Sykes-Picot: Bir daha asla!
Sykes-Picot: Bir daha asla!
MUSTAFA ARMAĞAN
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Ortadoğu’da yeni bir Sykes-Picot Anlaşmasına izin vermeyeceğiz” derken ne demek istedi? İmzalanmasının üzerinden 109 yıl geçmiş olmasına rağmen bir türlü kapanmayan Sykes-Picot yarası nedir?
Filistinli tarihçi George Antonius’a bakılırsa Sykes-Picot Anlaşması şok edici bir belgedir. En fenası, şüpheyle el ele giden, dolayısıyla aptallığa varan tamahkârlığın ürünü olmakla kalmaz, aynı zamanda üçkâğıtçılığın ulaştığı ürkütücü noktadır da.
1915 Çanakkale ve 1916 Kutul Amare yenilgilerinin ardından İngiltere ile Fransa arasında (Rusya da buna katılacaktır) Ortadoğu topraklarıyla ilgili gizli bir anlaşma yapılır. İngiliz Sir Mark Sykes ile Fransız François Georges-Picot arasında yapılan bu anlaşma bölgeyi dört parçaya bölüyor ve sömürge yönetiminde kimin hangi yağlı parçayı kapacağı belirleniyordu. Anlayacağınız, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılıyordu.
Mavi bölge Fransızlara bırakılmıştı: Mersin ve Adana’dan İskenderun körfezine, oradan bugünkü Suriye ve Lübnan kıyılarından antik Tyre liman şehrine kadar uzanıyordu. Fransızlar doymayacak ve Sivas’ın kuzeyi ve Diyarbekir ile Mardin’in doğusuna kadarki Doğu Anadolu bölgesi üzerinde de iddiada bulunacaktı.
Sykes-Picot Anlaşmasının “Mavi bölgesi” hemen tamamen bugünkü Türkiye sınırları içindedir. “Kırmızı sahalar” yani Irak’ın Basra ve Bağdat vilayetleri İngilizlere verilecekti. Rusların payına ise İstanbul düşüyordu.
Mavi ve kırmızı bölgeler haricinde kalan A ve B bölgeleri ise İngiltere ve Fransa’nın nüfuzuna bırakılmıştı.
A bölgesi Suriye’nin Şam, Halep, Hama, Humus ve Irak’ın Musul şehirleri Fransız kontrolüne terk ediliyordu.
İngilizlerin iştahlarına layık gördüğü B bölgesi Kuzey Arabistan çöllerine kadar Irak ile Mısır’ın Sina sınırlarına kadarki bir alanı kapsıyordu.
A ve B bölgeleri güya “bir Arap liderin himayesi altında bağımsız bir Arap Devleti’nin veya bir Arap Devletleri Konfederasyonu”nun parçası olacaktı.
İngilizler ile Fransızların mutabık kalamadıkları tek yer ise Filistin’di. Mistır Sykes ile Mösyö Picot bu muhataralı meseleyi Ruslara götürürlerse işin içinden çıkılamayacağını gördü ve Filistin haritasını diğer iki renkten ayırmak için kahverengiye boyadı! Burası “uluslararası bir yönetim”e tâbi olacaktı.
1916 Mayıs’ında Rusya ile de mutabık kalınarak resmileşen Sykes-Picot gizli anlaşmasında delinenler yalnız Fransızların Doğu Anadolu’daki talepleri değildi. İngilizler 1918’de Suriye’yi Fransa’ya bırakmış ama karşılığında Musul’u istemişlerdi. Fransızlar direnemedi. Musul, İngilizlerin dişleri arasındaydı.
Güya uluslararası yönetime bırakılacak denilen Filistin’e el koyup İsrail devletinin kuruluşuna giden taşları döşedi İngilizler. İsyan ettirdikleri Şerif Hüseyin’e sahte vaatlerde bulunup açıkça kazık attılar. Hiçbir zaman bir Birleşik Arap Krallığı düşünmedikleri çok geçmeden, Sykes-Picot gizli Anlaşması Troçki’nin emriyle İzvestia gazetesinde Çar’ın kirli çamaşırlarından biri olarak ifşa edilince anlaşılmış oldu.
Lozan Barış Antlaşması Doğu Anadolu’daki Fransız talepleri hariç -ama Antakya dahil- esasen Sykes-Picot çerçevesinde kalmıştı. Arap toprakları bizi ilgilendirmiyor, “Yurtta sulh, cihanda sulh” demenin asıl anlamı, ben Sykes-Picot Anlaşmasını büyük ölçüde kabul ediyorum demekti.
Ortadoğu’yu babalarının mülkü gibi kesip biçen kalleşler 109 yıldır kan kusturdukları bölge halkına tekrar aynı acıları yaşatmasın diye çırpınıyor Erdoğan. “Ortadoğu’da yeni bir Sykes-Picot Anlaşmasına izin vermeyeceğiz” sözünün aslî manası budur.