Başkalarının kanatlarıyla ne kadar uçabiliriz?
Bu yazının başlığı şöyle de olabilirdi:
Bir savaşta uçak düşüren ilk Türk,
Bir Rus uçağını düşüren ilk Türk,
Bir Yunan uçağını düşüren ilk Türk,
Hem Rus hem Yunan uçağı düşüren tek Türk,
Kurtuluş Savaşımızda ilk uçuşu yapan,
Kurtuluş Savaşımızda son uçuşu yapan,
Kurtuluş Savaşımızda İzmir (Gaziemir-Seydiköy) hava meydanına ilk giren Türk,
TBMM tarafından üç kez takdirname verilen tek kişi,
Bir uçağa adı verilen ilk Türk,
İlk Türk askeri uçağını imal eden kişi,
İlk Türk sivil uçağını imal eden kişi
İlk uçabilirlik sertifikası alan Türk,
İlk Türk uçağını uçuran kişi,
Kendi yaptığı uçağı, kendi ülkesinde tescil ettiremediği için, sökerek tren vagonuyla başka bir ülkeye götüren (muhtemelen) dünyadaki tek kişi,
Kendi yaptığı uçağı yurtdışında tescil ettirip, yine aynı uçağı kullanarak Türkiye’ye gelen tek Türk,
Yabancı bir ülkede resmi yetkililere, (sponsorsuz-rüşvetsiz-lobisiz!) “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı pankartı astıran tek Türk,
Uçakla en az elli noktaya iniş yaparak (çoğunda havaalanı yok!) Türkiye turu yapan ilk ve tek Türk.
İlk Türk Sivil Havacılık Okulu’nu açan kişi,
İlk Türk kadın pilotunu (Bedriye Gökmen) yetiştiren kişi,
İlk eğitim ve spor uçağımızı imal eden kişi,
İlk Türk kabin uçağını yapan kişi,
Türkiye’de ilk sivil havayollarını kuran kişi,
...Ve havacılıkta ilk ceza alan kişi.
O isim, 6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da doğan, gönüllü olarak katıldığı I. Dünya Savaşı’nda (Bağdat cephesi), yaralanınca İstanbul’a dönerek Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne yazılan ve Pilot Astsubay olarak mezun olan (1916) tarihimizin en pragmatik, kanımca bu anlamda en değerli insanlarından biri: Vecihi Hürkuş
Rus uçağını Kafkas cephesinde 7.Tayyare Bölüğünde iken indirdi (1917).
İlk Türk uçağını, 1924’te, ganimet olarak Yunanlılardan ele geçirilen motorlardan yararlanarak imal etti. “VECİHİ K-VI” adını verdiği bu uçakla, 28 Ocak 1925’de uçtu. Ancak izinsiz havalandığı için Türk Havacılık Tarihinin ilk cezasını da yedi! (Bu onun ihmalkârlığından değil bu işe dair herhangi bir bilirkişi, mevzuat veya resmi merci olmamasından kaynaklanıyordu!)
Aslında o daha önce, 1915’lerde, Yeşilköy’deki 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde görevliyken bir av uçağı tasarımı yapmış ancak bu proje Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması ile yarım kalmıştı!
İlk Türk sivil uçağını yapan da o idi. İstanbul Kadıköy’de kiraladığı bir keresteci dükkânında, sadece 3 ayda, VECİHİ K-XIV’ü imal etti; Yıl 1930.
Bu uçakla Kadıköy-Fikirtepe’den, önce Yeşilköy’e, sonra da Ankara’ya uçtu. Önceki cezadan ders almış olmalıydı ki(!) “Uçabilirlik Sertifikası” için, İktisat Bakanlığına(!) başvurdu. Ancak kendisine verilen cevap dünya havacılık tarihine, hatta dünya uygarlık tarihine geçecek kadar ilginçti: “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir!”
Hürkuş, bunun üzerine, büyük bir mücadele verdi ve sonunda, istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryoluyla Çekoslovakya’ya götürmek için Bakanlıktan müsaade aldı! Prag’da tekrar monte ettiği uçağa her türlü teknik ve uçuş kontrolü yapıldı; tam not verildi. Vecihi Bey’in bu başarısı 23 Nisan 1931’de Çekoslovakyalı yetkililerce, herkesin huzurunda “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla ödüllendirildi. VECİHİ K-XIV, sahibinin plotajında 25 Nisan 1931’de Prag’dan havalandı ve 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye geldi.
Merak edenler için söyleyeyim, Türk Havacılık tarihinde ismi ondan daha çok bilinen Nuri Demirağ ile ilişkisi Demirağ’ın bir tayyare yapımı için ona 5000 TL vermesi idi. Vecihi Bey bununla, “NURİ BEY” adını verdiği kabin uçağını imal ettiğinde yıl 1933 idi.
Ülkemizin ilk sivil havayolu şirketini (Hürkuş Havayolları) kurduğunda ise tarihler 1954’ü gösteriyordu.
Bu, tarihimizde eşi benzeri olmayan şahsiyet 16 Temmuz 1969’da vefat etti. Allah ona gani gani rahmet eylesin, cennette ilmiyle, girişimciliğiyle insanlığa hizmet edenlere komşu eylesin.
Evet... Bunları biliyor muyuz? Ya da biliyorsak kaçımız ne kadarını biliyoruz?
Buradan yola çıkarak, mesela, eğitim sistemimizi gözden geçirmeyi, gerçekten evrensel ama aynı zamanda milli özelliği olan bir müfredat programı hazırlamayı düşünür müyüz?.. Yoksa bizler her günkü o bildik kör döğüşüyle uğraşırken salt Batı değerleriyle(!) yetişen çocuklarımızı Batılı büyük adamlara(!) hayran olmaya, o kompleksle büyümeye devam mı etsin?
Sahi biz bugün, yani Vecihi Hürkuş’tan doksan yıl sonra, uçak yapımının neresindeyiz? Kendi kanatlarımızla ne kadar uçabiliyoruz? Ya da çok daha genel soralım; bir ekip oluştursak ve bu akşam tüm TV’leri takibe alsak acaba bu ve benzeri konularda herhangi bir habere ya da programa rastlar mıyız?
Bir de aklıma takıldı... Buna “şeytan girdi” diyenler olabilir, desinler... Bu kahraman insanımız mesela bir Yahudi, Ermeni, Devşirme, solcu-komünist ya da devrimci Kemalist olsaydı adı bu kadar bilinmez olur muydu? Mutlaka ve bir şekilde ismi kulağımıza gelir hatta adı Sabiha Gökçen gibi Türkiye’nin en önemli havaalanından birine verilirdi, Atatürk’le beraber olan fotoğrafları tarih kitaplarında, okullarda, meydanlarda gözümüzün içine içine sokulurdu değil mi?.. Bu durumda sormadan edemiyor insan işte; Yahu bu kahraman pilotumuz, acaba zamanın muhaliflerinden ya da irticacılarından(!) biri filan olmasın? Gerçi irticacının(!) da öyle havacılık-tayyarecilikle, havacının-tayyarecinin de irtica(!) ile pek işi olmaz ama yine de içime bir kurt düştü.