Uyu halkım uyu… Futbolla yat, futbolla kalk!
Bugün günlerden Cuma. Müslümanların bayramı. Cumanın hikmet ve bereketiyle ‘Hayr düşünüp, hayra vesile olmak için ne yapabilir-yazabilir’ derken, bir anda Değerli Büyüğümüz, Üstad Hasan Karakaya hocamızın 15 Haziran 2008 yılında kaleme aldığı, sıra dışı yazısı düştü aklımıza. Futbolun toplumlar üzerine ne denli etki yaptığı, yine futbol tartışmalarının zirve yaptığı şu günlerde, her yazısı gibi Hasan ağabeyimizin bu yazısı da ders niteliği taşıyor. Hayırlara vesile olur, inşallah. Merhum Hasan Karaya Hocamızı bir kez daha rahmetle anıyoruz. Ruhu şadolsun, mekânı cennet, inşallah…
“Az gelişmiş”, daha doğrusu “gelişmesi engellenmiş ülkeler”in halkları, kendilerini oyalayacak, “onur”larını okşayacak, “coşku”larını kamçılayacak, “sevinç ve mutluluğa” yol açacak “başarı”lara ihtiyaç hissederler... Sevinmeye, mutlu olmaya, bağırmaya ve sokaklara taşmaya mecbur ve hatta mahkûmdurlar!.. Çünkü, bunalmışlardır!.. Çünkü “aşağılık kompleksi” içinde kıvranmaktadırlar!.. Bu bunalımı aşmanın ve kompleksi yenmenin tek yolu, “bağırmak”tır!.. çünkü insanlar, bağırarak boşalırlar!.. Yoksa, patlarlar!..
DİKTATÖR FRANKO’NUN 3 F’Sİ!
“Bilirsiniz, İspanyol diktatör General Francisco Franco’ya şöyle bir soru sormuşlar:
“Yahu ülkenin yapısı bozuk!.. Ekonomi kötü, halk perişan!.. Herkes adaletsizlikten yakınıyor... Ama, hiç isyan yok!.. Bunu nasıl sağlıyorsun?” İspanyol diktatör şu cevabı vermiş: “Bunu 3 F ile sağlıyorum... Yani Franko, Futbol ve Fiesta ile... Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum!” Diktatör Franko’nun “yüz binlik beşik” olarak nitelendirdiği yerler, “stadyum”lardı. Franco, “baskıcı rejim”inden bunalan halkını, “futbolla oyalıyor”du. Franco için futbol; “kitleleri oyalayan, toplumu siyasi konularda tepkisizliğe iten, ülke gündemini saptıran bir afyon”du!.. Yalnızca, Franco gibi diktatörler tarafından yönetilen ülkelerde değil; son derece modern rejimlere sahip ülkelerde de futbol, toplumu pasifize etmek amacıyla kullanılmıştır. Günümüzde de bu tür örnekleri görmek mümkündür. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, bu duruma en iyi örneklerden biridir... Berlusconi, siyaset hayatında iki unsuru çok iyi kullanmıştır. Bunlardan birincisi dördüncü kuvvet medya; diğeri ise bacasız sanayi “futbol”dur. Milan kulübünün başına geçen Berlusconi, kulüp başkanı sıfatını kullanarak tüm dünyada tanınmıştır. Bu popülarite, Berlusconi’nin siyasi hayatını olumlu yönde etkilemiş ve onu ülkesinde iktidara taşımıştır. O da, Franco gibi; kitlelerle iletişiminde futbolu önemli bir faktör olarak kullanmıştır…
“5 HAZİRAN DARBESİ”NİN ZAMANLAMASI!
“…Başörtüsüne serbestlik” getiren Meclis kararının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği tarih ile “Euro-2008, Avrupa Futbol Şampiyonası”nın başladığı tarihin adeta örtüşmesi; “tam yerine rast geldi” dedirtecek bir “zamanlama harikası”ydı!..Düşünebiliyor musunuz; Anayasa Mahkemesi’nin, “5 Haziran darbesi” olarak nitelenen kararlarından 2 gün sonra, yani 7 Haziran’da “Euro-2008, Avrupa Futbol Şampiyonası” başlıyor ve toplum, “Mahkemenin ilkel kararı”na tepki göstermeye fırsat bulamadan, kendini “futbol tartışmaları”nın içinde buluyor!.. “Portekiz’e niye mağlup olduk?.. Fatih Terim, sahaya ne biçim takım çıkardı?.. Bu takımla devam edersek, ikinci maçta işimiz biter, şampiyonaya veda ederiz!” İtiraf edelim; “Anayasa Mahkemesi’nin kararı” üzerine yapılan tartışmalar, “futbol tartışmalarının gölgesinde” kaldı!.. Millet, ne olduğunun ayırdına varamadan, “futbol”la yatıp, futbolla kalkmaya başladı!.. İspanya diktatörü Franko’nun “halkı yüz binlik beşiklerde uyutmak” dediği, tam da bu olsa gerek!.. Halkımız uyuyor!.. Daha doğrusu uyutuluyor!.. “Uyu halkım uyu!” Yat yat uyu, uyu uyu yat!.. Ninni halkım, ninniiii!..”