İşgalcinin seçim yatırımı kan -2
İşgal rejiminin Gazze’yi hedef alan üç günlük saldırısının ardından Mısır’ın devreye girmesiyle sağlanan ateşkeste ortaya çıkan duruma binaen, Türkiye’de çok olmadıysa da Arap sosyal medyasında Filistin direnişine bazı sert eleştiriler yöneltildiğine şahit olduk. Bunun gerekçesi işgal güçlerinin Filistin tarafına yine büyük zarar vermesine rağmen işgal rejiminin fazla yara almadan dosyayı kapatması, dolayısıyla kendi kamuoyunun karşısına “zafer kazanmış” edasıyla çıkabildiği, direnişin ise fiiliyatta bir karşılığı olmayan göstermelik şartlarla ateşkese razı olmak zorunda kaldığı iddiasıydı.
Bu konuda direnişe yöneltilen eleştiriler tamamen haksızdı. Çünkü bundan önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, gerginliğe sebep olan da saldırıyı başlatan da işgal rejimiydi ve işgalci bu saldırıyı düzenlemeyi zaten planlamıştı. Yani karşınızda hiçbir sebep olmasa da saldırmaya niyetli bir düşman var ve bu düşman hiçbir ahlâkî değer, hukuki ölçü tanımıyor. Hedefinde sadece mümkün olduğu kadar çok zarar vermek var.
Peki, böyle bir düşmanın saldırısı karşısında direniş hiç karşılık vermeseydi, savunmaya geçmeseydi ne olacaktı? O zaman düşman, daha çok saldıracak ve daha çok yıpratmak için elindeki bütün imkânları kullanacaktı. O yüzden direnişin karşı saldırıya geçmesi, işgalci siyonisti geri adım atmaya, en azından üç gün dolmadan ateşkesi kabul etmeye zorlamıştır.
İşgalciyi üç gün dolmadan ateşkese razı olmaya zorlayan, onun bu süre içinde istediklerinin tümünü alması ve saldırıları sürdürmeye artık gerek görmemesi değil uzamasının kendisini de zor durumda bırakacağı ve Mayıs 2021’de yaşanan Kudüs Kılıcı Harekatı’nda ortaya çıkan durumun bir benzerinin ortaya çıkabileceği korkusuydu. Ondan dolayı, psikolojik savaş açısından kullanabileceği malzemelerin oluştuğu havanın kaybolmasına fırsat vermeden saldırıları sonlandırmayı ve dosyayı kapatmayı tercih etmiştir.
Bu durum karşısında, “Direniş tarafı işgalciyi köşeye sıkıştırmak için saldırılarına devam edebilirdi.” şeklinde bir itirazda bulunulması haklı olmaz. Çünkü direniş her ne kadar büyük zorluklara katlanarak işgalciye göğüs geriyorsa da çatışmaların uzamasının elbette bölge halkı açısından da büyük bir külfeti ve ağır bir maliyeti var. Ayrıca bu sefer bölge ahalisi daha zor şartlarda ve abluka şartlarının da iyice ağırlaştırdığı bir ortamda direnmek durumundaydı ve işgalci siyonist bunun farkındaydı.
İşgalci siyonist ayrıca bu savaşta, Filistin tarafının ve Gazze Şeridi’nin içinde bulunduğu şartları da istismar ederek hedef küçültme taktiğine başvurdu. Savaşının sadece İslami Cihad Hareketi’ne yönelik olduğu iddiasında bulunurken, bu konudaki taktiğinin tutması için bütün stratejik unsurları değerlendirdi. Normalde direniş grupları bu saldırı karşısında İslami Cihad Hareketi’ne destek verdiyse de, Gazze’nin içinde bulunduğu şartlardan dolayı çatışmaların genişlemesine ve uzamasına taraftar değillerdi. O yüzden çatışmada işgale karşı direnişin de İslami Cihad mücahitleri tarafından sürdürülmesi, çatışmaların fazla genişletilmemesi tercih edildi. Bu genel olarak direniş hareketlerinin değil aynı zamanda İslami Cihad Hareketi’nin de tercihiydi. Buna rağmen İslami Cihad’ın mücadelesinin de işgalciyi sıkıştırmak ve üç gün dolmadan onu ateşkesi kabul etmeye zorlamak için yeterli olduğu gerçeğinin de gözden uzak tutulmaması gerekir.
Bu arada işgalcinin bu operasyondaki öncelikli amacı psikolojik savaş olduğundan bu kez kendisinin sadece askeri zayiatını değil, sivil zayiatını da gizlemeyi tercih etti. O yüzden direnişin karşı saldırısının işgal güçlerine verdirdiği kayıplar konusunda işgal rejiminin verdiği bilgiler yeterli ve tatmin edici değildir.
İşgalcinin bu saldırıda iki önemli amacı vardı: Mayıs 2021 saldırısında büyük zarar gören, caydırıcılık imajını geri kazanmak ve 1 Kasım 2022 seçimlerine yatırım. Şimdi çıkan sonuçları bu iki amaç doğrultusunda kullanmak için kendi toplumuna yönelik propaganda faaliyetini etkin bir şekilde sürdürmeye çalışıyor.