• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Gülümseyen
Ahmet Gülümseyen
1969 yılında Bayburt’ta doğdu. İlköğretim ve Liseyi Bayburt’ta okudu.1994-1998 Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu / Spor Yönetimini bitirdi. 2004 -2005-Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu (BESYO) / Yüksek Lisans Özel Öğrencisi.2016-2018-Gelişim Üniversitesi BESYO /Spor Yöneticiliği Bölümünde Yüksek Lisansını tamamladı. 2000-2002 Bağcılar Ensar Koleji Beden Eğitimi Öğretmenliği.2002-2005 Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Spor Uzmanı /ANKARA.2005-2008 İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü-Spor Uzmanı.2008-2011 İBB Spor Etkinlikleri A.Ş.- Spor Tesisi Müdürlüğü. 2014-2018 İBB Spor İstanbul Engelliler Koordinatörü. Gazetecilik ve Televizyon tecrübeleri: 1993-1995 Foto-Maç Muhabirlik.1995-1997 Bakırköy Postası Dergisi (Spor Sorumlusu) 1995-1997 Fanatik Gazetesi-Anadolu Ajansı (Fahri Muhabirlik). Akit-Anadolu’da Vakit Gazetelerinde Köşe Yazarlığı 1997- Devam Ediyor. İstanbul Büyükşehir Beledisi WEB TV’de Spor Muhabirliği ve 2012 Avrupa Spor Başkenti Program Yapımcılığı. Akit TV’de ‘Spor Sohbetleri’ Program Yapımcı ve Sunuculuğu. Birçok spor branşında hakemlik ve antrenörlük belgesi sahibidir.
TÜM YAZILARI

“Engelli olmam, benim ve senin için bir sınavdır”

03 Kasım 2024
A


Ahmet Gülümseyen İletişim: [email protected]

Serdar Yıldırım. Şanlıurfa Engelliler Spor kulübü Başkanı. 23 yıllık başkanlık sürecini, tüm ayrıntılarını bizlerle paylaştı. Başkan Yıldırım, bugüne kadar yaşadıklarını “Hayatımızın geride bıraktığımız yıllarında yaşadığımız sıkıntıları, gençlerin yaşamaması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” şeklinde özetliyor. Mesleğimizde 30 yılı geride bıraktığımız zaman diliminde, Antrenör başkan kimliğine sahip nadir isimlerden olan Serdar Yıldırım Başkanımıza teşekkür ederken, yaptığımız röportajın hayırlara vesile olması temenni ediyoruz;    

GEÇMİŞTE YAŞANAN DERSLİK SIKINTLAR

“1971 Şanlıurfa Doğumluyum. 23 yıldır Kulüp başkanlığı yapmaktayım. Bizim bir kuşağımız var. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde. 1965’ten 1985 yılına kadar. Yaklaşık 20 yıl süresince bölgemizde çok fazla miktarda çocuk felci vakaları meydana geldi. O kuşakta doğan çocuklar gibi, çocuk felci hastalığına bizde yakalandık. Yaklaşık 1-1,5 yaşında, uzun süreli tedavi süreci yaşadım. Yaklaşık 20 yaşıma kadar kırsalda hayatımı geçirdim. 13-14 yaşında yerde sürünen biri olarak, 14 yaşında tedavinden sonra, hayatını koltuk değneğiyle idame eden bir genç olarak, geçmişte çok sıkıntılar yaşadık. Bu sıkıntılar gerek çocukluk, gerekse ergenlik dönemimizde, bulunduğumuz coğrafya ve imkânsızlıklar. 13-14 yaşındaki bir genç hayatını yerde sürünerek geçirdik. Bugünün şartlarında öyle bir çocuğu sokak veya caddede, bir yerde görürsek “Nasıl bunun sandalyesi yok, nasıl bunun gereksinimleri temin edilmemiş diye” o zaman kıyamet kopar. O dönemler yaşadığımız sıkıntılar benim için ders oldu...

“EĞİTİME AYIRACAĞIMIZ ZAMANI ENGELLİLERE AYIRDIM”

“Ergenlik çağında yaşadığımız sıkıntıları, bir nebze atabilmek adına. Sağ olsun, babamızda o vakit araştırdı, soruşturdu. Bulduğu hastanede tedavi olduk, 14 yaşında koltuk değneğiyle yürüdük. Bu hayatımın en dönüm noktalarından biriydi. 14 yıl toprağın üzerinde sürünürken, 14 yaşından sonra kendi ayaklarım üzerinde, kısa mesafede olsa kendi kendine yetebilen bir birey olarak, hayatımın en mutlu olduğum dönemlerinden biriydi. Eğitim alamadığımız bir çocukluk dönemi yaşadık. Bulunduğumuz kırsal yerde okul yoktu. Çocuklar şehir merkezinde ki yatılı okullara gidiyordu. Okula kaydımız yapıldı. Okulun başlangıç günü, okul tarafından ‘Biz buna bakamayız’ diye, bizi tekrar geri gönderdiler. Eğitim hayatından yoksun bir gençliğimiz geçti. Gerek babamın desteği, gerekse kendimin çabasıyla, hiç okul sıralarında oturmamıza rağmen, bugün lise mezunuyuz. Açık öğretimi kazanmamıza rağmen, çalışma alanım sağlıkta bir yararı olmayacağını düşünerek, kazandığım bölüme kaydımı yaptırmadım. Eğiteme ayıracağımız zamanı, engellilere ayırdık….

“ANKARA’DA Kİ ENGELLİ BAŞARIYORSA,

ANADOLUDA Kİ ENGELLİ NEDEN BAŞARAMASIN”

“1980-1990 yılları, rahmetli Özal’ın dönemine denk gelen süreçte sağlık ve ekonomik arasında ülke, bir ivme kazanıldı. Engelli hareketi 1990’lı yıllarda başladı. O yıllar ben 20 yaşlarındaydım, Ergenlik çağımızın sonlarına doğru. TRT’de o zaman ‘Yaşama Sevinci’ diye bir program vardı. Rahmetli Faruk Öztimur’un hazırladığı bir engelli programıydı. O programa tesadüfen denk geldikten sonra, engelliler olarak artık bir uyanmaya başladık. Bu programları izledikten sonra “Ankara’daki engelli başarıyor da, Anadolu’da ki engelli neden başarmasın” diye, içimizde uyanışlar başladı. O program, engellilerin Türkiye’deki bir dönüm noktasıydı. 1990’lı yıllarda başlayan örgütlenmeler, Türkiye’deki engellilerin önünü açtı. İsteklerimiz ve hak talep etmeye başladık. Sıkıntıları dile getirmeye başladık. Yapılması gerekenler STK’lar aracılığıyla yoğun bir şekilde dile getirilmeye başlanınca, göreve gelen hükümetlerde bu çağrılara duyarsız kalamadı. Ülkemiz engelliler konusunda son 10-15 yılda gayet iyi yere geldi. Ama, aşılması gereken çok konular var. Son yıllarda engelliler yasasıyla haklarımızın yürürlüğe girmesi faydalı oldu. Sıkıntılarımız var ama en azından kendimize ait bir yasamız var. Bu yasa engellilerin yaşamını kolaylaştırma adına hazırlandığı için, yasanın uygulaması dört dörtlük uygulanmaya başlandığında, ülkemizdeki engellilerin yaşam hayatı, yaşam standardı, dünyadaki gelişmiş ülkelerin bir çoğunun önüne geçecektir, diye düşünüyorum…

“SANDALYE KİŞİNİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İFADE EDER”

