• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Süleyman Önsay
Süleyman Önsay
TÜM YAZILARI

Son 7 gün!

03 Ocak 2020
A


Süleyman Önsay İletişim: [email protected]

Bu, son günleri yaklaşan bir kampanya uyarısı olmayıp etkisi sonsuza kadar sürecek bir sorumluluğumuzla ilgili önümüze gelen bir fırsatın hatırlatılmasıdır.

Önce şu ilahi ikazı bir kez daha hatırlayalım:

“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır...” (Tahrim Suresi, 6) 

Şimdi de  bizlere sunulan şu imkan ve nimete bir göz atalım:

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü 

DERSİNİ SEÇ HAKKINI KULLAN!

KUR’AN-I KERİM dersini seçiyorum çünkü; “Allah’ın sözlerini öğrenmek ve anlamak istiyorum...”

Peygamberimizin Hayatı dersini seçiyorum çünkü; “O’nun hayatını merak ediyorum ve kendime örnek almak istiyorum...”

Temel Dini Bilgiler dersini seçiyorum çünkü; “Dinimi en güzel şekilde öğrenmek istiyorum...”

Ortaokul ve Liselerde din, ahlak ve değerler alanı seçmeli dersler süreci başlamıştır. 

BAŞVURU TARİHİ

25 Aralık 2019 - 9 Ocak 2020

Zorunlu olması gereken derslerin seçmeli ve kişinin isteğine bırakılmış olması elbette normal karşılanacak bir husus değildir.

Ancak çok  yakın zamanlara kadar hayalleri bile kurulamayan; tüm okullarda Kur’an’ın, Peygamberimizin hayatının ve Temel Dini Bilgiler’in ders olarak okutulması tercihi insanımızın önüne sunulmaktadır.

Adeta “sel önünden kütük kapmak” kabilinden de olsa bu elde edilen kazanımlar asla küçümsenmemeli ve de göz ardı edilmeyerek kesinlikle değerlendirilmelidir. “Bütünü elde edilmeyen şeyin tamamı terk edilmez” kaidesi unutulmamalıdır. Yetmiş yıl öncesinde “ateşten korunulması” emredilen nesillerin o gün karşı karşıya kaldıkları küfür ve isyan tehlikesiyle ilgili olarak  şu feryad dillendirilmişti:

Bana, “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler! (https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/tarihce-i-hayat/isparta-hayati/228)

Bugün ateş artık karşımızda değil, evlerimizin içinde bizlerle  iç içe. Dizlerimizin üzerinde ve avuçlarımızın içinde bizlere birbimizden daha yakın!  Bilişim ve iletişim aletlerinde sergilenen hemen hemen tüm yapımlarda küfür ve isyan kasırgalarıyla plan ve projeler harfiyyen uygulanmaktadır.. Bugün “korunma ve koruma“ zorunluluğu o günlerle kıyaslanmayacak kadar riskli ve zor! Tabi ki “cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil”! Onun için her ne pahasına olursa olsun gerekeni yapmak durumundayız. 

Hatta “Arz, bizi yakan ateşten bir kor haline gelse, bütün insanlar şeytanın hocası kesilseler ve dünya yüzünde tek bir Müslüman kalsa, yer, gök, taş, toprak, toz ve duman bile inkârın, reddin en baştan çıkarıcı, göz boyayıcı, akıl çelici, ruhu cezp edici mikrofonu, hoparlörü, sahnesi ve ekranı haline gelse, yine o Müslüman, bütün bunlara omuz silkecek, dönüp bakmayacak, gülüp geçecek bir iman ve ruh sağlamlığında olmak borcunda ve gücündedir.

Hiçbir diriliş erinin [İslam insanının] unutmayacağı ilk ilke, ilk varoluş ilkesi, ilk kurtuluş belgesi budur.” (Sezai Karakoç, Gündönümü, s.17-19)

İşte bu ilke önümüze “olmazsa olmaz olan” şu ihtiyacı çıkarmaktadır:

En önemli ve öncelikli ihtiyacımız “kâmil İslam insanı”dır.

