Kimse barışın önüne barikat olmasın…
Kimse barışın önüne barikat olmasın…
MUHAMMET KUTLU
PKK'lı teröristlerin 15 Ağustos 1984 akşamı Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdiği, bir askerin şehit düştüğü, 9 asker ve 3 sivilin yaralandığı ilk saldırıların üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçti.
1984'ten bu yana 70 binin üzerinde PKK'lı terörist etkisiz hale getirildi. 15 bine yakın şehit verilirken yaralanan 30 binden fazla kişi de gazi oldu.
Terörsüz Türkiye sürecinin başarıyla sona erdirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çatısı altında kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmalarında çeşitli sivil toplum kuruluşlarının verdiği bilgilere göre, terörün Türkiye’ye 40 yıllık mali faturası ise 4-4 buçuk trilyon dolar civarında.
4 trilyon dolar olduğunu varsaydığımızda, terörün tam 40 yıl boyunca ülkemize her yıl 100 milyar dolarlık bir maliyet ödettiği ortaya çıkıyor… Dile kolay!
İşte bu yüzden başta siyonist İsrail ve onun uyduları olan batılı emperyalist devletler PKK terörünü ülkemizin başına bela ettiler.
Hem milli birlik dirliğimizin bozulması, hem de korkunç mali külfet nedeniyle belimizin doğrulmaması, iki yakamızın bir araya gelmemesi için terör örgütüne milyarlarca dolar bastılar.
Verdikleri silah ve mühimmatın maddi değeri bir yana, belki sadece Kalaşnikof piyade tüfeği ve mühimmatı açısından dünyada bir bölgeye yapılmış en büyük yığınak bizim Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizdedir.
Dağı taşı PKK terörünü beslemek için silahla doldurdular…
Gelelim terörün en çok vurduğu ailelerimize, halkımıza…
Terörün en şiddetli olduğu dönemlerde, çocukları Olağanüstü Hal Bölgesi’nde askerliğini yapan aileler, çocukları dönene kadar uyku yüzü görmezdi.
Şehit ateşi düşen evlerin durumunu ise sözle yazıyla anlatmak mümkün değil. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor…
Çocuklarının terörün hüküm sürdüğü bölgelere gitmemesi için bazı aileler torpil peşinde koşardı. Torpil bulan, “Allah affetsin” der, oğlunun terör ateşinin içine düşmesine engel olabildiği için içten içe şükrederdi.
Evet, bölgeye 40 yıl boyunca ya gözünü budaktan sakınmayan asker ve polisler, ya da torpil ayarlayamayan, derdini herhangi bir yetkiliye anlatacak imkânı bulamayan gariban ailelerin çocukları giderdi.
Tek oğlunu şehit veren ailelerin hanesine ise ateş düşerdi. Eğer şehit verdikleri evlatları bekâr ise, soylarının kuruduğunu yaşayarak kendi içlerine çöker, biter giderlerdi.
1990’lı yıllarda terörün en ateşli dönemlerini yaşadı bu ülke.
İşte o dönemde ben de OHAL bölgesinde askerliğimi yaptım.
O zamanlar terör bölgesinden haberleri Anadolu Ajansı ve TRT verirdi. Bu yüzden bütün aileler radyo ve televizyon başında bölgeden gelecek haberlere kulak kesilirdi.
Fakat nedendir bilinmez, şehit olanların ismini ısrarla vermezlerdi. “Bir astsubay, bir asteğmen, şu kadar er şehit oldu” diye şehit haberlerini verirlerdi.
Bir gün bir çatışmada çok sevdiğimiz bir asteğmen arkadaşımızı şehit verdik.
Kalan dört-beş asteğmen, çatışma sonrasında kafa kafaya verdik ve “Bu TRT yine ‘çıkan çatışmada bir asteğmen şehit oldu’ diye isim vermeden haberi verir. Analarımızın yüreğine iner. İyisi mi gidelim de ailelerimizi arayıp şehit olmadığımızı haber verelim” dedik.
Gözümüzde yaşlarla telefon başına gittik, ailelerimizi arayıp lisanımünasiple annelerimize “iyi olduğumuzu” haber verdik.
OHAL bölgesinde terörün en ateşli döneminde asteğmen olarak askerliğini yapan, aylar boyunca dağlardan inmeden görevini yerine getirmiş, çok sayıda arkadaşını, kardeşini şehit vermiş biri olarak söylüyorum;
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu terörün bitirilmesi için büyük bir sorumluluk alarak, bedenini taşın altına koyup, “Terörsüz Türkiye” sürecinin başlatılması için ilk adımları atmış.
Bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından biri olan Başkan Recep Tayyip Erdoğan, sürece dört elle sarılıp, “siyasi faturası ne olursa olsun terörü bitireceğiz” diyerek sürecin başarılı şekilde başlatılarak sonlandırılması için ne gerekiyorsa yapmış.
Terör örgütünü kuran adam bile örgüte çağrıda bulunup, “kendinizi lağv edin, silahları bırakın” demiş. Örgüt de bu çağrıya uyup silah bırakma töreni bile yapmış…
TBMM’de komisyon kurulmuş. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, yapılan 18 oturuma bizzat başkanlık edip onlarca saat mesai harcamış, süreci bir yere kadar getirmiş.
Süreci hızlandırmak için İmralı’daki terör örgütünün kurucusuna heyet gönderilmiş.
Ülkemizin başına bela olan, maddi manevi korkunç bedeller ödeten terörün bitmesine ilk kez bu kadar yaklaşılmış…
Fakat bakıyoruz, bazı siyasi partiler, çeşitli dernekler ve sosyal medya ünlüleri birden bire cengâver kesilmiş. Terör örgütünün hakkından ancak silahla gelinebileceğini haykırmaya başlamış.
Adeta, silah bırakan, terörden vaz geçen PKK’ya “Niye silah bırakıyorsun, erkeksen gel çatışmaya devam edelim” diye gel gel yapıyorlar.
Bazıları, her yıl onlarca askerimizin, polisimizin şehit olması, ülkemizin yine yıllık 100 milyar dolar maddi kayba uğraması, yani yine eski terörlü günlere dönülmesi için canhıraş bir çaba içerisine girmiş…
Bu yanlıştır. Birlik ve dirliğimizin sağlanmasına, terörün bitirilmesine karşı çıkmak, bu ülkeye, millete ihanettir. Herkesi ülkemizin ve milletimizin iyiliği için aklıselime davet ediyorum. Ne olur herkes aklını başına alsın… Kimse barışın önüne barikat olmasın…