“14 yaşına kadar yerde sürünen, 14 yaşından sonra gördüğü tedavinden sonra koltuk değneğiyle hayatını sürdüren bir birey olarak, sandalyeye o dönem çok fazla ihtiyacım olmadı. Tedavi gördükten sonra yürüyebiliyor, kendi kendime yetebiliyordum. Sandalye ye son yıllarda, yaş biraz ilerleyip kilo artışı bağlı olarak, sandalye bizim için bir ihtiyaç olunca sandalye kullanmaya başladım. Şöyle bir şey ifade edeyim. Gençliğimde sandalye sıkıntısı yaşamasam dahi, bizim camiamızdaki engelli arkadaşlarımızın, sandalyeye sahip olunca o mutluluğunu gözlerinden okuyabiliyorum. Çünkü sandalye, kişinin özgürlüğünü ifade eder. Yıllarca, belki annelerinin sırtında okula gitmiş vatandaşlar var. Hatta sandalyesi olmadığı için, 15-20 yıl öncesinde evden çıkamayan engellilerimiz vardı. Çok şükür, şuanda ‘Sandalyem yoktur” diyen, çok nadir insan vardır. Bu konuda yetkili kurumlar vazifesini yerine getiriyorlar. Buna Sosyal Güvenlik Kurumu, Belediyelerimiz ve hem devletin diğer kurumları, toplum örgütleri ulaşabildikçe, yapabildikçe, engellilerimizin mutluluğu için çabalıyorlar. Şöyle bir anımızda var. 1998 yılında Askeri Tugay’dan yapılan açıklamada denildi ki bir sandalye dağıtacağız. Yirmi-otuz kişi dernekte toplandık. Bu kadar kişi içerisinde, seçeceğimiz bir kişi konusunda zorluk yaşadık. Bir kişiye vereceğiz ama, hangisine verelim. Vereceğimiz kişi kim olmalı. Bir arkadaşı tespit ettik. Tugayın içerisinde düzenlenecek törene 40-50 engelli arkadaşla gittik. O dönem sandalye çok nadir görünüyordu. Diğer arkadaşların sandalyesi olmadığı için, emin yerde sürünürlerdi.Düzenlenen büyük bir törenle, bir arkadaşımız sandalyeye kavuştu. O arkadaşımız mutluluk yüz ifadesi, halen gözümün önünde. Diğerlerinin de boynu bükük görüntüleri, halen gözümün önünde. Sonraki yoğun çalışma diğer arkadaşlarımız için oldu. Mavi kapak olayını Urfa’da ilk başlatan biri de bendim. Evet, kurumlar ve hayır severlerden destekleri vardı ama, biraz da kendimiz proje üretelim dedik. Dernek olarak okullarla birlikte, mavi kapak projesine dahil olduk ve fazla sayıda tekerlekli sandalye dağıtmaya çalıştık. Bu çalışma neticesinde 374 tane tekerlekli sandalye dağıttık. Çocukluk döneminde çekmiş olduğum sıkıntılar, çok haz duyduğum, duygulandığım bir programa şahit oldum. Bir hayır sever kurumdan dediler ki “Urfa’da sandalye dağıtacağız” Tamam, dedim. Biz size yardımcı oluruz. Bizden sandalye isteyen çok. Onların talebi, kırsalda ve öğrencilere olacak. Tamam dedim, tam bizim yapacağımız iş. Kalktım nasıl yaparım diye düşünürken, aklıma Milli Eğitim geldi. Milli Eğitime bir yazı yazdım. Milli Eğitim İl Müdürüyle, 40 sandalyenin öğrencilere dağıtılması talebini görüştüm. Üst üste talepler geldi. Altı yaşından 15 yaşına kadar olan yaş grubundan 40 çocuğa sandalye dağıttık. Çünkü 15 yaşına kadar hem okuldan, hem de sandalyeden mahrum kaldım. Şimdiye kadar çocuklara yardımcı olduk, okullara gönderdiğimiz için çok mutlu olduk...

            SPOR MALZEMELERİNDE DIŞA BAĞIMLILIK

“Hasta sandalyesi ayrı, engelli sandalyesi ayrıdır. Biz hasta sandalyelerinden daha çok, engelli sandalyelerin peşindeyiz. Engelli sandalye, çok aktif olan sandalyedir. Bu aktif sandalyelerin kullanımı daha pratik ve seri, engellilerin daha az performansla çok yol kat edeceği, sağlık açısından da gerekli olan sandalyelerdir. Bu sandalyeler 20-30 bin liradan başlar, 100-150 bin liraya gider. Şuan Türkiye’de sandalye üretime başlandı. Sportif malzeme olarak biz dışa bağımlıydık. İngiliz veya Amerikan sandalyeleri, iki üç firma aracılığıyla piyasayı ele geçirmişlerdi. Çoğu bizim gücümüz aşan sandalyelerdi. Geçmiş dönemlerde sandalyeler 7-8 bin euro kadardı. Son yıllarda yerli girişimcilerimiz piyasaya çıktı ve kaliteli sandalyeler üretmeye başladılar. Bir nebze olsun, engelliler sporunda sandalyeye kolay şekilde erişilmeye başlandı. Ligde oynayan sporcuların %70-80’i, kaliteli sandalyeye sahip. Bu da yerli girişimlerin, yerli sandalyeyle piyasaya girmesiyle, bir nebze rahatladı. Ama şu anda bu basketbol anlamında. Diğer branşlarda bu sıkıntılar çok çekiliyor. Havalı Tabanca, Okçuluk, Bocce gibi. Bocce takımı var ama Türkiye halen Bocce topu imalatı yok. Bu malzemeler Danimarka veya Amerika’dan, döviz karşılığında siparişi ederek, bu malzemeleri temin edebiliyoruz. Malzeme konusunda halen dışa bağımlıyız. Yeterince kendi malzemelerimizi üretemiyoruz. Bu durum sadece engelliler için değil, diğer branşlar içinde geçerlidir. Malzeme konusunda dışa bağımlılık, sporun gelişimine de etkili olmaktadır. O nedenle fazla sporcu yetiştiremiyoruz. Spor yapmak için malzeme gerekli. Halen iyi malzemeye ulaşmak için sıkıntılar çekiyoruz. Büyükşehir Belediyesi’nin desteğini almamıza rağmen, alt yapımız için sandalye buramıyoruz. Genç sporcularımızı değişimli olarak sandalyeye bindiriyoruz. Sandalyem yok değil. Sandalyem var ama, her sandalye her engelliye olmuyor. Her sporcunun kendine göre engellilik ve beden ölçüsü vardır. Her sporcuya aynı sandalyeyi kullanamazsınız. Sandalye kullanmayan sporcuların gelişimi ağır olduğu için, sporcularımız sandalyeleri değiştirerek kullanmasını sağlıyoruz.

Büyük takımlarda sporcular arasında da rekabet olur. Bizde bilakis, Mehmet takımın kaptanı, beyni olmasına rağmen, hep dışarıdan gele sporcuyu kollayanlar onlar oluyor. Yerli veya yabancı olsun, takıma transfer olan sporculara sahip çıkarlar. Bir çok büyük takımın talip olasına rağmen, her defasında hedefinin Urfa’daki engelliler sporla tanıştırmak…

“ENGELLİK YOK, ENGEL OLUNMASI VARDIR”

           Geçmişte sakatlar diye tabir edilirdi. Onu yumuşatmak adına kalktılar özürlü yaptılar. 2013 yılında çıkan son yasayla, bu iki terim kaldırıldı, yerine engelliler terimi kullanılmaya başlandı. Şuanda resmi olarak ifade edilen terim engelliler. Aslında şahsıma bakarsanız, İster sakat, ister özürlü, ister engelli. Çokta fazla terimlere takılmadım. Önemli olan kişinin bize bakışı nedir. Önemli olan söyleminde ki niyeti ve amacı. Bizim için kişinin kalbinin yansıması önemli. Bu terimlere çok takılmıyoruz ama, gerekli olan terimlerdir. Şimdi engellilik ne ifade ediyor? Aslında ‘engellilik’ diye bir şey yok. Bir şeyin yapılmasında ‘engel’ olunması vardır. Ben buradan kendi kulübüme kadar gidebiliyorsam, ben engelli bir birey değilim. Yürüyerek gidemediğim için, yürüme engelliyim. Sandalyeyle gidiyorsam, bir kere benden engel kalktı. Kişinin görme engelli demesi doğrudur. Onun görememesi, onun görmesine engeldir. Görememezlik, konuşmasına bir engel değildir. Görme engellinin gitmesine, yürümesi ve gezmesine engel değildir. Yürürken o engelli değildir. Ama, biz onun yoluna set koyar, tezgah koyarsak, sarı şeridini kaldırırsak o, o zaman engelli olur. Ben kulübün başkanı olduğum gibi, antrenörüyüm de. Antrenörlük kursuna giderken, biliyorsunuz kurslara Üniversiteden eğitimciler gelir. Bir profesör gelip, dersimize girdi. Dedi ki “Arkadaşlar günaydın. Siz niçin buradasınız?” dedi. Oraya gelen arkadaşlar, antrenörlük için oradaydılar. Dedik, biz tekerlekli basketbolda antrenör olmak için buradayız. Okumuş adam. Dedi ki “Siz ne sporu yapıyorsunuz” Bizde, tekerlekli sandalye de basketbol yaptığımızı söyledik. Hocamız merakla “Siz tekerlekli sandalye basketbol yapabiliyor musunuz?” diye sordu. Evet, dedik. Hocamız “Yani siz sayı atabiliyorsunuz” dedi. Sözlerine devam etti; “Öyleyse siz niçin engelli sporcu oluyorsunuz. Engelli demek, o işi yapamamak demek. O işi yapıyorsanız, siz orada engelli sporcu değilsin. Tekerlekli sandalye sporu yapıyorsan, o engelli sporu değildir. Engelli sporu diye bir şey olmaz Engelli isen, o işi yapmıyorsun demektir” dedi. Dolayısıyla engellilik ifadesine çok fazla takıldığımız bir konu değil. Engellilik ifadesi, biz çocuğun önüne ne kadar set koyarsak, ne kadar mani olursak, o kadar kişiyi engelli yaparız. Tekerlekli sandalyemle bir yere gittim, basamakla karşılaştım. O zaman engelliyim. Basamak yok rampa var ise, engelli değilim. Karşıda ki kişinin ifadesi çok önemli. Mesela, kişi birbiriyle tartışıyor. O kişilerden birisi “Sen kafadan özürlü müsün?” diyor. O karşısındaki kişiyi küçümseyerek söylüyor. Dünya kadar zihinsel engelli vatandaşlarımız var. Onların düşük seviyeli insanlar mıdır? Elbette değildir. Cenabı Hak onları öyle yaratmış. Zekâda gelişmemiş ama, sonuçta o bir varlıktır. “Sen zekâ özürlü müsün?” ifadesini, karşımızdaki kişiyi hakaret etmek amacıyla kullandık. O kişiyi küçümseme adına, terim olarak kullandık. Demek istediğim, kullandığımız terimleri, niçin kullandığımız çok önemli.