Bu insan iki farklı eğitim ortamında yetişir.

Birincisi ilk üç nesil gibi bir eğitim ortamı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.) bu üç nesilin, derece sıralaması da yaparak hayırlı nesiller olduğunu birdirmişlerdir. Bunların da birincisini, yani sahabe neslini alalım; bu nesil içinde yetişen İslam insanlarının bile tamamı aynı derecede değildir; fazilet ve İslam’a hizmet bakımından ona yakın derecelendirme yapılmıştır. Böyle de olsa işte bu nesil içinde kâmil İslam insanının yetişmesi normaldir, imalat gereğidir.

Sahih kaynaklarda yer alan “Nesillerin/insanların hayırlısı” ile ilgili hadisin sonunda Efendimiz üçüncü nesilden sonra “yemine, tanıklığa önem vermeyen, bunların sorumluluğundan habersiz, hulasa ahlakı bozulmuş insanların çoğalacağını” bildiriyorlar.

Nesilleri otuzar yıl olarak hesap etsek Peygamberimizin Rabbine kavuşmasını takip eden altmış yıl sonra bu bozulmanın oluşacağı anlaşılır.

Altmış yıl şöyle dursun 1400 yıldan fazla zaman geçtikten sonra dünyada yaşayan Müslümanların hali nice olur ve olmuştur!

İşte bu nesiller içinde kâmil insanın yetişmesi, tabii ve normal değil, imalat hatası olur. Yani bozuk nesillerin eğitim usul ve kurumlarına iş bırakıldığında matlup hâsıl olmaz. Matlubu elde edebilmek için özel kurum, kuruluş ve gayretlere ihtiyaç vardır.

Bu özel kurum, kuruluş ve gayretlerden maksadım birbiri ile rekabet eden, sen ben davasına düşen, her biri kendini en üstün ve en iyi ilan edip kendi adamını yetiştirmeye çalışan gruplar ve onların gayretleri değildir.

Sahih ilme dayalı sahih İslam malumdur. Bu İslam’ın insanını yetiştirmek için tarih boyunca çabalayan tekke, medrese ve mektepler vardır. İmamı Gazzâlî ve benzerleri bu eğitim ocaklarının ilim, irfan ve eğitim usulünü kendilerinde birleştirerek Gazzalî ve benzerleri olmuşlardır.

Şimdi kavgayı, rekabeti, sen ben davasını bırakıp, kendi grubunun insanını değil, İslam insanını yetiştirmek için medrese, mektep ve tekke olarak iş ve elbirliği etmenin zamanıdır.

Bu nasıl olacak?

Mektepli eksiğini medreseliden tamamlayacak, her ikisi eksiğini tekkeden tamamlayacak.

Bu üçü birbirini tamamlarsa İslam’ın ışığını çağın insanına yansıtmak mümkün olacak, cehalet ve taassup yüzünden oluşan batıl inanç ve uygulamaların önü kesilecek, İslam insanları sayesinde ümmet güç kazanacak ve birliğe doğru etkili adımlar atılacaktır.

En önemli güç ilim gücüdür. Bu gücü İslam’ın amaçlarına göre kullanabilmenin şartı ise imandır, amel-i salihtir ve ahlaktır.

Bize gerekli olan dinsiz kaşifler ve mucitler değil, dindar kaşifler ve mucitlerdir. Bunların kuruluş ve yönetiminde etkili olmadıkları bir dünya düzeninin sonu topyekûn imhadır vesselam. 

(Prof. Dr. Hayrettin Karaman. “Muhtaç olduğumuz insan” yazısı) 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Mustafa

yazının en altında h. karaman yazısını okuyunca eyvahh diyorum. ne büyük alimmiş bu h.k.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23