• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
TÜM YAZILARI

“Futbola kan Kerbela’da mı bulaştı?”

10 Nisan 2015
A


Prof. Dr. İbrahim Bektaş İletişim: [email protected]

Altmışlı yılların sonlarına doğru henüz okul öncesi çağlarımda “futbol” kelimesi dağarcığıma girmiş olmalı ki, eski püskü çul-çaput kullanarak yaptığımız yuvarlak şeyle, harmanlarda köyümüzden zıpkın çağdaşlarımla (bu çağdaşların sol jargondaki çağ dışılıkla ilgisi yok) büyüklerimize yakalanmamaya çalışarak “top” oynadığımızı hatırlıyorum.

Çünkü “top”, köyümüzün şimdi tamamı merhum büyüklerince yasaklanmıştı. 

Nedeni sorulduğunda alınan cevaplar, tam anlamı ile 5-6 yaşlarındaki bizler için bile dehşet verici idi. 

Bize anlatıldığına göre “Futbol, Kerbela’da Hz. Hüseyin Efendimiz’in (ra) Yezid’in askerlerince kesilen mübarek başı ile onu şehit edenler tarafından oynanarak icat edilmişti”.

Allahuekber!

Bunlar ne biçim insanlardı ki Hz. Hüseyin’in (ra) olmasa bile, “kesik bir baş ile top” oynamışlardı. Çocuk aklımızla bile dehşete düşmeden edemiyorduk. Ama her şeye rağmen, “top” sevgimizi ve “topa” olan ilgimizi de bir türlü dizginleyemiyorduk.

Ne acıdır ki, o yaşlarda ne Hz. Hüseyin (ra)’i, ne de O’nun kesik başı ile top oynayanların mahiyetlerini tam olarak idrak edebildiğimden emin değildim. Bu yüzden, hem icat etmiş olsalar bile kesik insan başı ile top oynadıkları için içten içe kızıyor, hem de top oynamaya devam ediyordum.

Sonra okul yollarında toz yutmaya başladıkça bize öğretilenlerle, kitaplarda yazılanların farklı olduğunu algılamaya başladım.  Mesela artık benim âlemimde de “O ana kadar tepsi biçiminde düz bildiğim Dünya, yuvarlaklaşmaya ve kasıtlı olarak birilerince yanlış yorumlanan bir Hadis-i Şerif yüzünden çıktığı öküz ile balığın sırtından” fezaya inmeye başlamıştı. Futbol denen ve milyonları peşinden koşturan bu sihirli yuvarlağın, Kerbela ile ilgili olmadığını öğrendiğimde ise 15’ime merdiven dayamıştım. Gerçi, Yezid (lanetullahi aleyh), Hz. Hüseyin Efendimizin mübarek kesik başına elindeki asası ile dokunmak alçaklığını göstermişti ama, bunun bildiğimiz “topla” ilgisi yoktu.

Anlayamadığım, söylediklerinde zerre miskal kuşkuya mahal vermediğim büyüklerim, bu aslı astarı olmayan hurafeleri niçin dimağıma kazımıştı?

Daha da acı olanı, acaba bu hurafeleri, onların saf ve temiz bilgileri arasına “hangi mel’un zihniyet” nasıl katmıştı? İbret verici bir durum.

Artık bugün futbolun Kerbela’da doğmadığını, Güneşin Dünyanın peşinden koşmadığını, depremlerin de öküzün kafasını sallamasından kaynaklanmadığını biliyorum.

Bütün bunları biliyorum da, tertemiz duygularla peşinden yıllardır milyonların çılgınca koştukları “top” bir spor dalı mıdır, işte bunu bildiğimden emin değilim.

Lise yıllarımda dilden dile dolaşan nükteli bir futbol bulmacası vardı. “Bir yuvarlak, üç ahmak, on bir deli, pek çok serseri” bil bakalım nedir? Topla oynamış biri olarak tabii ki bu bulmacadaki tanımlamaları doğru bulmuyorum. Ama futbolu bu şekilde tasvir edene de yaşanan bunca acı futbol hatırasından sonra hak vermiyor değilim.

O zaman kendime sormam gereken, futbol eğer bir sporsa, ne bu şiddet bu celal! 

Eğer değilse, o zaman ne? Bir ticari bahis aracı mı? Bu durumda var oluş amacından hayli uzaklaşmış olmaz mı?

Aynı zaman da, insanın hatta toplumların ruh ve beden sağlığının gelişimine yardımcı olması gereken futbol, bu haliyle hem ruh hem de beden sağlığına zararlı hale gelmiş olmuyor mu? Uğruna akıtılan kanlar nasıl izah edilecek?

Futbolun kanlı yüzünü ilk kez, basıldığından iki gün sonra elimize ulaşabilen gazeteden okuduğumda henüz on ikisinde idim, 1974’te Mısır’da bir futbol maçında 49 kişi hayatını kaybetmişti. 

Bu kanlı yüz, sadece Mısır’da ölen 49 kişiden ibaret değildi. Literatüre göz gezdirildiğinde sadece kayıt altına alınan olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısının iki bin civarında olduğu görülüyor. Yaralılar ise on binlerle ifade ediliyor. En kanlı maçlar ise, 1982 Rusya (350 ölü) ve 1964 Peru’da (318 ölü) yaşanmış.

Evet, geçen hafta gündem şehit savcımız ve İstanbul Emniyetine yapılan haince saldırılara odaklanmışken, cumartesi akşamı FB otobüsüne yapılan hain saldırı, bir anda gerçek gündemin mecrasını değiştirerek, topun etrafında dönmeye başladı. Olayda, muhtemel bir facianın eşiğinden kıl payı dönüldüğü anlaşıldı.

Herkes kendi muvacehesinden olaya yaklaştı. Liglerin ertelenmesinden tümden tatil edilmesine kadar bir sürü görüş tartışıldı. Öncekilerde olduğu gibi, bunda da biri diğerini suçladı. Kimse sahiplenmediği için “bitli yorgan” yine ortada kaldı.

Yazılanların çizilenlerin görüntüsü, söylenenlerin gürültüsü sanki bir savaş meydanını andırıyordu.

Barışa ve kardeşliğe köprü olması gereken futbol, adeta bir savaş aracı oluvermişti.

Sahi! Futbol bir spor dalı mı? Yoksa ne?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23