• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Şaban Şimşek
Şaban Şimşek
TÜM YAZILARI

Bu Almanya İsterse “Beş” Yesin!.. Yaşasın Hollanda!

24 Mart 2016
A


Şaban Şimşek İletişim:

Geçen hafta, gazetelerde şöyle bir haber vardı: “İstanbul Gümüşsuyu’ndaki Alman Başkonsolosluğu, Federal Almanya Başkonsolosluğu’nun uyarısı üzerine güvenlik nedeniyle kapatıldı.” 

Canım sıkıldı, kendimi aldatılmış hissettim!.. Yani dün, Birinci Dünya savaşında resmen müttefik olduğumuz, ülkelerimizin ve milletlerimizin kaderini paylaştığımız, bugün, Avrupa ülkeleri arasında ticari, siyasi ve sosyal bağlarımızın ek kuvvetli olduğu, üç milyon insanımızın yaşadığı dostumuz(!) Almanya bunu nasıl yapardı!?.. Terörle canhıraş boğuştuğumuz, her gün canlar verdiğimiz, enerjimizi tükettiğimiz bu zor zamanımızda örgütün istediği de bu değil mi idi? Niçin yapıyordu bunu Almanya?

Oradaki vatandaşlarımızı ve 60 yıllık serüvenlerini geçelim, tarihimizin şüphesiz en kritik günlerindeki silah arkadaşlığımızı, 1910’lu yılları da mı unuttu bu Almanya?.. 

Osmanlı, üç kıtada savaşan ordularının yönetimini bile onlara emanet etmişti. Mesela, bütün askeri okulların eğitimi ve orduda görev yapan yabancı subayların gerekliliği, celp ve tayinleri ile ilgili tüm yetkiler General Liman von Sanders, nam-ı diğer Osmanlı Mareşali Liman Paşa nezdinde onlara bırakmıştı.  

Filistin’deki Yıldırım Orduları ile Anafartalar’da Mustafa Kemal’in de içinde bulunduğu 5. Ordu’nun komutanlığını da yapan bu adı konmamış Genelkurmay Başkanı aynı zamanda Harbiye nazırından sonra gelen makam olarak Osmanlı Yüksek Askeri Şura üyesi de idi. Öyle ki bu kurulda her ne kadar kararlar oy çokluğuyla alınsa da disiplin, yükselme, ödüllendirme, cezalandırma, reorganizasyon, teşkilat, silahlanma, ikmal, askere alma, seferberlik hazırlıkları, ulaşım, demiryolu, uçak, telefon, telgraf konularında onun oyu öncelikle dikkate alınmak zorundaydı! 

Merak ediyor ve bu cins Almanlardan başka kimse var mıydı diyorsanız… Kimler yoktu ki! Sarıkamış’ta, yüz bin askerimizin tek kurşun sıkmadan donarak şehit olması ile sonuçlanan hareketin komutanı, Enver Paşa’nın Kurmay Başkanı General Bronsart Paşa, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesine sebep olan gemilerden Goeben ve Breslau’nun komutanlığından Osmanlı Donanma Komutanlığı’na getirilen Amiral Souchon, 6. Ordu Komutanı General Goltz, Genelkurmay Başkan Vekilliği de yapan General Baron von Schellendorf, Filistin Cephesinde Yıldırım Ordular Grubu komutanı General Erich von Falkenhayn… 

Sözün kısası, diğer siyasi ve ekonomik işbirlikleri, kültürel yakınlıklar vesaire bir yana, millet olarak  birlikte düşmana karşı varlık-yokluk savaşı verdiğimiz ve bütün bunların sonucunda gönüllerde oluşan sevgiyle İngiltere, İtalya, Rusya ile futbol maçları olduğunda hep tarafını tuttuğumuz, hatta (gençliğimizde) futbolunu ve futbolcusunu çok sevdiğimiz Brezilya ve Hollanda’ya karşı dahi son tahlilde yenilmesini istemediğimiz dostumuz Almanya bunu nasıl yapardı???