            “BENİM ENGELİM BANA VE SANA SINAVDIR”

            Bazen mülkü amirlerimizle oturur veya ziyaretlerine gittiğimde, kendilerine derim ki “Engellilik bize, Cenabı Hak tarafından bir sınav için verilmiş. Şuanda bir sınavdayız biz. Engellilik bizim sınavımızdır. Bizim engelliğimiz de sizin sınavınızdır. Siz bu sınavdan kaldığınız sürece, Cenabı Hak bunun cezasını size verecek. Bu dünyada değil. O engellilik sınavını başarıyla geçerseniz, benim engelliliğim kalkar, ömür dünyada mükâfatını da siz alırsınız. Benim engelim bana, benim engelim de sana sınavdır.

“YERDE SÜRÜNDÜĞÜM YILLARDA

KÖYÜN KALECİSİ BENDİM

           “Çocukluktan bu yana spora karşı bir ilgim vardı. Hasta bir Fenerbahçeliyim Maçlar başlamadan bir saat önce, heyecandan titremeye başlardım. Gençlik ve ergenliğin vermiş olduğu heyecan tabii. Dolayısıyla hep spor yapmak isterdim. O bahsettiğim 14 yaşına kadar olan süreçte, Yerde süründüğüm dönemlerde köyün kalecisi bendim. Arkadaşlarımla bir arada büyüdüğümüz için, kimse de hayır demezdi. O şekilde kabullenmişlerdi. Kale benimdi, başka kimse de kaleye giremezdi. Spora karşı böyle bir fanatikliğim vardı. Tedavi sürecim, oturmama mani olunca kalecilik, o spor hayatım da bitti. Spor aşkım ise devam ediyordu. Biraz öncede bahsettiğim gibi, Sivil Toplum Örgütlerinin (STK) içerisine girince, engellilerinde spor yapabildiğini görmeye başladık. O zamanlar İskenderun, Ankara, İstanbul bir de İzmir’in takımları vardı. O zaman STK’lar bir araya gelerek fikir alışverişi yaparlardı. 2000’li yılarıydı. Dedim ki “Diğer bölgelerde spor var, bizim bölgede niçin yok?” Urfa’da da engelli potansiyeli çok yüksek sayıdaydı. O dönem biz de bu işi Urfa’da başlatalım dedik. 2001 yılında takımı kurduk. İş yoğunluğumdan dolayı, takımla çok ilgilenemedim. Kulüp vardı ama, elimizde sandalye, hiçbir şey yok. Arkadaşlar dediler ki bir kulübü kapatacağız. O zaman ki dernek başkanımız İbrahim Bey’in desteğiyle “Kulübü kapatmayalım, başkanlığı ben yaparım” dedim. Valilik, Federasyon derken aynı yıl 5 tane tekerlekli sandalyeyi temin ettik. Hangi cesaretle bilmiyorum, lige de katıldık…          

            SPORUN EGELLİLER ÜZERİNDE ETKİSİ

“Sporun engellilerin hayatı üzerinde inanılmaz bir etkisi var. Ne rehabilitasyon merkezleri, ne de hastaneler, sporun yapmış olduğu psikolojik etkinin binde birini yapamıyor. İyi ki takımızı kurduk. İlk zamandanlar da gidenden gelenden 60-70 fark yiyoruz ama, hiç olumsuzluğa kapılmadık. Diyorduk ki biz bu sene lige katıldık. Lige katılacağız da, o sene sandalyemiz yoktu. Bir yardım sever bize yardımcı oldu ve kulübe bağışladığı bir sandalye parasıyla, beş sandalye birden yaptık. Lige katıldığımız ilk yılın devamında 4-5 yıl ben de takımda oynadım. Takım bir üst lige çıktı, sonra düştü. Şuan, 6-7 sezondur Süper Lig’de devam ediyoruz.

“ENGELİYLE GURUR DUYAN ÇOCUKLARIMIZ VAR”

“Sporun her bireyin üzerinde çok büyük etkisi vardır. Ama engellinin üzerinde iki kat daha fazla etkisi vardır. Çünkü engelliler fiziki yapısı itibariyle, çok fazla hareket etmeyen bireyler. Bu hareketsizlik neticesinde kilo alma, kasların kireçlenmesi olayı. Engellilerin en büyük düşmanı kilodur. Bu kilolardan ancak spor yapmakla kurturulabilir. Spor aslında bedenin terbiyesidir. Bizim için sporun faydası hem fiziki hem de ruhen önemli faydaları var. Asıl sosyal ve kişinin kendisiyle barışık olması ve kimlik kazanması konusunda sayısız faydaları var. Engelliler için en önemli konu kimlik. Kendi kimliğini benimsememe olayı. Belki abartı gibi gelecek ama, kendi kimliği, kendi engeliyle gurur duyan çocuklarımız var. Diyorlar ki, engelimiz olmasaydı belki bu sporu yapamayacak, bu başarıyı ulaşamayacaktım. Spor sayesinde o kadar ki kendileriyle barışık, bir o kadar mutlular ki…

“Sporun engelliler üzerinde hem fiziki, hem ruhi hem de sosyalleşmesi üzerine katkıları oldukça fazla Genç takımdan iki sporcum, daha 13-14 yaşında, 5-6 ay önce antrenman aldık getirdik. Antrenman bitti, dedi ki. Sinan sen eve nasıl gideceksin, bilmiyorum dedi. Evin nerede, seni bırakalım, dedik. Evinin nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Babanın telefon numarası var mı, dedik. Var dedi. Babasının numarasını aldık, arayıp evinin adresini aldık. Evine götürdük Sina’nı. Tabii ki 2-3 ay geçtikten sonra, şuanda Sinan toplu taşıma araçlarını kullanarak evine gider gelir. Öyle bir durum söz konusu oldu ki, Sinan’ı evden zorla çıkardı, Sinan’ı bu sefer evine gönderemiyoruz. Bir geldi, takım arkadaşıyla Abdullah’la birlikte Şanlıurfa’nın futbol maçına gitmek istediğini söyledi. Daha 14 yaşında. Bak dedim Sinan, maç gece 11-12’de bitecek, o saatte araba olmaz. Bir şey olmaz, ben tekerlekli sandalyemle eve giderim, dedi. Geliyor antrenmana katılıyor, antrenman çıkışı futbol maçı izlemeye gidiyor. Gece geç saatte maçtan çıkıp evine gidebiliyor. Sporun ona katmış olduğu öz güven. Onun yanında bir sporcum daha var. Babası çocuğunun antrenmanlara katılmak istediğini, kendi başına antrenmanlara katılmayacağını söyleyince, çocuğu evinden alıp servisle antrenmana getirdik. O sporcum servis olduğunda servis, servis yoksa kendisi otobüse binip, antrenmana gelip, evine gider. İşte sporun etkisi. Daha önce yaşamış olduğum, sporculardan bir tanesi, 9-10 yaşında felç geçiriyor. Omurilik felçli. Doktorlar diyor ki, bu çocuk yatalak, ömür boyu, yatağa bağlı kalacak. Bu çocuk hayatını yatakta geçirecek. Çocuk gelip bizle, sporla tanıştı. Antrenmana geldi, gitti. O yatalak, evinden çıkamaz denilen çocuk, sporda başarılı olup 15-16 yaşında Milli Takım sporcusu oldu. Doktorların yataktan çıkamaz dedikleri o çocuk, tek başına Kanada’ya gitti. Sadece bu değil, bunun gibi yüzlerce örnek verebilirim. Benim 20-25 sporcum, spor kimliğiyle gerek özel sektör, gerekse kamu kurumlarında işe girerek, çalışmaya başladılar. Evlerine ekmek götürüyorlar. Toplumda örnek baba, örnek aile reisi a gösteriliyorlar. Bizde onlarla gururlanıyoruz…

