı işgal etti. Ancak Selçuklular, onun görevlerini üstlenmek yerine, Müslüman halifeliğini makamında tutmuş ve iktidar sahibi olarak onu kontrol etmişlerdir (Howard, D., A., History of Turkey, Westport, CT, USA: Greenwood Press, 2001, s. 32). Ardıç'ın da vurguladigi gibi: Abbasi Halifesi, Selçuklu lideri Tuğrul Bey'i 'Halifenin ortağı' ve 'Doğu'nun ve Batı'nın lideri' ilan etti ve sembolik otoriteyi elinde tutarak Halifeliğin tüm topraklarının idaresini ona bıraktı. Bunun karşılığında halifeye büyük saygı gösterildi ve böylece kaybettiği prestiji yeniden sağlandı (Ardıç, N., Islam and the Politics of Secularism, Routledge, 2012, s. 81).
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23