Kalem Namusunun Borcu Olan Bir Yazı: İtiraz Masası!..
Evet, İblis ve mankurt çocukları; Amerikalı-Avrupalı, Hristiyan-Siyonist Juan Juanlarının tasması altında, kırk yıldır ilmek ilmek ördükleri, dünyada eşi benzeri görülmemiş malum melanet örgütleriyle giriştikleri ahlaksız (ensest) darbe teşebbüsü başarısız olsa da işin peşini bırakmış değiller. Sistem hâlâ alttan alta işliyor; hedef saptırmaya, gözde adamları harcamaya, adalete, emniyete, kurumlara ve sonuçta devlete olan güveni sarsmaya, kaos yaratmaya yönelik ne varsa ellerinden geleni ardına koymuyorlar.
Devletin haber alma kaynakları hâlâ onların elinde. Öyle ya Sayın İçişleri Bakanı 7.000 istihbarat görevlisinden 6.500’ü FETÖ’cü dediğine ve bu bâbda halen görevden el çektirilenlerin sayısı bu rakamın beşte biri ya da onda bir kadar olduğuna göre… Buna bir de, kenarda oturup kıs kıs gülerken “hazır İslami kesim birbirine düşmüşken fırsatı kaçırmak istemeyenler” eklenince büyük yanlışlar oluyor, olabiliyor. OHAL’in ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın sarsılmaz duruşunun rüzgârını arkasına alanlar durumdan vazife çıkarıyor, krizi fırsata dönüştürerek “astığım astık, kestiğim kestik” havasına girebiliyorlar.
Üstelik şu an için herhangi bir itiraz mercii de yok. Özellikle tutuklananlar, bırakınız ailelerini, avukatlarıyla dahi görüşmekten mahrumlar… Kanımca, 15 Temmuz, tarihin en alçak darbesine sahne olmuş olsa da devlet, devlet olduğunu asla unutmamalı, hukukun evrensel kurallarını göz ardı etmemelidir. Bu bağlamda, adına “itiraz masası” diyebileceğimiz bir adımla sürece uygun bir sistem oluşturulmalıdır diye düşünmekteyim. Yoksa bırakalım mer’î hukuk ilkelerini, “doksan dokuz suçlunun yanında bir günahsız insanın bulunduğu gemiyi batıramazsın” diyen dinî akideleri çiğnemiş oluruz.
Bu melanet örgütle sonuna kadar ve en keskin şekilde mücadeleye tamam, eyvallah ama düne kadar ne istedilerse veren, yaptıkları işleri alkışlayan, ödül alan, ödül verenlerin de bizler olduğunu, dolayısıyla hepimizin şu ya da bu şekilde bir ilintisi olabileceğini unutmayalım. Yani Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi “masum değiliz hiçbirimiz”. Empati yapalım ve ona göre davranalım.
Bu sebeplerle, bir hukuk sistemi kuruluncaya kadar, bu köşeyi, gazete yönetimi izin verdiği ölçüde bir “İtiraz Masası” olarak kullanacağım. İşte onlardan biri:
“Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım;
(…) Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalında öğretim üyesiyim. 22 Ağustos 2016 tarihli, Rektörlük Makamının tamamen kendi inisiyatifi ile herhangi elle tutulur bilgi-belgeye dayandırılmadan, ciddi bir soruşturma yapılmadan, keyfi bir uygulama ile görevden uzaklaştırılmamıza karar verilmiştir. Bu bizim için çok ağır, zelil, şiddetle reddettiğimiz bir iftira ve zulümdür.
…
Bu süreçte, maalesef, grupların, ekiplerin, misyonerlerin kendilerini (kendilerinden olanları) savunacak planları, uygulamaları olabilirken bizi sahiplenecek, savunacak kimselerin olmayabileceği duygusu ile kendimizi anlatmak gerektiğini düşündük.
Kendimiz işçi bir ailenin çocuğu olup gelinen nokta itibarıyla kimseye maddi ya da manevi borcumuz yoktur. Devletini, dinini, insanını seven, bu amaçlarla yaşayan birisiyiz. Hakkı hak, batılı batıl olarak görmeyi isteriz. Bin yıllık Devletimizin dost ve düşmanlarını tanımaya çalışır, özellikle de düşmanlarımızı tanıdığımızı düşünürüz. Düzgün inancımızın-itikadımızın şükrü ve gerçek bir vatan evladı olmanın gururunu taşıyan bizler, ailemiz, ülkemizdeki tüm terör şebekelerini, uzantılarını, özellikle de din tacirliği yapıp memleketimizde iç savaş çıkarmaya çalışan FETÖ terör örgütünü lanetliyoruz.
…
Üniversitemizin şimdiki malum idari yapılanmasının bunu fırsat bileceğini önceden kestirmek zor değildi. Zaten kendileri de (Üniversiteye) sonradan alınanları Kasım ayına kadar göndereceğiz diyorlardı. Bu konuda ilk günlerde kendi kimliğimizle (müstakil, kimsenin uzantısı olmayan, devletini-vatanını sever, devletinin varlığını-bütünlüğünü her şeyin önünde tutan birileri) ilgili olarak hem rektörlüğe hem de YÖK idari birimlere bilgi aktarmaya çalıştık. Rektör Bey’e, seçim sonrasında, hayırlı olsun ziyaretine gittiğimizde “Hocam özgeçmişiniz çok iyi, çok başarılı işler yapmışsınız, fakat buraya bizim bilgimiz dışında geldiniz!” demişti. Şimdiki uygulama da bunun bir uzantısı olarak, FETÖ operasyonu kapsamında, bizi üniversiteden uzaklaştırma planının bir parçasıdır.
Bu konu YÖK’e anlatıldığı halde, “Rektörün kararını uygularız, incelemeyiz. Çünkü Cumhurbaşkanlığı’nın atadığı Rektörlere güvenmek durumundayız” denilmiş, ismimiz önceden değerlendirmeleri yapılmış ve KHK ile ihracı planlanmışlarla aynı listeye konulmuştur. Kimi, nereyle irtibatlandırmaya çalıştıklarının farkında değiller; gözü dönmüşlüğünün resmidir bu. Önceki rektör zamanında alınanları toptan aynı kefeye koyma çabası, toplu çarşaf liste hazırlayıp temizleme gayreti bizim gibi alperen için asla kabul edilemeyecek zelil bir durumdur.
…
Gelinen noktada mezkûr liste Başbakanlığa gönderilmek üzeredir, belki de gönderilmiştir. Rektörlüğün bizle ilgili bir şüphesi varsa inceleme yapma imkânı varken canhıraş bir şekilde YÖK’e bildirim yaparak KHK içine sokmaya çalışması manidardır.
Malum Rektörün özel gayretleri ile öylesine bir yanlış muameleye maruz bırakılmamız, iftiraya, zulme uğramamız, yapılmakta olan ve doğruluğuna bütün varlığımızla inandığımız “Fetö temizliği”nin bugün ve yarınlarına gölge düşürecek niteliktedir.
Allah-ü Teâlâ milletimizi, memleketimizi, İslam âlemini iftiralardan, hainlerden, zalimlerden, din düşmanlarından, din tacirlerinden, her türlü fitne-fesattan korusun, sizleri de başımızdan eksik etmesin. 25.08.2016
Saygılarımla Prof. Dr. F.Ö”