            AMACIMIZ, DAHA ÇOK ENGELLİYE ULAŞMAK

           “Kulüp olarak faaliyet gösterdiğimiz faaliyetler. Bizim lokomotif branşımız tekerlekli basketbol. Yaklaşık 23 yıldır bu branşımız aktif olarak faaliyet göstermekteyiz. Bocce, Bilek Güreşi, Halter, görme engellilerle ilgili golbol ve judo branşlarımız var. Özel sporcularımızla ilgili aktif branşlarımız var. Takım sporları anlamında tekerlekli basketbol ve golbol takımımız var. Bocce branşını yakın zamanda faaliyete geçti. Bilek güreşinde Avrupa ve Dünya Şampiyonu sporcumuz var. Halterde çok başarılıydım ama son yıllarda sporcu kayıpları oldu. Masa tenisi oynayan özel sporcularımız şuanda var. Ampute de takım kurup, Süper Lige kadar çıkardık. Çok sıkıntılar yaşadığım bir branştı. Büyükşehir Belediyesi gibi sponsorumuz, gerekli desteği vermeyince geçen sene branşı kurumsal olan bir spor kulübüne devrettim, yeter ki bu branş Urfa’da devam etsin. Kulüp olarak Ampute futbolda sekiz dokuz Urfa’yı temsil ettik. Bu branşta 2.Lig ve 1.Lig’den sonra, Süper Lig’de iki yıl mücadele ettik. Engellilerle alakalı birçok kulüp var. Bunlardan bir tanesi de Bağcılar Spor Kulübü. Hamza Doğan kardeşimiz o kulüpte yöneticilik yapıyor. Amaç aynı. Amaç insan odaklı. Daha çok engelliye nasıl ulaşırız. Daha çok engelliyi nasıl bu spora kazandırırız çabası içerisindeyiz.

URFA KENAR MAHALLESİNDEN AVRUPA’YA

“Fenerbahçe, bir Beşiktaş ve Galatasaray. Üç büyük takımla aynı ligde oynuyoruz. Rakiplerimizin misyonu ayrı, bizim misyonumuz ayrı. Onların misyonu başarı odaklı, bizim misyonumuz daha çok sporcu odaklı. Biz ne kadar çok sporcu yetiştirebilirsek, biz kendimizi o kadar şampiyon görüyoruz, onlar ise ne kadar kupa kaldırırsa o kadar başarılı görüyorlar. Fenerbahçe’de de oynayan sporcum var, Balıkesir’de de oynayan sporcum var. Avrupa’ya transfer olan sporcum var. Bunların hepsi Urfalı. Bir çoğu Urfa’nın kenar mahallesinde, kendi halindei kapısının önünden 100 metre ileriye gidemeyen çocuklarımız. Yetiştirdik, başka kulüplere verdik. Orada ekmeğini kazanıyorlar. Kulübümüzün %70’i Urfa’dan yetişen çocuklarımız. Urfa’da yetişen evlatlarımız. Üç tane sporcum yabancı. Yabancı derken onlarda bizim evladımız, bizden biri. Dışarıdan gelip bize katkı veren sporcular.

            YABANCI OYUNCU TRANSFERİ

“Yabancı oyuncu transfer etmemizin nedeni, o mevkilere sporcu yetiştirememekten dolayı. Dışarıdan takviye almak zorunda kalıyoruz. Aksi halde bütün branşlarımız, kendi alt yapımızdan yetiştirmeye çalışıyoruz. Bizim Belediye Başkanımız, dışarıdan çok fazla sporcu transfer etmemize razı olmayan biri. Daha çok kendi öz evlatlarımızı yetiştirerek, bu sportif faaliyetleri yapmamız isteniyor.

“ÖZEL SEKTÖRÜN SPORA DESTEK OLMASI LAZIM”

“YılLardır sıkıntımız, sponsor sıkıntısı. Şuanda bize tek sahip çıkan Şanlıurfa Büyükşehir Belediyemizdir. Buradan Büyükşehir Belediyemize teşekkür ediyoruz. Onların sayesinde faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Biz onların işini yapıyoruz, onlarda bize destek oluyorlar. Normalde bu çocuklara sportif hizmeti sunması gereken kimdir. Gençlik spordur, Belediyeler ve yetkili kurumlardır. Bizde onların işini kolaylaştırıyoruz. Biz mutfaktan gelen insanlarız. Bugün belki bir heyecanla Kulüpler bu işin içine yönelir, fakat emin ol, bu heyecan bizim kadar devam ettiremezler. Çünkü o duygularla yetişmiş, o sıkıntılarla büyümüş bireyler olunca, gelen çocukları çok iyi anlıyoruz. Dolasıyla bu konuda, ama bölge olarak, ekonomik olarak, sosyal olarak, bu konulara çok duyarlı olan bir sektörümüz yok. Daha çok, Belediyemizin vermiş olduğu desteğiyle biz bu faaliyetleri yürütüyoruz. Tüm yükü Belediyeye yıkmak doğru değil. Belediye, kurumsal yapısının yanında, halka hizmet eden bir kurumdur. Şuanda yapmış olduğumuz spor, ucuz bir spor değildir. Ama insan hayatı için parada önemli değildir. Eğer iki tane insan hayata tutunacaksa, milyonlar hiçbir şeyi ifade etmez. Yani iki insanın hayatından önemli olamaz. Dolayısıyla sosyal hayatta maalesef, geri kalmış bir bölgedeyiz Ekonomik olarak iş adamlarımız var. Zengin iş adamlarımız var. Ya sıkıntı bizdedir, biz kendimizi onlara ifade edemedik. Ya da onlar kendilerini bu şekilde, spora yada engelli sporuna çok fazla yanaşmak istemediler. Demek istediğim, özel sektörün spora destek olması lazım. Özel sektör özellikle, para kazandığı ilden o ile yatırım yapması gerekir. Eğer iş adamları Antep’ten para kazanıyorsa, bir kısmını Antep’e, insan odaklı yatırım yapması lazım. Kişi İstanbul’da oturuyor olabilir, iş adamı olabilir. O yörede para kazanıyor olabilir. Sonuçta o yöredeki insanların geleceği, mutluluğu için yatırımlar yapması lazım. Üzülerek belirtiyorum ki, bugüne kadar gerçek anlamda destek bulamıyoruz. Geçen sporcumla sohbet ederken bana dedi ki, içimde uhde oldu, göğsümde bir sponsor göremedim. Sponsorum Mehmet dedi ki “İçimde uhde oldu, göğsümüzde bir tane sponsor reklamı yoktur”. Ne yapalım dedim Mehmet, olmuyor. Kalktım formamızın üzerine belediyenin bir şirketinin ismini yazdırdım. Ama bir şey almasın. Desinler ki bunlarında sponsoru var. Geçen sene Fenerbahçe’ye bakıyoruz, dokuz tane forma sponsoru olduğunu görüyoruz. Biz de kalktık bu sene formamızın üzerine Belediye’nin bir şirketinin ismini yazdık. İkna olalım anlamında. Tabii bir şey almadan. Desinler ki bunlarında bir sponsorları var. Sağ olsun Büyükşehir Belediyesi tam 15 yıldır bizim takımımızı desteklemeye devam ettiler. Bu dönemde Kasım Gülpınar Başkanımız aynı şekilde desteklerini devam ediyorlar. Bu destek oldukça hem başarı anlamında dereceler yükselecek, başarılar olacak. Biraz önce bahsettiğim gibi, emin olun, dereceden ziyade, bizim insan odaklı daha çok sporcu yetiştirmek adına biz destek alabiliriz. Beş tane daha sandalyem olsaydı, belki beş tane daha engelliyi spora katabilirdim.

