• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Yapılmayan farz: Emri bil maruf nehyi anil münker

09 Temmuz 2025
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Yapılmayan farz: Emri bil maruf nehyi anil münker

YEŞER DEĞİRMENCİ

Yaygın musibetlerle sınandığımız şu zorlu süreçlerde dipten gelen farklı musibetlerle de sarsılıyoruz. Müslümanlar bunca ahlaksızlık, kötülük, kirlilik, haksızlık hadsizlik karşısında tepkisiz ve tavırsız. Bu da bir başka musibet. Bu tepkisizlik nereden kaynaklanıyor?

Yetişme tarzımızdan mı, çevre baskısından mı? Yanlış Özgürlük algısından mı, temelsiz dini yorumlardan mı, aşırı bireyselleşmekten mi? Bu tepkisizlik tasvipten mi, yenilgi psikozundan mı, üretilmiş korkulardan mı? Yoksa yapılmayan farzdan mı?

Gittikçe tepkisiz, tavırsız, duyarsız bir toplum olduk. Sonrasında da bu durumu kanıksadık. Hatta bir yaşam biçimi olarak benimsedik. Haliyle tepkisizlik kalıcı hale geldi adeta. Unutmayalım ki, cehalet, hadsizlik, hukuksuzluk, ahlaksızlık, tepkisizlikten beslenir.

Müslümanların suskunluğu, tepkisizliği, ürkekliği, dağınıklığı kötülüğü cesaretlendiriyor.

“Emri bil maruf nehyi anil münker”e sarılmamız gerekiyor. Bu hususta Müslüman işe önce kendinden başlamak zorundadır. İlk önce herkesin kendi ruhunda bir ıslahat yapması, kendi kendine iyiliği emredip kötülüğü engellemesi gerekir.

Esas problem karakter ve şahsiyet problemidir. Bu gerçeği kavramadığınız sürece dertlerden kurtulamayız. Bu konuda yapılan büyük hatalardan biri, ferdin bu mesuliyetini toplumun üzerine atmasıdır. Bu görevin yerine getirilmesi için herkes gözlerini kurumlara, hükümetlere çevirmiş, bu sayılanların temel taşı olan fert ise bir kenara itilmiştir. Müslüman öncelikle kendine dönüp, kendi nefsine iyiliği emredip, onu kötülüklerden alıkoyduktan sonra, bu prensibi aile fertleri başta olmak üzere yakın çevresine uygulamakla yükümlüdür. Öncelikle etkili fiillerle, o olmazsa sözlü telkin ve propagandayla, o da olmazsa kötü fiillerden nefret etmekle olabilir. Bu sonuncusu ise her ne olursa olsun yerine getirilmelidir. Bunu dahi yapamayan ise gerçek bir mü’min olamaz. Bu gibiler için Rasûlullah, “Bu ise imanın en düşük, en zayıf seviyesidir” veya “Bunu da yapamayanda hardal tanesi kadar iman yoktur” buyurmuşlardır. “Dilsiz şeytan” durumuna düşmemek için ses vermemiz, tepki vermemiz kaçınılmaz oluyor. Sadece hayır, hasenat ve hamaset yarışı ile sonsuz hedefe yürüyemeyiz. Biraz cesaret, biraz şecaat, biraz gayret, biraz yüreklilik olmadan olmaz.
Ayakta kalabilmenin şartı namaz, zekât, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymaya yaslandırıldığına göre, namazın ikame edilmediği, zekâtın verilmediği, insanların iyiliğe teşvikte bulunup, kötülüklere karşı bir tür otokontrol kuramadıkları toplumlar, hayırlı ümmet olma karakterini kaybetmiş olacaklardır. Kötülükleri önlemenin polise havale edildiği, iyilikleri teşvik etmenin de din adamlarına yüklendiği toplumlar, önce kendileri ıslah edilmesi gereken arızalı toplumlardır. Böyle toplumlar Allah’ın azabını beklemeye mahkûmdurlar. Dinin yalnız kaldığı devirler olabilir, Allah’ın hükmüne ilgi azalabilir. Ancak o dönemde ayakta kalmayı bilenler ve başkalarını da ayağa kaldıranlar, kazananlardır. İyiliği teşvik etmek, kötülükten sakındırmak, bu ümmetin kalitesinin adıdır. Peygamberimiz bugünleri görürcesine: “… Onlar kötülük işlediklerinde birbirlerini bundan alıkoymazlardı. Vallahi ya iyiliği emreder ve kötülüğü engellersiniz, zalimin elini tutar, onu hakka çekersiniz, haktan yana olmaya mecbur edersiniz, ya da Allah kalplerinizi birbirine kırdırır ve onlara lanet ettiği gibi size de lanet eder” buyurur. Bir başka hadiste; ‘Bir adam, bir grubun arasında bulunur ve bir kötülük işler de onların o kötülüğü değiştirme imkânı bulunduğu hâlde onu değiştirmezlerse, Allah, onlar ölmeden önce onlara muhakkak bir ceza indirir. Benim ümmetimi, zalime ‘zalim’ demeye çekinir gördüğünde onların işi bitmiştir” hadisinin dikkatimizi çekmesi gerekmez mi? Hadislerden açıkça anlaşılan şudur:

İyi olmanın şartı, kötülükle mücadele ediyor olmaktır. Mücadele edemeyen de o arzu içinde olmak zorundadır. Bunun için iyiliği teşvik, kötülüğü engelleme, yerine göre farzı ayndır, yerine göre de farzı kifayedir. Herkes gücü oranında Allah’a isyan olan işleri engellemeye gayret etmek durumundadır. Allah’ın lütfedeceği sevaba gözünü dikmiş bir mü’min için, emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münkerin ne kadar önemli bir salih amel olduğu da ayrıca düşünülmelidir. Çünkü hayra teşvik, kötülüğe engel olma kendi başına bir ibadettir. Etkili, yetkili, ilgili, duyarlı kurum ve kuruluşlarımız bu hazin gidişatın kaygısını ne kadar taşıyorlar, birbirimize hatırlatmak durumundayız. Unutmayalım ki; tarafsız olmak mümkün değildir. Çünkü tarafsızlık da bir taraftır, o taraf da şer tarafıdır. Bîtaraf olan bertaraf olur. 

