• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Murat Alan
Murat Alan
TÜM YAZILARI

Eyvah.. AK Parti hırsızı mı koruyor?!

24 Ekim 2025
A


Murat Alan İletişim: [email protected]

Eyvah.. AK Parti hırsızı mı koruyor?!

MURAT ALAN

 Türkiye’de son dönemde gündemi meşgul eden yolsuzluk tartışmaları, siyasetin en kirli argümanlarından biri hâline geldi. CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar başladıktan sonra, ana muhalefet cephesi klasik bir refleksle yine aynı koroya sığındı: “Kumpas var!” Delilleri, belgeleri, ifadeleri, dijital kayıtları yok sayarak, partisel dokunulmazlık zırhının arkasına gizlendiler. Oysa kamu vicdanı her şeyin farkında. Bir süredir özellikle sosyal medyada oluşturulmak istenen “yolsuzlukla mücadele edilmiyor, AK Parti iktidarı kendi çevresini koruyor” algısı, gerçekle taban tabana zıt. Çünkü tam aksine, devlet, kendi içinde dahi olsa hiçbir kurumu ya da kişiyi kayırmadan, her türlü suiistimalin üzerine kararlılıkla gidiyor.

Bunun en somut örnekleri ortada. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) ana hissedarı olduğu Bankalararası Kart Merkezi’nde (BKM) 2023 yılında yapılan “Çipli Plastik Kart Alımı” ve “TROY Yazılım Geliştirme” ihalelerinde yaklaşık 100 milyon TL’lik kamu zararı tespit edildi. Usulsüzlüklerin arasında teklif engelleme, teslimatsız ödemeler ve paravan şirketlere aktarım gibi ağır maddeler yer aldı. Bu skandal, bir dış ihbarla değil, bizzat TCMB’nin 6 Şubat 2024 tarihli iç denetimiyle ortaya çıktı. 6 Aralık 2024’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu yapıldı, 10 Ekim 2025’te 10 kişi gözaltına alındı ve aralarında eski TCMB Başkan Yardımcısı Emrah Şener ile BKM Genel Müdürü Baran Aytaş’ın da bulunduğu 7 kişi tutuklandı. Üstelik Aytaş itirafçı oldu ve tüm çürük zinciri tek tek deşifre etti. Bu itiraflar, “kumpas” iddialarını değil, yolsuzluk gerçeğini belgeleyerek CHP’nin söylemlerini temelsiz bıraktı. Bu tablo, bir “kapalı devre koruma” değil, tam tersine devletin kendi kurumlarını da denetleyip suçluya dokunmaktan çekinmediğinin göstergesi. Skandalı bulan TCMB’nin kendi denetçileri oldu, savcılığa taşıyan yine TCMB oldu. Yani devlet, adeta kendi evladının kırılan kolunu sarmak yerine, kangren olmuş uzvu neşterle kesmekten çekinmedi.


Benzer bir durum Yunus Emre Enstitüsü’nde yaşandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bu kurumda, 2020-2024 yılları arasında yaklaşık 400 milyon TL’lik yolsuzluk iddiası tespit edildi. 

Naylon faturalar, tabela şirketler ve özellikle Suriye projeleri üzerinden gerçekleştirilen usulsüz ödemeler zinciri, eski Başkan Şeref Ateş’in oğlu Enes Ateş’e bağlı şirketlere kadar uzanıyordu. 

Bu olay da muhalif medyanın iddiasıyla değil, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 2022 sonu itibarıyla başlattığı rutin denetimlerle ortaya çıktı. Denetimler sonucu Mayıs 2024’te teftiş süreci başladı, Temmuz 2024’te inceleme raporu tamamlandı ve 23 Aralık 2024’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu yapıldı. 1 Ocak 2025’te 18 kişi gözaltına alındı, 8’i tutuklandı. Şeref Ateş Almanya’ya kaçtı, döndüğünde o da tutuklandı. Yani kimse “bizimkiler” diyerek korunmadı; devletin mekanizması tıkır tıkır işledi, sonuçlar da ortada.



Bir diğer örnek ise Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ). Eski İşletme Dairesi Başkanı Mehmet Cemil Acar’ın gelir ve mal varlığı arasındaki devasa uyumsuzluk, CİMER üzerinden gelen anonim bir ihbarla ortaya çıktı. Evinin aranmasıyla 26 kilogram altın, 1,3 milyon dolar ve 100 bin euro ele geçirildi. Rüşvet ve ihale yolsuzluğu iddiaları kapsamında yürütülen soruşturma, 21 Şubat 2025’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na taşındı. Acar, 13 Nisan 2025’te tutuklandı. Buradaki en kritik detay şu: İhbar anonim olsa bile, devletin ilgili kurumları olayı sümen altı etmedi. Yani “bizdendir” mantığıyla davranmadı.