TAKIMLAR VE LİGLERİN DURUMU

Türkiye’de Tekerlekli Basketbol branşında 60-65 tane takım vardı. Bu sayı gün geçtikçe düşmeye başladı. Şuanda Türkiye’de engelli sporcu yetişmiyor. Mevcut yaş ortalaması bundan birkaç yıl önce bizim takım dahil, takımların yaş ortalaması 23-24 iken, şuanda yaş ortalaması 35’leri bulmuş. Sporcu yetişmiyor. Alttan sporcu gelmiyor. Bunun nedeni gerek imkanların kısıtlığı, gerekse bahsettiğimiz malzeme eksikliğinden dolayı takımlar sporcu yetiştirememektedir. Onun nedeninden bahsedeyim. 1.ve 2.Lig takımları, bizim gibi sporcu yetiştiriyor. Sponsorları olan takımlar zaten sponsor yetiştirmiyor. Hazır benim sporcuma konar. Paralı, sponsorlu kulüpler, hazır sporcu aldıkları için, sporcu yetiştirmeye ihtiyaçları yoktur. Ama benim sporcuya ihtiyacım var. Anadolu’da ki takımlarımız insan odaklı mücadeleyi sürdürüyorlar. Bunlar destek bulmayınca. Bunlar da birer birer kapanıyor. Her bir takımının kapanması demek, onlarca engellinin hayattan kopması anlamına geliyor. Bu söylediğimi abartılı değildir. Her bir takım en az 10-15 tane sporcu yetiştiriyor. Bir engellinin spordan tanışması, sahadan eve gidip gelmesi, tribünlerde yüzlerce kişinin alkışlaması bile, onun sosyalleşmesi ve hayata bağlanmasına büyük vesile olmuştur. Biz insanları kazanmamız adına bu takımlara iş adamlarının destek vermesi, çok hayati önem arz ediyor.

Bizler orta ölçekli ya da çok küçük ölçekli kulüpleriz. Şuan engelli camiası için konuşuyorum. Türkiye’de almış takımdan belki üç tane kurumsal takım var. Bu üç kulübün muhasebesi, danışmanı,       Geriye kalan 57 takımın muhasebecisi yok. Uzman ekibi yok. Finasal şlerde yoktur. Muhasibi vardır, o da senin benim gibi kara düzenle işi götürür.

Sponsorluk kanunu çıktığında ben çok araştırmıştım. İlk çıktığında çok da heyecan meydana getirdi. Yüzde yüz vergisini verecek Yüzde yüz vergisini verdiğinde, herkes kapımızı çalacak. Kanun yürürlüğe girdiğinde araştırdığımızda,

SÜPER LİG TAKIMALARININ ENGELLİ BRANŞI AÇILMASI

“Basın mensupları ve topluma mal olmuş kişilerin zorlamasıyla, Süper Lig’i üç büyükleri olarak isimlendirilen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’da tekerlekli sandalye takımları kuruldu. Geçmişte dönemin spor bakanı Urfa’ya geldiğinde kendisine dedim ki “Sayın Bakanım, engelli sporunun gelişmesi için , muhakkak profesyonel futbol takımlarının bünyesinde, bir engelli branşını yürütme zorunluluğu getirin. Bu branş takım veya bireysel bir branş olabilir. Bunu profesyonel takımlarda zorunlu hale getirin, emin olun Bakanlığında yükü hafifler, toplumda da bir yerine beş kat daha fazla sporcu yetişir. Adamın cebinden bir şey çıkmıyor. Şuanda profesyonel futbol takımlarının amatör (engelli) branşı olduğu zaman yol, yemek ve konaklama gibi hiçbir gider, kulübün bütçesinden gitmiyor. Kulüplerin futbol giderleri Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından karşılanıyor. Ama kurmuyorlar. Bakanlık bunu zorunlu hale getirmediği için. Engelli branşı sen kurmak zorundasın…

            UNUTULMAYAN ANILAR

“Bir sporcumla unutamadığım bir anım var. Ampute futbol takımımızda oynayan 22-23 yaşlarında sporcum yanıma geldi. Sohbet ettik, bu sporun senin hayatın üzerinde ne gibi etkisi oldu, diye. Ampute olan gençlerin çoğunluğu, ya sonradan iş kazası yada trafik kazasında dolayı ampute olmuşlardır. Bu gençler sonradan ampute olduğu için, bu durumu kabullenmiyor. Dedi ki ben hayatım borunca yatak odası dışında protez ayağımı çıkaramadım. Şuanda sporla tanıştıktan sonra, futbol sahasının ortasına oturuyorum, protezimi çıkarıyor, kanedyenlerimi (koltuk değneği) alıyor sahaya çıkıyorum. Nereden nereye gelmişiz. Protezinden utanan birey, spor sayesinde protezini çıkarıp bir de eline kanedyen alıyor. O utanarak değil de, gurur duyarak sahaya çıkıyor. Diyor ki ben sporcu olmuşum, futbolcu kimliğim var. Bundan ötesi tarif bence edilemez. O çocuğun söylediği, beni çok etkiledi. Protezini sadece yatak odasında çıkaran engellinin, sahanın orasında protezini çıkarıp, kanedyenlerini (koltuk değneği) alıp, sahaya çıkıyor, düşün artık…

“KİMSE DEMESİN Kİ BENDEN SPORCU OLAMAZ”

“Buradan bir duyurumuz olsun, vatandaşlarımız, engelli kardeşlerimize. Rast gelir bizim programımızı kendileri izlerler, aileleri izlerler. Her engelliye göre bir spor branşı, dünyada geliştirilmiş. İki elini kullanamayan, kafasını bir tutamayan bireyler, Bocce isimli spor branşını oynuyor. O da bir spor branşı, orada bir yarışma, rekabet var, heyecan var, lisans var, yarışma var. Hiç kimse demesin ki benden sporcu olamaz. Bize gelen çocuk ve gençler belli bir eğitim aldıktan sonra ona “Sen basketbolcu olamazsın” diyoruz. Ve devam ediyoruz “Sen iyi bir bilek güreşçi, halterci veya iyi bir Bocce sporcusu olabilirsin.” diyoruz. Biraz önce bahsettim. Abdullah isimli sporcumuzun içerinde büyük bir basketbol heyecanı, sevgisi vardı. Ama basketbola yatkın bir yapısı yoktu. Kendisine Bocce sporunu yapabileceğini söyledik. Serebral Palsi isimli bir hastalık var. Bu hastalığa yakalananlar refleks kontrolü yapmakta zorluk çekiyorlar. Basketbol refleksle oynan bir spordur. Abdullah’ı hemen Bocce’ye yönlendirdik. İki kolu ve ayağı olmayan kişiler, yüzücü olup paralimpik oyunlarında yarışan sporcularımız var. Kolunu ayağını kullanamayıp, gövdesiyle yarışıp da, şampiyon olan sporcularımız var. Bu bir azim meselesidir. Azim edince her engellinin muhakkak yapabileceği bir spor branşı vardır. Geçenlerde bir Beden Eğitimi öğretmenimiz bizi aradı. Başkanım dedi, bir öğrencim var, sana yönlendireceğim. Çocuk geldi 10 yaşlarında. Ayaklarında sıkıntı var ama, iki kolunu normal. Çocuk şanslı, babası ne yapacağını biliyor. Öğretmenimiz ne yaptığımız hususunda beni aradı. Hocamıza, sen merak etme, bu kapıdan içeri girdi bir daha çıkamaz dedim. Basketbolcu olmazsa, bilek güreşi, o da olmazsa masa tenisçi olur. O kapımızdan içeri girdiğinde o muhakkak bir spor kimliği kazanacaktır. Çocukla sohbet ettik, inşallah birkaç hafta içerisinde genç takımlara çalışmalara devam edecek. Bunun bir süreci var. Biz bakar ve gözlemleriz. Bu çocuk basketbola yatkın, çocuğa faydası olacak ise onun üzerinden dururuz. Gelecek için çok fazla ümitli olmadığım zamanda, diğer branşları da tanıtarak, sevdirerek yönlendiriyoruz. Daha çok söz sahibi olmaya başlayınca, kendisi de onu yapmaya devam ediyor.