Yoksa Necip Hablemitoğlu’nun söyledikleri doğru mu idi?.. Bir takım istihbarat faaliyetlerinin ve Türkiye üzerindeki hesapların bir gereği mi idi bu başkonsolosluk kapatma işi?

Ne diyordu Hablemitoğlu?.. “Türkiye’deki Alman derin devletinin temsilcileri, gerçekte Alman Dış istihbarat Servisi olan BND mensubu olup, bir kısmı dokunulmazlık kapsamında, bir kısmı gazeteci, akademisyen (arkeolog, dilbilimci, Türkolog, siyaset bilimci, çevre bilimci, ekonomist, sosyolog, etnolog ve ilahiyatçı ağırlıklı) serbest araştırması, sendikacı kimliğinde ve diğerleri de vakıf temsilcisi olarak kesintisiz faaliyet göstermektedirler.

…Türkiye’deki sivil toplum örgütlenmesini (NGO) çok iyi kullanan, zaafları ve mevzuat açıklarını çok iyi değerlendiren Alman istihbaratçıları, Türkiye’yi tanımakla işe başlayıp, kısa sürede Türkiye’yi yönlendirecek aşamaya gelmişlerdir.” 

Ne derece doğrudur bilemeyiz ama Necip Hablemitoğlu bunları açıkladıktan kısa bir süre sonra öldürüldü; hem de davanın görüleceği 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki duruşmadan bir hafta önce!!? (18 Aralık 2002) 

Bu kapatma eylemini “Yaa, adam istihbaratını edinmiş, tedbirini almış. Patlama da gösteriyor ki haklıymış da. Açık tutsaydı da ölse miydi yani? Hem Fenerbahçe-Galatasaray derbisi de bizzat Türk Devleti tarafından ertelenmedi mi? Stadın kapısına kilit vurulmadı mı?” diyerek doğru bulanlar da olabilir… Ona da peki. (Bana göre de maç erteleme, hele hele bir kısım seyirci stada girdikten sonra, çok yanlıştı.) Ama hiç olmazsa Hollandalı meslektaşı kadar da mı olamazdı Alman Başkonsolosu? Patlama sonrası eşini, çocuğunu alıp İstiklal caddesine çıkamaz mıydı?

Terör ya da terörizmin tanımını, özünde “yıldırma” olduğunu mu unutmuştu Alman Devleti? Türk hukukunda “terör” kavramının karşılığının bir kelime ile “yılgı” olduğunu, “tedhiş” diye geçen Arapça karşılığında ise “şaşırtma, ürkütme, yıldırma” yazıldığını okumadılar mı hiç?

Hem bu Almanya’ya kim ne yapsın ki?

PKK saldırır mı onlara?.. Kesinlikle hayır. Çünkü en azılılarını bile barındıran ülke onlar.

DHKP-C saldırır mı?.. Daha neler! Almanya onların da en büyük hamisi.

Ya PYD?.. Yok canım. PYD’nin ne işi olur Almanya ile? Zaten onların gözünde gayrı meşru bir güç değiller ki! 

Ya IŞİD??? O saldırır mı?.. Hımm! Burada durmak lâzım işte! Doğrusu o sürünün ne yapacağı hiç belli olmaz... Ama Almanya Başkonsolosluğu’nu niye seçsinler ki? Yani Almanya onlara tek kurşun sıkmamış, kaç yıldır devam eden savaşa doğru dürüst asker bile göndermemişken…!?

Peki, şimdi, Brüksel’deki patlamalardan sonra oradaki konsolosluklarını kapatacaklar mı?

Hulasa, bu Almanya hiç tekin değil; gözümden de gönlümden de fena halde düştü. Artık Futbol takımlarını da tutmuyorum, isterse “beş” yesinler!.. Tavrı böyle olacaksa ben Hollanda’dan yanayım!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23