Peygamberlerin Hayatı Bilinmeden Günün Olayları Değerlendirilemez!
Peygamberlerin Hayatı Bilinmeden Günün Olayları Değerlendirilemez!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Hz. Adem’le başlayıp son Peygamber Hz. Muhammed aleyhimüsselama kadar gelen tarih kesiti, Peygamberler eksenine gelişmiş bir tarihtir. Bu tarih; sadece geçmiş hadiseler kronolojisi olmayıp, insanoğlunun hayatıyla çok yakından ilgili olduğu için hayatın kaynağı olarak kabul edilmeli ve örnek alınmalıdır.
Peygamberlerinin tarihini bilmeyen birey ve toplumlar, yaşadıkları hayatın benzerlerinin daha önce yaşanmış olduğunu bilmezler. Gördükleri ve yaşadıklarından başka bir hakikati de bilmezler. Peygamberlerinin hayatlarının bize öğrettiği gerçek; insanın hayat gayesinin, Allah Rızasına uygun bir hayat olması gerektiğidir. Allah Teâlâ insanı bu yüce amaç için yaratmıştır. İnsanın hayat boyu göstereceği bütün çaba/gayret, Allah Rızası doğrultusunda olmalıdır.
Allah Teâlâ (3 Âli İmran 85-87) ayeti kerimelerinde sadece kendi emirleri doğrultusunda yaşanacak bir hayat nizamını kabul edeceğini, başka bir hayat nizamını kabul etmeyeceğini beyan buyuruyor. Ayetin devamında da şöyle buyuruyor: “İman ettikten, Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? ” (Allah’ın insanlar için gösterdiği hayat nizamını inkâr edip O’ndan başkasından yardım isteyen insana hidayet ve muvaffakiyet yoktur.) O halde; ideal insanın yolu, Allah’ın buyrukları doğrultusunda yaşamaktır.
İşte insanoğlunun bütün zamanlar boyunca bu yolda vereceği mücadele ve mücâhade önderlik etmiş olan Peygamberler, bugün de bizim için rehber özelliği taşımaktadırlar. Bu yolun rehberleri olan Peygamberlerin tüm mücadelelerinin kaynağı Kur’an-ı Kerim ve onun açıklanması uygulanması olan Sünnet’tir.
Başkalarının bu gerçeğe inanmamaları, o gerçeğin yokluğu anlamına gelmez. Onların inkârına rağmen gerçek vardır. Fakat Allah nizamının düşmanı olanlar; bunu görmezler, görmek istemezler. Allah da bunlar için “… Onların kalpleri vardır, bunlarla idrak etmezler. Gözleri vardır, bunlarla görmezler. Kulakları vardır. Bunlarla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha da aşağıdırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.” (7 A’raf 179)
Kur’an’ı hayatınızın eksenine yerleştiriniz. Kur’an’sız bir hayat Allah’sız bir hayat demektir. Allah’la ve kendisiyle tanışmak isteyen Kur’an okusun. Okumak anlamayı ve yaşamayı da beraberinde getirmelidir. Resul’le tanışmak isteyen Kur’an okusun. Halık-mahlûk ilişkisinin nasıl olması gerektiğini, Allah ve Nebi arasındaki ilişkinin şahsında görmek isteyen Kur’an okusun. Kur’an okumadan evvel aklınızı ve kalbinizi yoklayın. Kur’an okumaya müsait mi? Yani aklınız selim, kalbiniz selim mi? Eğer duygu ve düşünce mekânınız Kelam sultanını misafir etmeye hazır değilse, ortalık döküm-saçım, zihin ve yüreğiniz darmadağınıksa, ortalığı toplayıp bu mekanları Kur’an’a hazırlayınız. Kur’an’ın başına otururken Allah’ın manevi huzurunda diz çökmüş olarak hissedin kendinizi. Öyle ki: Rabbiniz size konuşuyor, siz bir harfini kaçırmamak için can kulağınızla dinliyorsunuz.