SPORULARA ULAŞIMDA BEDEN EĞİTİMCİLERİN ÖNEMİ

“Türkiye’de en büyük sıkıntılardan bir tanesi, sporcuları doğru yönlendirememektir. Spor bizim beden eğitimi öğretmenlerinden geçiyor. Çocuklarımız onların avuçları arasında. Beden eğitimi öğretmenimiz duyarlı olduğu zaman, bizim işimiz çok kolay oluyor. Bizim daha çok sporcu bulmamızı sağlıyor. Bahsettiğim o çocuk, beden eğitimi öğretmeni tarafından yönlendirdi. Sanırım günümüzde bir çok beden eğitimci hocamız, engeliler sporunu yeteri kadar bilmiyor. Doğru yönlendirme sayesinde bu çocukların hayatı kurtuluyor. Sporcu çıkarmamamızın nedenlerinden bir tanesi de, sporcuyu yönlendirememek. Kulüplere gerekli altyapı desteği sağlanamaması.

“Bu sene biz Paralimpik Oyunlarında önemli bir başarı aldık. Yeterli mi, bence değil. Türkiye’de bu kadar engelli varken, yeterli değil. Almanya’da engelsizlerde basketbol oynuyor. Almanya’da engelli sporcunun azlığı ve yeteri kadar sporcu yetişmemesinden dolayı. Bizde veriler ortada. Bu verilere göre nereden baksan Türkiye’de 6-7 milyon engelli mevcut. Bu nüfusa göre, sadece 15 branşta paralimpik oyunlarına gitmeyi çok başarılı olarak saymıyorum. Devlet engelli sporuna birazcık pozitif ayrım yapmak zorundadır. Malzeme konusunda destek vermek lazım. Malzeme olmadığı sürece, bu ülkede yeteri kadar sporcu yetişmez.

ÖLÜMÜN GARANTİSİ OLMADIĞI SÜRECE,

BEDENİN GARANTİSİ OLMAZ

“Şuanda iki üç sporcum 12-13 yaşlarından sonra engelli olmuşlar. Bir çok sporcum ya iş hayatı ya da trafik kazası sonrası engelli kalmış. ‘Herkes bir engelli adayıdır’ sözü klişeleşmiş, ama gerçek bir sözcüktür. Herkes, her an, her yerde karşımıza çıkacak olumsuz bir duruma maruz kalabiliyoruz. Bu kadar yoğun hayatın içerisinde, yoğun sanayi, çevremizde ki savaşlar var. Her an bir kör kurşunun üzerimize gelmeyeceğinin bir garantisi yok. İnsanoğlu var olduğu sürece, bunlar olabilecek şeylerdir. Garantimiz olsaydı biz ölmezdik. Ölümün garantisi var mı? Yok. Ölümün garantisi olmadığı sürece, bedenin garantisi olmaz. Bedenin garantisi Rabbil Alemdir. Dolayısıyla bu hayatımızn her anında, gerek bizim gerekse sevdiklerimizin, oturduğumuz bir ortamda bile bir kurşunun nereden gelip bir yerimize saplanacağını bilemeyiz. Adam bir yerde oturuyor, beş yüzmetre uzaktan kamyonun lastiği fırlıyor, zıplıya zıplıya gelip boynuna sırtına değiyor. Adam bir anda felç kalıyor. Elbette önlemler alınacak ama, ondan sonraki süreçte bunların hayata kazandırılması çok önem taşıyor. Sonradan engelli olmuş bireylerin hayatı, doğuştan engelli olan bireylerden daha zordur. Dokuz on yaşlarında veya bulüğ çağından sonra engelli olmuş kardeşlerimizin durumu daha vahim. Onlar hem soyolojik, hem ekonomik, hem aile, sosyolojik olarak bir çıkmazın içerisine giriyor. Aile bir kriz yaşıyor. Birey 30-40 yıllık yaşanmışlığı bırakmak zorunda aklıyor ve çok yabancı olduğu bir hayata geçiyor. Kolay kolay buna adapte olunacak bir durum yok. Bunun en kolay yolu spordur. Başarılı sporcuların, abartısız söylüyorum, “Dünya’ya bir daha gelsen ne olmak istersin?” diye sorsanız, engelli bir okçu olmak isterim der. Önemli olan barışık olmaktır. İnsan kendisiyle barışık olduktan sonra, ne engelli ne engelsizliğin önemi kalıyor. Önemli olan insanın hayatta ki yaşama tarzı önemli. Yaşarken mutlu oluyorsa, o zaman her şey geride kalmıştır. Bizim branşımız spor olduğu için, bunu sporla bağdaştırıyoruz. Engelli iyi bir ressam da olabilir. Sporda ki olay neden daha önemli? Rekabet kurduğu kişilerde engelli. Bir ressam gider becerini resme yayar ama orada yine tek, yalnızdır. Tiyatrocu çok iyi bir engelli tiyatrocu olur ama…bir sporcu rekabet ettiği sporcuda engellidir. Onlardan bir şey katıyor, kendinden bir şey katıyor. Onların içerisinde artık kendini benimsiyor. Engelli tek ben değilmişim. Bak rakibim de engelli,…başkanım da engelli. Engelliliği normal karşılılıyor. Benmse me devreye giriyor. Sporun üzerinde fazla durmamızın sebebi budur aslında. Engelli olup da evden dışarı çıkamayan bir birey, dünyada tek engelli olarak kendilerini görürler. Kardeşinden farklı, komşusundan farklı, sokaktakinden farklı. Sokakta oynayan çocuklar gibi değildir. O kendi eziklikle……..Onlar koşarak gdiyor öbür tarafa, onlar burada tek aklıyor. Dolayısıyla hayatı hep ezik olark sürdürüyor. Bu gerçek ….Ama bizi içimize gediğinde. Aaa, bakıyor, bütün arkadaşları öyle.

PARA OLMADAN DA SPOR YAPILABİLİR

“Aillerimiz araştırsın. Belediyeler veya Gençlik ve Spor il Mdüürlüü bünyesind o şehirde bir spor kulübü vardır. Eğer çevrelerinde bir engelli kulüp yoksa, 5 kişi bir araya gelip bir kulüp kurabiliyorlar. Kulüp kurulmadan bir faaliyet yapmazlar. Kulüp kurulduktan sonra, onların işi daha kolay. Çok kulüp demek, o şehirde çok engelli sporcu yetişecek anlamına gelmez. Az kulüp ama, aktif kulüp olması, o şehir için büyük bir avantajdır. Her şey para dedik ama, az parayla da, iki tane bocce topu alarak da bunu gerçekleştirebilirler. Birfubtol topu ve dört tane karidyen alarak amputeyi aktifleştirebilirler. Az önce pahalı pahalı dedik aama, her şey pahalı da değil. Pahalı olmayan branşlarımızda var. Yüzme de yapabilirler. Hiç para gerekmeden. Tekvando yapar, judo yapabilirler…

 

33:00- Spor Faaliyetlerinin temeli 2000 yılında kurulan Spor Federasyonun başlangıcıyla başladı. 20 yıl içerinde çok yol kat edildi. En son geçen sezon Bedensel Engeliler Federasyonu dağıtıldı, her branş kendi bünyesinde Federasyonu altına alındı. Kimi branş için isabetli, kim branş içinde isabetli bir karar olmamıştır. Tekerlikli Basketbol’un Türkiye Basketbol Federasyonu’na bağlanmasıyla bir karamsarlık yaşıyoruz. Çünkü, büyük federasyon bünyesine girdik. Tozpembe hayallerle oraya geçtik. Hem tanınırlık hem imkânlar noktasında, hem geliş noktasında. Büyümeyi beklerken, hayallerimiz kırılmaya başlandı.Daha önceki federasyonda, senenin belirlenen günlerinde bir araya gelir, daha çok engellinin spora kazanılması adına neler yaparız diye, istişare toplantılar yapardık. Bir yıla aşkındır Türkiye Basketbol Federasyonu bünyesindeyiz, bir araya gelemedğimiz gibi, Tekerlekli Basketbol adına ciddi bir çalışmayı göremedik, maalesef. Ben 24-25 yılımı basketbola vermiş birisi olarak, birikimlerimden faydalanmak isteyebilirler. Kendi bildikleri gibi yönetmeye çalışıyorlar. Basketbolun veya engelli sporunun gelişmesi için, şuan ki normal federasyon çok fazla bir şey yapmıyorlar.