Münafıklar için söylenebilecek en belirgin ölçü, onların “iyiliği engelleyen, kötülüğü de emreden” olmalarıdır. Mü’minler, emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker yapacaklardır. İyiliği emreden, kötülüğü alıkoyan bir ümmet, Allah’ın yardımına hak kazanır.

İslâm’ın en önemli farzlarından cihad, ‘emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker’ vazifesinin bir tür uygulamasıdır. Bu, insanların birbirine karşı sorumluluklarını yerine getirerek, kıyamet günündeki ebedî azaptan yakalarını kurtarma hamlesidir. 

Müslüman davası, derdi olan adamdır. Hâlimizin özeti de şu:

Davamız bizi şahsiyetli, dertli kılmıyorsa sıradan insana dönüşmüşüz demektir:

Bir dava düşünün ki; bizi değerlerimizi kaybetmekten, dostlarımızı harcamaktan, kardeşliğimizi zedelemekten alıkoymuyor. Bir dava düşünün ki; servet biriktirmekten, mal/makam peşinde koşmaktan ve birbirimizin ayağını kaydırmaktan alıkoymuyor ise dünyevileşmekten, hedef ve ideallerimizi yitirmekten alıkoymuyorsa önemli sorumluluk ve görevlerimizi yapmamışız demektir.  

Bir İslami faaliyet düşünün ki; onu yapanlara bile etki etmiyor. Bir İslami faaliyet düşünün ki; ne kadar çok yapılırsa yapılsın etkisi de o derece azalıyor. Bir İslami faaliyet düşünün ki; adı sivil kendi resmi, Allah’ın emirlerinden ziyade bürokratik talimatlara göre şekilleniyorsa. Bu İslami faaliyetler, emri bil maruf nehyi anil münkeri kaybetmiş demektir. 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Nedim

Hocam yazı çok iyi niyetli Fakat imam maverdi rahimullah emri bil maruf ve nehyul munker görevini yapacak olanların yöneticilerin kendileri munker leri ve marufu bilmeleri gerektiği söyler.Kurana sünnete ve bu iki kaynağın sahih meşru anlamı olan sahabe icmaina göre bilmeleri gerekir bu konuları..Mecellede ki,"efradı cami agyari mâni"ilkesince hem marufu hemde munkeri bütün yönleri ile bilmeleri gerekir.Osmanli sonrası İslam dünyasında Kur'an'a sünnete ve icmaya göre munkerlerin marufun bilinmeme sorunu vardır.Bizzat Osmanlı sonrası İslam dünyasında emperyal dizayn ile yapılmış toplumlar ve özellikle de devlet kurumları munkeri kurumsal olarak işlemekte.Mesala faizli kurumlar zina evleri ve içki kumar vb munkerlerin devlet eliyle yapıldığı teşvik edildiği bilinmektedir.Mesala şuan ki iktidara karşı olan millî görüş çizgisinde ki insanların da bir türlü anlamadıkları bu işte..Yok Zina yi serbest kıldı yok domuz kasaplık et yapıldı filan sözlerine tamam da Erbakan hoca da çok kısa iktidarda kaldığında da en büyük icraatı olan denk bütçeyi nasıl oluşturdu.Haram gelirler le denk bütçe oluşmadı mı?ve bu mesele iktidarın şuan ki pozisyonu değil bu emperyalist Allah'a isyan eden yasama ve yargı gücü nün kişilere kurumlara veren sistem içinde İslami siyaset yapmak ve yetişmiş İslami potansiyeli bu sistem içinde siyaset yapmalarını sağlayıp onların peygamber sav yöntemine girmelerini engellemek ve en önemlisi de bu gayri meşru gayri İslam sistemleri güçleri meşrulaştırmak sistemlerini güçlendirmek vb olumsuzluklara sebebiyet verenler in eleştirme hakkı yoktur sözlerimize İsrail'e yapmadıkları düşmanlığı yapmalarina ne dersiniz.Peki Resulullah sav e sistem içinde kalmak şartı ile iktidar teklifini red edip müslümanların iktidarı değil ana mesele Allah cc iktidar olması hükümleri geçmesidir deyip 23 sene de ki mücadelesini bu İslami muhalefet yapsaydı neler olurdu hiç düşündünüz mü?O peygamber di sahabeydi itirazınıza peki küçücük beylik olan Türklerin Müslüman olmaları ile ileikelimetullah davası ni merkeze koyup kısa bir sürede cihana yayilmalarina ne dersiniz Bu da mı gol değil

Kanber

Selamlar. Hocam Allah razı olsun. Çok önemli ve çok ağır bir yaramızı dile getirdiniz. Allah'ım bize basiret, cesaret, şuur, merhamet ,iman gücü nasip eylesin.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23