Bize benzediği halde, bizden olmayanların affedilmez kanlı ihaneti
Bize benzediği halde, bizden olmayanların affedilmez kanlı ihaneti
YÜKSEL TOKUR
Geçen haftaki (Perşembe) yazımızda, “Dini duyguları güçlü, ama bilgisi zayıf” din cahili insanların, din istismarlarınca nasıl kolay kandırılarak kullanılabileceğini anlatmıştık.
ABD başta olmak üzere diğer küresel güçler, içten yıkıp ele geçirmek istedikleri ülkeler için hain planlar yaparlar. O planları da, o ülke içinden kullanılmaya elverişli kişileri satın alarak ve hassasiyetleri göz önünde bulundurarak işlerini daha kolay hale getirirler.
Halkı Müslüman olan ülkemizde de, dinin kullanılarak hedeflerine ulaşmak istedikleri yıllar sonra “FETÖ Tipi Yapılanma”sıyla ortaya çıkacaktı.
1960’lı yıllarda, Fetullah Gülen tarafından temeli atılan örgütün hedef kitlesi “öğrenciler” ve “zengin işadamları”ydı. “Işıkevleri”nde topladıkları öğrenci ve halka Hocaefendi(!)nin sözde vaazları ve kitaplarıyla beyin yıkama işlemi başlamış oluyordu.
Öğrenciler ülkenin geleceği, zenginler ise zekat/himmet sosuyla örgütün finans ayağını besleyecekti.
Dershaneler ve yurtlar örgütün altyapı işlevini görüyordu. “Öğrenci ve gençliğe sahip çıkıyor” düşüncesiyle, özellikle muhafazakâr aileler çocuklarını “bizden” diye kayıt yaptırıyorlardı.
Gülen, çevresinin oy potansiyelini kullanarak hükümetleri etkilemeyi başarmıştı. O kadar ki; CHP eski Genel Sekreteri Kasım Gülek vasiyetinde; 'Benim cenaze namazımı Fetullah Gülen kıldırsın' bile demişti.
Gülen, güya ahirette şefaat etme yetkisi verilirse, o kadar sağcı lider varken, bunu solcu Ecevit için kullanacağını söylemişti!
Halife gibi ülkesine dönüş yapamadı; ama öldüğünde Kardinal Ayini gibi bir törenle hizmet ettiği ABD’de defnedildi! Ne kötü bir son Ya Rabbi..
Ordu, Emniyet ve Yargı gibi ülkenin kritik kurumlarını tamamen ele geçirmek için “kumpas davaları” da art arda geliyordu.
Halkımıza sıcak gelen, “abi – abla - İmam” kelimelerini özellikle kullanıyorlardı ki, teveccüh kazansınlar. Başardılar da..
En alt sınıflardan başlayarak, “deneme sınavı” altında zeki öğrencileri tespit ederek himayelerine alıyorlardı. Burslarla destekleyip, üniversite kazandırıp sonrasında çaldıkları KPSS sorularıyla devlet kademelerine yerleştiriyorlardı.
Yani; kim olursa olsun, kendisine okutup göreve gelmesini sağlayan, görevde bile yükselten bir yapıya kendisini borçlu hisseder ve vefa gereği hizmet etmeyi hedefler.
İşte, 15 Temmuz 2016’daki hain başarısız darbe girişimini yapan ordu içindeki bu kendilerine kayıtsız şartsız bağlanmış satılmış beyinlilerdi.
RTE, iktidara gelir gelmez elbette bu yapıyla mücadele edemezdi. Çünkü, MİT dahil olmak üzere, devletin tüm stratejik kurumlarında paralel devlet sevdasındaki zihniyetin adamları vardı. Ordu ve diğer kurumlarda temizlik yapılmadan müdahale başarısızlıkla sonuçlanacaktı.
Ne zamanki Erdoğan dershanelerine dokunmaya başladı, sistemlerinin alt yapısı çökeceğinden birden RTE’ye düşman kesilmeye başladılar.
7 Şubat 2012 MİT kumpası, 17-25 Aralık 2013 Yargı darbesi, 27 Mayıs 2013 Gezi Parkı olayları Erdoğan’ı indirme planlarının ilk denemeleriydi.
Bunlarda başarılı olamayınca 15 Temmuz 2016 “FETÖAskeri Darbesi Girişimi”ne kalkıştılar. O kadar gözleri dönmüş, o kadar kendilerinden emindiler ki, zamanlama hatası yaparak daha önceki darbelerde gece geç saatlerde yapılan müdahalelerin aksine akşam saatlerinde başkaldırmaya başlamışlardı hainler.
Doğrusu, halkın RTE ve hükümetine canla, başla destek vermek için sokağa ineceklerini, tankların üstüne çıkacaklarını hesap edememişlerdi.
Allah’a şükür, RTE’ye teşekkürler ki, bu kirli yapıyı deşifre etti ve ülkemizi PKK ile beraber bir bataklıktan daha temizledi.
Ne yazık ki; ülkemizde dini cemaat ve tarikatlara olan güven ve teveccühe darbe vurmada ve “dinlerarası diyalog” safsatasıyla dini bozmada başarılı oldular.
“Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” Hz. Muhammed (s.a.s.)
“Her şeyi affedin; ama vatana ihanet edenleri asla affetmeyin.” Hz. Ali (r.a.)