            SPOR FEDERASYONLARIN DURUMU

“Şu anki Federasyonlar, bizim daha önceki Bedensel Engelliler Spor Federasyonun birikimleri üzerinden devam ediyorlar. Süreç ne olur? Bu konuda inşallah korktuğum olmaz. Biraz önce ne dedim, basketbol, okçuluk, bocce, halter ile bir federasyon uğraşırdı. Telefonu aklımdaydı, arardım. Bocceyle ilgili bir sıkıntımız varsa, bir şekilde hallolurdu. Ben bir kulübüm beş federasyonla uğraşıyorum. Her federasyonun ayrı bir işleyişi, ayrı bir yetkilisi, ayrı bir sekreteri var. Eskiden bir Bedensel Engelli Federasyonu’nu aradığımda, Urfa Kulübü Başkanı Serdar” derdim. “Buyur Serdar Bey” denirdi. Şimdi ben arıyorum, kiminle görüşeceğim muamma içerisinde. Özellikle tekerlekli basketbol sandalyenin Türkiye Basketbol Federasyonu bünyesine geçilmesi, dediğim gibi çok büyük ümitlerle geçtik, hayal kırıklığı içerisindeyiz. Önümüzdeki ekim ayı (Ekim-2024) içerisinde genel kurul yapılacak. Genel kurulda hiçbir engelli spor kulübünün ne söz hakkı, ne seçme, nede seçilme hakkı var. Seçme ve seçilme hakkı olmayan bir camianın, o Federasyonda ne kadar söz sahibi olabilir. Türkiye Basketbol Federasyonu bizi, Tekerlekli Basketbol’unu kendilerine bir alt branş olarak görüyorlar Tekerlekli Sandalye bir alt branş değil, paralimpik bir branştır. Bizim Süper Lig, 1. ve 2.Lig’de mücadele eden 60 takımımız var. Alt branş muamelesi yaparsak, bu branşımız zarar görür. İnşallah Türkiye Basketbol Federasyonu bunun bilincine varır, tekerlekli basketbola gerekli ilgi ve itibari gösterir. Bugüne kadar bu ilgiyi görmedik. Bunun en önemli göstergesi, yapılacak Genel Kongrede engellilere yer verilmemesi. İnşallah bu sorunlar ilerleyen çözülür. Diğer spor branşlarında da durum aynı. Şimdiki normal federasyonlar, seçme ve seçilme hakkını engelli spor kulüplerine vermiyor, elinden alınmıştır.

Bizi en büyük hayal kırıklığına uğratan, kala alınmamak. Lig oluştururken, Federasyon en azından yetkili kulüp yöneticilerini alır, toplantı yapar. Bu ligi ne şekilde istiyorsunuz, diye sorar. Şuanda 16 takımın yer aldığı ligi ikiye böldüler, iki grup yaptılar. Bu gruplar yapıldığında hiçbir kulübe danışılmadı. Hiçbir kulübe danışılmadan, istişare yapmadan, Federasyon kendi kafasından “Ben böyle başlatıyorum, ister kabule edin, ister kabul etmeyin” tutum sergilediler. Süper Lig’de oynayan, en az yatırım yapan benim, Milyon TL ler yapmışım, bir yıl içerisinde sadece 4 ay oynayacağım. Dört ay ben spor yapacağım. Urfa’da 7 tane maç oynayacağım, Sponsora diyeceğim ki “Bana 5 milyon TL ver, ben senin reklamını yapacağım”. Bu ne kadar inandırıcı olabilir. Sezon başında biz dedik ki Süper Lig tek grup olsun. Gerekirse 16 takım. Biz önceden de yaptık. 16 takımlı lig yaptık ve bitirdik. Bizi üzen, Türkiye Basketbol Federasyonu engelli takımlarını muhatap almaması. Yaptığımız toplantıda, toplantıya katılan 16 takımdan 14’ü ligin tek grup oynanmasını isterken, Basketbol Federasyonu, maalesef, bu konuyu tartışmaya dahi açmadı.

Türkiye Basketbol Federasyonu bünyesinde, hiçbir engelliye görev verilmedi. Tekerlekli Basketbol Federasyonundan yetkili kişiyi oraya aldılar. Aldıkları kişiye iş yaptırmadan, emekliye ayırdılar. Danışmak yolun yarısını kat etmektir. Danışmadan “Her şeyi ben yaparım” dersen, o zaman sıkıntıların içerisinde boğulursun. Önceden yanlışlar tespit edilirse, yolun yarısında çoğu çoğu bir iki yanlışa denk gelirsen, birlikte aşarsın. Sıkıntılar ve hayal kırıklığı içerisindeyiz.

KULÜPLER BİRLİĞİ

“Tekerlekli Basketbolda Kulüpler Birliği var ama, fazla aktif değil. Bu heyecan, spor branşlarının normal spor branşların altına dağıldıktan sonra, bizde de bu enerji yok olmaya başladı. Şuanda Kulüpler Birliğimiz pasif durumda.

TEKERLEKLİ SANDALYE BASKETBOL FEDERASYONU

“ Tekerlekli Basketbol camiası olarak biz yıllardır söylüyoruz ki, kendi başımıza bir federasyon olmamız gerekiyor. Öyle bir girişimiz olmadı. Acilen biz kendi adımıza Federasyon kurmamız gerekiyor. Bunun için Cumhurbaşkanını mı ikna ederiz,

yoksa Bakanımı ikna ederiz. Bunu yapmak isteriz.

HAKEMLER KONUSU

“Hakemlerin olduğu her yerde problem var. Fakat biz futbol gibi, çok fazla abartmayız. Hakemlerle sahada tartışır, bağırır, çağrışırız. Hakemin bitiş düdüğüyle birlikte, her şey biter. Bizde insan, onlarda insan. Basketbol biraz daha beyefendi sporu. Sakin ve hoş görü sporu. Bazen maçta elektriklenme olduğu zaman. Bütün hakemlerle biz dostuz, arkadaşız, muhabbetimiz devam eder. Çok can yakılmadığı sürece, basketbolda çok fazla hakemler üzerine gidilmez.

YABANCI OYUNCU KONUSU

“Bizim spor kulübümüzde iki tane yabancı uyruklu sporcu oyuncu var. Bir tanede Urfa dışından. Tekerlekli Basketbolda yabancı oyuncu sayısı 2+1 şeklinde uygulanıyor. Genelde millet buna karşı çıkar, benim ise desteklediğim bir şeydir. Ampute de 6+1. Bir tane Türk oynatabiliyorsunuz. Basketbol 2+1. Yani üç tane yerlinin yanında, 2 tane yabancı oynatılabilir.

Basketbolda daha çok yerli oynatma şansımız oluyor ama başarıya bakarsan ampute milli takımımız dünya şampiyonu, tekerli sandalye basketbolda biz maalesef gruplara çıkamadık. Şunu ifade edeyim, bu artık zaruri. Yurt dışından sporcu getirmek, yerli sporcuyu önemsememek adına değildir. Bu sene şu anda süper ligde beş altıya yakın çok iyi derecede sporcumuz Avrupa’ya gitti. Alt yapıdan da sporcu yetişmiyor. Sporcu yetişmediğinden, bir avuç sporcu üzerinden 16 takımın kavgası meydana geliyor. Bu boşluğu doldurmak için yurt dışından sporcu transfer etmemiz gerekiyor. Biraz önce dedim, İzmir’de oynayan benim sporcum İspanya’ya gitti. Beşiktaş’ta iki sporcu İtalya’ya gitti. O giden sporcuların yeri doldurmak zorunda. Olana saldırılıyor, bu sefer piyasa kızışıyor. O nedenle, benimde talebim Tekerlekli Basketbol da yabancı oyuncu statüsü 5+2 olması gerekiyor. Bunu kime anlatacaksın.

Eğer Galatasaray, Fenerbahçe diyelim Beşiktaş ya da varlıklı takımlar yurt dışından sporcu transfer etmediği zaman ne yapacak? Benim sporcuma musallat olacak. Açığını oradan doldurmasa, yurt dışından almasa gelip benim sporcumu alacak. En iyisini alacak. Çünkü adamda para var. Ama yurt dışından çok iyi sporcu getirdiği zaman benim sporcuma karışmaz. Ama benim rakibim de Galatasaray, Fenerbahçe değil ki. Benim rakibim kendi seviyemdeki takımlardır. Dolayısıyla rahatlatmak adına yabancı sporcuların sayısının yükselmesi gerekiyordu ama onu yapmadılar, o sıkıntıyı bütün kulüpler şu anda çekiyor.