Öte yandan, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ortaya çıkan ve F tipi cezaevlerindeki koşulları aratmayan delil yığınına rağmen, parti sözcülerinin “siyasi operasyon” naraları, kamuoyunu galeyana getirmekten başka bir işleve hizmet etmiyor. Peki, CHP’li belediyelerdeki her dosyada aynı «kumpas» teranesi dillendirilirken, BKM’deki itirafçı genel müdürü, Yunus Emre’deki naylon fatura trafiğini, DHMİ’deki 26 kilo altını nasıl açıklayacaklar? Yoksa “kumpas” sadece kendi yandaşları için mi işliyor?


Görünen o ki, CHP’nin son dönemdeki söylemi, kendi içindeki rezaletleri örtme refleksinden ibaret. Belediyelerinde ortaya çıkan yolsuzluklara dair belge ve ifadeler birbiri ardına gelirken, partinin kurumsal tepkisi “bu bir siyasi operasyon” söyleminden öteye geçemiyor. Dahası, kamu kurumlarında açığa çıkan her soruşturmayı manipüle edip, “bakın hükümette de yolsuzluk var” diye göstermeye çalışıyorlar. Fakat görmezden geldikleri gerçek şu: Merkez Bankası, Yunus Emre Enstitüsü ve DHMİ’deki soruşturmaların hiçbirinde CHP’nin medyası, milletvekili ya da herhangi bir muhalif figürün payı yok. Bu soruşturmaların tamamı, AK Parti hükümetine bağlı denetim birimlerinin, kendi içinde başlattığı süreçlerin ürünü.

Bu tablo, aslında Türkiye’nin son yirmi yılda inşa ettiği kurumsal denetim mekanizmasının gücünü de ortaya koyuyor. Yolsuzlukla mücadele, artık siyasi bir tercih değil, kurumsal bir refleks haline gelmiş durumda. Devletin eli, kimin cebinde ne varsa oraya kadar uzanıyor; makamı, unvanı, partisi fark etmiyor. Çünkü bu dönemde “bizden” ya da “onlardan” ayrımı yapılmaksızın, her kim olursa olsun hukuk karşısında hesap veriyor.



CHP’nin yaptığı ise tam tersi: suçluyu korumak, gerçeği çarpıtmak, kamuoyunu manipüle etmek. Yani özetle, “hırsız bizdense görmezden gel” mantığını kurumsallaştırmak. Bu zihniyet, aslında yolsuzluktan daha tehlikeli; çünkü adaletin meşruiyetini hedef alıyor. Oysa bugün Türkiye’de yaşanan tablo, tam tersine, devletin kendi içinde dahi hata yapanı korumadığını açıkça gösteriyor.

İşte fark burada. Görünen o ki, bu ülkede iki zihniyet var: Biri, ‹Bizdendir’ diyerek yolsuzluğu örten, belgeleri ‹kumpas’ diye yaftalayan çarpık anlayış. Diğeri ise, ‹çalan bizden değildir’ diyerek kim olursa olsun hesap soran, denetimi siyasetin üstünde tutan devlet aklı. CHP, kendisine yöneltilen en somut deliller karşısında bile «komplo» diyerek duvar örerken, AK Parti iktidarı kendi kurumlarında dahi hatayı saklamıyor, üzerine gidiyor, soruşturuyor ve yargıya teslim ediyor. Dolayısıyla mesele sadece bir yolsuzluk meselesi değil; bu ülkenin hangi zihniyetle yönetildiği meselesidir. Devlet, bugün kimsenin gözünün yaşına bakmadan, kamu hakkını koruma kararlılığını ortaya koyuyor. Gerçek adalet de işte tam olarak burada başlıyor. Selametle..

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

yıldırım bahadır

çok güzel tespitler. buradaki problem bu yazıya sığdırdığınız kadar dahi olsa bir ak parti yetkilisi çıkıp da etkili bir şekilde bunu tv de sosyal medyada veya mitinglerde anlatmıyor. Bir tutukluk var, iletişim başkanlığına bir çağrımdır Neredeyse birbirinin kopyası haline getirilen Reisin konuşmalarını normal devlet memuru tipi yazdırıp konuşturduğunuzda vatandaşta etkisi olmuyor, oysa Demirel bir söz söylerdi dağdaki de anlardı sokaktaki de, sözün gücünü iyi kullanan bu sayın yazarın anlatımları gibi mukayeseli yazıları örnek alıp bari konuşma metinleri etkili, vurucu ve anlaşılır yapılmalı. Yoksa vatandaş artık rutin bütçe rakamlarıyla bölünmüş yol km karşılaştırmalarından ziyade CHP ve şürekasının etkili yalan mekanizmalarından Göbelsin taktiklerinden etkilenmemeli. Reis ve yönetimdekilerin çarpıcı özet vurucu kelimeler ve cümlelerle hitap etmesini beklemek bizim hakkımız çünkü Reis bizim son şansımız. Bakın sn. yazar tek bir yazıda CHP nin ipliğini nasıl pazara çıkarıyor, hakaret etmeden seviyeli cümlelerle ama örnekleme ile ve kıyas ile...

Ne koruması

Çevrendeki servetine bak kim hırsız kim arsız karar ver
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23