Peygamberimiz, insan olduğunu hatırlatma emrini ömrü boyunca hiç aklından çıkarmamış ve her vesileyle bu ilahi talimata uymuştur. Hurma aşısı ile ilgili olayın ardından şöyle demiştir: “Ben ancak bir beşerim, size dininizden bir şey emredersem onu alınız; ancak kendi kafamdan bir şeyi emredersem, ben de bir beşerim.” Sizler gibi bir insanım. Siz birbirinizle olan davalarınızın çözümü için bana başvuruyorsunuz. Mümkündür ki, bir taraf kendi tezini diğerinden çok daha iyi savunabilir. Eğer ben buna dayanarak onun lehine hükmeder de gerçekte kendisine ait olmayan bir şeyin ona verilmesi kararını verirsem, o bundan küçük bir parça dahi almasın. İyi bilsin ki o, onun için ateşten bir parçadır. Bu nebevi uyarıyı hatırlatan bir misâlin Kur’an’da ölümsüzleştirildiğini görüyoruz. Tefsir kaynaklarının aktardığına göre Ubeyrik oğullarından Ebu Ti’me, Rifaa adında yeni Müslüman olmuş birinin un çuvalında koruduğu silah ve zırhını çalar. Önce evine gizler, bulunmasından korkarak götürüp bir Yahudi’ye rehin bırakır. Un izleri kendi evini gösterince Yahudi’ye iftira atar. Resulallah, tam zırh kendi yanında bulunan Yahudi aleyhine hüküm verecekken, olayın iç yüzünü ortaya koyan ve Hz. Peygamber’i uyaran Nisa 105-109 ayetler iner. Şu sert cümleler söz konusu pasaja aittir: “Sakın hainlere taraftar olma. Ve Allah’tan af dile, çünkü Allah çok bağışlayandır, rahmet kaynağıdır. Öz benliklerine ihanet edenleri de savunma! Hiç şüphesiz Allah, kendisine ihaneti meslek edinip boğazına kadar günaha batanları sevmez.”
(4 Nisa 105-109) Peygamber Efendimizin, bu olayda gerçek suçlunun kimliğini teşhis edememiş olmasında hiçbir gariplik yoktur.
Çünkü o hiçbir zaman “ben her şeyi bilirim” iddiasında olmamıştır. Aksine Peygamberimiz:
“Vallahi yarın nefsime bile ne yapılacağını bilmiyorum” itirafında bulunmuştur. Yine Muhammed suresinin 30. ayetinden, eğer Allah bildirmezse, onun kendiliğinden münafıkları tanıyamadığını öğreniyoruz. Hz. Aişe Resulullah’ın son haccı sırasında yaşandığı anlaşılan bir manzarayı anlatıyor: “Resulullah’ın sırtında izar ve rida vardı. Kıbleye döndü, ellerini açtı ve dedi ki: “Ey Allah’ım! Ben de yalnızca bir insanım. Senin kullarından kime vurmuşsam ya da sıkıntı vermişsem, beni bundan dolayı cezalandırma!”
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Peygamberler tarihi, günümüz tarihinden ayrılmaması gereken, insanı doğru yola yönelten bir tarih bilgisidir. Bu tarihi bize Kur’an-ı Kerim öğretmekte, Peygamber Efendimiz de yorumlamakta yaşayarak/yaşatarak da hayat tarzımız hâline getirmektedir. Bu özelliklere sahip bir tarih kültürü, insanın hayat rehberidir. Bu sebeple her seviyedeki insan; (ister yöneten ister yönetilen) olsun, bu tarihi iyi bilmelidir ki Allah’tan başkasına kul olmasın. Çünkü kendilerine itaat edilen insanların çoğu, insanı yanlış yola götürür. (6 En’am 116 ayetin mealine bakabilirsiniz.) Bizim rehberimiz başta Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselam olmak üzere bütün Peygamberlerin gösterdiği yol olmalıdır.
Kötü, yanlış, çirkin, günah, haram, vs. işleyen “kötü örnek” Müslümanları göstererek “tek hak din” olan İslâm’a dil uzatanların da dillerini koparmamız gerekir. Tabii söylemleri cinsinden olma kaydı şartıyla…
Peygamber Efendimiz; her türlü işkence ve zulmü gördüğü 13 yıllık Mekke döneminde hiç zulmedenlere zulmetmemiş, her türlü kin-nefret-öfke içinde akla hayale gelmedik işkence yapanlara karşılık vermemiş “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, bunları yapanları affet” diye dua etmişlerdir.
(İhsan Süreyya Sırma Hocamızın Peygamberler Tarihi Kitabından faydalanılmıştır.)