YABANCI SPORCU TRANSFERLERİ

 

Yabancı sporcular da şöyle, yabancı uyruklu sporcular bazen sosyal medyadan bize ulaşıyorlar. Ama çoğunlukla da yabancı uyruklu sporculardan diyoruz ki bir bakın kendi liginizde, kendi ülkenizde diğer maliyet olarak bize uyabilecek, performans olarak bizi taşıyabilecek, puanlama olarak puanı bize uygun olacak sporcu varsa görüşelim. O şekilde ikili ilişkilerle sporcu transferini yapıyoruz.

 

İKİNCİ BİR TAKIM KURABİLMENİN ÖNEMİ

“Lig olarak takımların alt yapıları yok. Bunu defalardır söyledim. Her takımın, özellikle süper lig takımlarının ikinci bir takım kurabilme olanağı sunulması lazım. Çünkü ben süper ligde performans sporu yapan bir kulübüm. Süper ligde, en üst ligde oynuyorum. Dolayısıyla genç sporcuya çok fazla şans veremiyorum oynaması için. Şans veremediğim zaman, ya puana ihtiyacım olacak oynatacağım onu, ya da çok üst düzey olacak ki ben oynatayım o sporcuyu. Dolayısıyla o sporcunun gelişmesi için o sporcunun müsabaka geçmesi lazım, müsabakada oynaması lazım. Müsabaka oynayabilmesi için de bizim muhakkak altyapı takımlarımız olması lazım. Federasyonun buna müsaade etmesi lazım ama federasyon buna yanaşmadı. İkinci bir takım kurma imkânını vermediler bize bugüne kadar. Bu da bizim genç yetiştirmemizde sıkıntılar yaşatıyor.

 

“SPORCU BULMAKTA ZORLANIYORUZ”

 

“Geçen bir Avrupa Birliği projesine denk geldik. Orada bir konuşma gerçekleştirdik, engelli bireylere ulaşamıyoruz diye. Türkiye’de ki engelli oranı %11-12 afaki bir rakamdır.

Gerçek bir, resmi oran değildir. Bunu bir ara, daha önceleri, nüfus idaresi tarafından, İçişleri Bakanlığı bunu zorunlu hale getirdiler. Sonra kaldırdılar. Bizde bu konuda çok muzdaripiz. Eliminde bir envanterimiz yok. Sayıya ulaşamıyoruz. Bahsettiğiniz işte aile sosyal politikaları gidiyorsun. Aile sosyal politikaları diyor ki sadece işte bizde evde bakım, ya da engelli maaşı alanların verileri var, istersen onu verelim Ama konu o değil ki. Belki yüzde otuzu o verilerden, bundan faydalanıyor.. Diğer taraftan bahsettiniz işte e-nabız olayı var. Bundan 3-4 yıl öncesi tahlillere ulaşabiliyorsun. Ama maalesef engellilik altyapısı yapılmamış. Bununla ilgili geçen hafta içerisinde Sağlık İl Müdürü ile görüştüm. Çıktım yanına, dedim ki “Sayın müdürüm, üçlü protokol yapmak istiyorum sizinle. Büüykşehir Belediyesi ve Sağlık İl Müdürlüğü. Dedim ki, spor yaptırmak istiyorum ama engellilere ulaşamıyorum, elimde bir veri yok. Bizde 17-18 yaşında filiz gibi gençleri görüyorum, diyorum ki bugüne kadar bu çocukları niçin keşfedemedim. Ya Ahmet Bey görecek diyecek ki çocuğunu götür buraya, ya sporcum görecek diyecek, gel seni sporcu yapalım. Dedim ki, bana müsaade et, her sağlık kurulunda oraya bir elaman oturtayım, sağlık kuruluna gelip spor yapacakları, spora etkinliklerine yönlendirelim. Onlar Kulübümüze gelirse, spordan başka bir yere gitmezler. Spor yapamayanları ise Belediyemizin mesleki eğitimlerine yönlendirelim. Ya güzel bir şey, bu konuyu konuşalım. Dün gittim baktım yazımı başka bir yere iade etmiş, daha sorma fırsatı da bulamadım. Serdar Yıldırım’ın güzü bir yere kadar. Ahmet Bey’in gücü bir yere kadar. Benim gücüm arz etmektir. Basının gücü konuşmak ve yazmaktır. Gençlik ve Spor Bakanlığı 2002 yılında, Engelliler Spor Kulübü başkanlarıyla bir toplantı yapmış. O zamanın engelliler için neler yapılacağı konuşuldu. 2002 bugün 2024 Aradan ne kadar geçmiş, 22 yıl. Bu konuda Ahmet Bey’i çağırıp konuşalım. Veya spor kulübü başkanını çağırıp görüşelim. Sporun içerisinde kara düzen bugünlere gelmişim, ama bilgi birikime sahibim. Bir toplayalım şunları. 30 başkan veya 40 tane. Hadi 100 tane olsun. “Biz engelli sporu için ne yapabiliriz?” Bizi kaybettiren bunlardır.

SPORDA DEĞERLER EĞİTİMİNİN ÖNEMİ

“Sporun tarifinde Bedenin Terbiyesi vardır. Beden terbiyesiyle birlikte, zihin terbiyesi de yapılır. Son yıllarda maalesef dünyada spora başarı odaklı bakıldığı için, insanlar, gençlerimiz uzaklaştırılıyor. Sadece başarının para ettiği, başarısızlığın cezalandırıldığı bir dönemde, bu tür anlayışlar maalesef öteleniyor. Sporun birleştirici bir güç olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Dil, din, ırkın çok fazla sporun içerisinde etkili olmadığını kabul ediyoruz ama, ama milyon dolarlık, avroluk sporcuların ırkçılık yaptığına hepimiz şahit olduk. Bunlar hep kayboldular. Diğer taraftan, iki sporcu koşarken rakip oyuncunun ayağı sakatlandığı için topu auta atan sporcularda gördüm ben. Ama onlar halan konuşuluyor. Ahlaki değerler yetiştirmek, sporun ruhunda vardır. Bu bizim içinde çok önemli. Sporcular mücadele ederken sandalyeden düşer, bakarsınız rakip sporcunun yanına gidip, kalkması için yardımcı olur. Bağcılar Belediyesi takımıyla Urfa’da maç yapıyoruz, sporcu sandalyesinin ön tekerleği arızalandı. Maç durdu. Altmış saniye süresi var. Gidip rakibin sandalyesini onardık ve maç kaldığı yerden devam etti. O da hoş bir anı oldu. Fatma Hanım vardı. Allah kendisine rahmet eylesin. İşte sporun güzelliği, dedi. Bunlar aslında güzel anılar. Tekerlekli Basketbolda sporcuların birbirini sakatlama veya incitmek gibi durumlara rastlanılmaz. Bu da camiamız içesinde ki kaliteli hocalarımız sayesindedir. Bu değerleri her zaman önemsememiz lazım. Maç kazanır veya kaybedersiniz. Maçtan sonra bir daha karşılaştığınızda, birbirinize bakacak yüzünüz olsun. Gördüğünüz kişi sizinle muhabbet edecek, sizi ağırlayacak itibarınız olsun. Bugünün rakibi, belki yarın takım arkadaşınız, dostunuz olur. Değerler Eğitimini sporcular kadar, eğitmenler, antrenörler, kulüp yöneticileri ve kulüp başkanlarına kadar alması gerekiyor. Anadolu’da çocuğun yoğrulma dönemi deriz. Çocuğun şekillenme ve ergenlik dönemi. Orada alabileceği kültür, kullanabileceği kullanabileceği dil, orada alabileceği imanın tümünü, o dönemlerde çocuk kapar. Dolayısıyla, iyi hocalarımızı tenzih ederim, hoca içkili olsa, çocuk için içki bir araç olur. Hoca namazlı niyazlı olsa, o sporcu için o namaz bir örnek olur. Kavgalı olsa, sporcu için iyi bir rol model olmaz. Ama sporcusunu her zaman güzellikle sahaya çıkaran, as olan başarı sonuç odaklı olmadığını. Daha çok kaliteli ve kültürlü bireyler yetiştiği zaman, asıl başarı o olduğunu sporculara anlatılırsa, o çocuklar hocasının gözüne girmek için bu konuda çaba sarfeder, örnek sporcular olurlar. Bilse ki hocası kavgadan hoşlanmaz, o sporcu sahada kavga yapmaz. Hocası her şeye rağmen bu maçı kazan dediği zman, o sporcu maçı kazanmak için gerekirse sahada kavga yapar. Eğitimciler çok önemli, antrenörler çok önemli, kulüpler çok önemli. Aileler çocuklarını gönderdikleri kulübü mutlaka araştırsınlar.  

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23