Türkiye’nin namusu
Türkiye’nin namusu
İDRİS GÜNAYDIN
Bundan önceki makalemde “Amerikanın namusu”nu yazmıştım. Bizde sabretmeden koruk olanlar döşenmişler. “Bize ne imiş Amerika’dan? Asıl Türkiye’ye bakmak lazım imiş.” Yazıyı okuyan okurlar bir kez daha okuma zahmetine katlansalar mesele kalmayacak. Yazı bütünlüğü içinde ne diyoruz: Dünya üzerinde zalim, despot, faşist krallar da geldi. Onların da harem hayatları olmuştur ancak hiç duyduk mu ki 10-11 yaşındaki çocukları, korkulu gözlerle bir başkasına peşkeş çeken sapık? Onunla, reşit olmuş veya evli birinin yaptıkları, nikâhsız birliktelikleri bir mi?
Ne oldu şimdi? Sizin Epistein’den ne farkınız kaldı? Adeta onun rezaletlerini yazma, olur böyle şeyler diyorsunuz.
Gelelim Türkiye’nin namusuna. Zaten var olan çürümüşlük o kadar ayyuka çıkmış ki; kokmuş ama yine de haberimiz olmamış. Çünkü burunlar dolu. Yeni koku almıyor.
İsmini telaffuz etmeye utandığım, kamuoyuna mal olmuş ünlü isimler Aleyna Tilki, Danla Biliç, Mümine Senna Yıldız, İrem Sak, Cihan Şensözlü, Melisa Döngel, Yusuf Güney, Şeyma Subaşı, Şevval Şahin, Mert Vidinli… Bir de son günlerin aslan parçaları Sadettin Saran, Elalem Esra Cebeci ve tabi şöhret insanın kanına giriyor dedirten Mehmet Akif Ersoy…
Her öğün evimize kendi rızamızla giren televizyon andırının bir tarafını işgal eden bu tipler çocuklarımızın da idolü olmaya güya aday.
Bugün itibariyle artık kesin inancım odur ki; önce futbolda şike sonra futbolda bahis mevzusu göstermiştir ki; kulüpler bazında taraftar olmak kesinlikle şeytanın elinde tespihtir. Kati imanım bu yöndedir. Ama gençlerin mahalle aralarında, halı sahalarda oynaması spor kabilinden sayılacağı için mazur görülebilir.
Bunlar fark edilince ortaya çıktı. Yıllarca alttan alta bu melaneti işlediler. Daha önce bir makalemde yazmıştım: Rahmetli annem şunu söylerdi. “Oğlum şeytan adamı aldatır fakat suyunu ısıtmazmış”
Bir arkadaşım, oğlunun bahis oynamasıyla şeytanın elinde tespih olmuş, babasını da kendisini de borca sokmuş. Babası kendine düşen kısmı ödemek için yayladaki evini sattı.
Şeytan nerede? O tespih çekmeye devam ediyor.
HÜKUMETE BAĞIRSAK
SESİMİZİ DUYAN OLUR MU?
Hükumet dediğin kim? Recep Tayyip Erdoğan. İsterse bakanların tamamı duysun. Vekillerin tamamı duysun. Kim söyleyecek? Tesadüfler mi?
Yine de söyleyelim. Madem bize bir kalem verildi; yazalım.
Sayın Cumhurbaşkanı. Ey Recep Tayyip Erdoğan! Sana, yıllarca önce Sultan Vahidettin tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya, Yıldız Sarayı Küçük Mabeyn Köşkünde, boğaza karşı bir pencerenin önünde: “Paşa paşa! Bundan önceki yaptıkların şu kitaba girdi. Asıl büyük işin bundan sonra. İstersen bu vatanı kurtarabilirsin” dediği gibi size diyorum: Uyuşturucu şebekelerine yaptığınız operasyonların aynısını fuhuş sektörüne, karısını aldatanlara, kocasını aldatanlara, evli erkeği ayartanlara karşı da yapın. Bunu yapması için sizden başka umutlanacağımız parti yok.
Sayın başkan, Yakınlarınızdan, bakanlarınızdan, vekillerinizden, danışmanlarınızdan hiç şu tehlikeyi size bildiren yok mu? Sizin düşünecek vakit bulmanız zor. Yükünüz ağır, mesainiz yorgun Allah güç versin.
Aile yapımızın ne büyük tehdit altında olduğunu siz de söylüyorsunuz. Aile ne kadar sağlam olursa geleceğimiz de o kadar sağlam olur sözünü defaatle söylediniz lakin uyuşturucu çetelerine yaptığınız baskınları aileyi içten yıkanlara yapamıyorsunuz.
Uyuşturucu kullanan biri, nihayetinde kendi hayatını karartır, kendi mezarını kazar. Fuhşu azgınlaştıran tüm oluşumlar Türk aile yapısına konulmuş dinamittir. Tüm aile sistemini mahveder. Böyle bir aile yapısından çocuk beklemek mümkün mü? Ancak cami kapılarında veya çöp bidonlarında bolca bulunabilir. O da nüfus artış hızına yetmez.
Eğriye eğri, doğruya doğru… Üç yıldır makale yazarlığı yapmaktayım. En çok size methiyeler yazdım. “Bin yılın lideri” dedim.
Tüm o yaptıklarınız kitaba girdi. Yapamadıklarınız var; biri bu. Diğeri, Ramazan gelir fiyatlarda bir artış, bayram gelir fiyatlarda bir artış, kurban gelir öyle, asgari ücret görüşmeleri başlar öyle, yılbaşı gelir öyle, memur ve emekli aylıklarının artışı yaklaştığında öyle. Anlamakta zorlandığım, ya siz buna mani olmak istemiyorsunuz ya da canlarını acıtmak istemiyorsunuz. Çok yazdım ama bir daha yazayım: Haksız yere fiyat artışı yapan kim ise, vaktinden önce öten hangi kuş ise para cezası tüketiciye zulümdür, iş yerini kapatacaksınız. İş- ye-ri-ni- ka-pa-ta-cak- sı-nıııııız. Firmaya verdiğiniz ceza durumunda o firma binlerce kalem malın her birine bir lira artış yapsa karlı duruma geçiyor. Verdiğiniz ceza firmanın semirmesine sebep oluyor.
Türkiye’de ticaret özgürlüğü var. Doğru. Ticaret yapana engel var mı? Fırsatçılık özgürlüğü yok ama. Bizi ticaret değil, fırsatçılık mahvediyor.
NİKÂH
Hiç düşündünüz mü? Nikâh sadece Kur’an’da mı var? Hayır. Tevrat’ta da İncil’de de var. Ya onlardan önceki devirlerde nüfusun çoğalması ağaç diplerinde, mağaralarda, oyuklarda, buğday tarlalarında ormanlardaki peydahlamalarla mı oluyordu?
Hayır, ilk insandan beri aile vardı. Elbette ki doğrusu budur. Bugün dünyanın en üryan topluluklarında bile nikâh vardır.
Bu insanlar bunu nerden keşfettiler? Ebetteki şu ayete binaen: “Biz peygamber göndermediğimiz topluluğa azap etmeyiz” İsra Suresi……
Şu mucize ayete bakar mısınız? Allah insanlık tarihinin her evresinde insanı bir şekilde bilgilendirmiş. Keyfiyet ona ait. Hint’te de var Çin’de de. Kimse “benim dinim yok eşim hürdür” demiyor.
Sen ister inan ister inanma. Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış vesselam.