Öğretmenin ücret adaletsizliği
Öğretmenlikte tüm branşın bir öğretmeni vardır. Bazı yan branşlar da vardır ki o yan branş öğretmenine teklif edilir. Ücret almak için veya saatini doldurmak için o derse girer.
Meslek okullarında kültür dersleri vardır, meslek dersleri vardır. Her öğretmen dersine girer ve eşit ücretini alır. Fakat bir öğretmen vardır ki gerekirse on beş ayrı derse girer de hiçbir ayrıcalığı yoktur.
İlahiyat Mezunları…
Her birinin üniversitede kürsüleri olan bu branşların altından bir öğretmen kalkar lakin sen farklısın denilmez.
Mesela Coğrafya Öğretmeni sadece Coğrafya Öğretmenidir. Yan alanı Tarihtir. Tarih Öğretmeni de sadece Tarih Öğretmenidir. Yan alanı Coğrafyadır. Coğrafya Öğretmeni yoksa o ders Tarih Öğretmenine doldurtturulur.
Bir İlahiyat Fakültesi mezunu Kur’an-ı Kerim, Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam veya Akait, Siyer ve İslam Tarihi, Hitabet, Din Kültürü, Dinler Tarihi, Mezhepler Tarihi, Dini Musiki, Hüsnü Hat gibi ana branşlar yanında Felsefe, Mantık, Sosyoloji gibi yan alanlarda da öğretmenlik yapabilir ama hiçbir ayrıcalığı yoktur. Maaşta hiçbir farkı yoktur.
Her birinin fakültelerde kürsüsü olan bu dersleri öğrenmenin karşılığı bu mu olmalı?
2013 yılında İstanbul’da bir özel okulda öğretmenim. Öğretmenler Odasına geliyorum. Öğretmen arkadaşlarla muhabbet ediyoruz. Bir Coğrafya Öğretmeni var. Tanıyan yok. Sesini duyan yok. Her teneffüs kitaptan başını kaldırmıyor. Notlar çıkarıyor, şerhler yapıyor kitap üzerine.
Bir gün dedim ki; Arkadaş! Şu kafanı biraz kitaptan kaldır da seni tanıyalım, sesini duyalım. Kimsin nerelisin bir öğrenelim!
Titrek bir bakışla kendini tanıttı. Bilgilerimi tazeliyorum dedi. Hiç bilgi tazelemeye benzemiyordu. Bilgi sebzemi ki; bayatlasın?
Şimdi insafın bu manada bir yeri var ise; bunca dersin öğretmeni olabilecek bir öğretmen ile o aynı ücreti alacak ve buna adalet denecek!...
Vah küller başıma Hasanım. Bu durumu göreceğime hamam kapısında kil sataydım!
Eğer bu durum acaba Kemalist kesimde olsaydı; Maliye’nin göbeğini çatlatırlar ve ayrıcalıklı bir konuma terfi ederlerdi. Ne çare ki; onlar İlahiyata asla öğrenci göndermez. Giden olursa da bir art niyetle gitmiştir!
Bence Türkiye’nin İlahiyat mezunu öğretmenlere borcu var. Eğer çok şey bilmenin bir karşılığı varsa mutlaka bu karşılık verilmeli.
EYNESİL’DEN YOLUMUZ GEÇTİ
Eynesil, Giresun’un küçük bir ilçesidir lakin güzel bir ilçesidir. Halkı güvenilir ve dindardır. Aslında açılımı “İyi nesil” şeklindedir. Çay ve fındık yetiştirilir.
Bu ilçemizde üç tane İmam Hatip Okulu var. Biri İmam Hatip Lisesi biri İmam Hatip Ortaokulu biri de İmam Hatip Hafızlık Ortaokulu….
Eynesil’de Mustafa Eren adında bir kanaat önderi yaşamış. Edindiği doğruluk, dürüstlük ahlakı ve dindar hayatıyla önder olmuş. Giresun’un Bulancak’a ve çıkışı Eynesil’e Sivas Divriği Ulu Caminin kapısının aynı olan, kesme taştan çeşitli özellikleri bulunan cami yapılmasını istemiş. Ayrıca çok yüksek yaylalardan getirilen ve özellikli bir ustalıkla inşa edilen taş çeşme de onun ikramı olmuş. Halk bu yönüyle gelir buralardan evine su alır.
Mustafa Eren Hafızlık Okulu geçen yıl LGS Sınavında büyük başarı göstermiş. Yüzde ikiye giren öğrenci mezun etmiş. Okul pırıl pırıl. Sınıflar özel sınıf gibi.
Büyük şehirlere göre küçük bir kasabayı andıran bu ilçede bu kadar manevi hassasiyeti yüksek olan eğitim yuvalarımızın olması umut veriyor.
Bir yanda Memduh Bayraktaroğlu adlı inançsızın 4/6 yaş grubunun camilere dolmasını eleştirisi sıcaklığını korurken, diğer yanda onun gibilerin tam aradığı örnek olan bir gencin sevdiği kızın başını keserek İstanbul Surlarından aşağıya atıp kendisi de intihar ederken ve bu durum tamda Memduh Efendinin özlediği gençliğin profiline uygunken böyle okullarımızın ve pırıl pırıl çocuklarımızın varlığı geleceğimiz adına bize umut veriyor.
Bir şey dikkatimi çekti. Bu zamana kadar bildiğimiz; hafızlık yapması için çocuklarını bu müesseselere gönderen mestureli anneler, sakallı babalar olurdu genelde. Seküler bir kıyafeti olanlar bu tür müesseselere çocuğunu hafız yapmaya göndermezdi. Veya biz öyle biliyoruz. Fakat Mustafa Eren Hafızlık İmam Hatip Ortaokulunda bir anne, çocuğunu bu müessesede ve bilahare Giresun’da okutarak hafız yapmış. Adı Neslihan Gökçe olan bu anneyi ve bunun gibi cesur anneleri tebrik ediyorum. Sonra öğrendim ki bu hanım, okulun da sponsorlarındanmış.
Hiç boşuna söylenmemiş: “Haydan olur, huydan olur, Arap Atı soydan olur” diye.
Ahh ah. Çocuğunun üzerindeki örtüyü alıp silahın üstüne örten anneler gördü bu millet. Günümüzün hanımları biraz daha atılgan olsa bu konuda.
Gerçek şu ki; künhünü bilemediğimiz olaylar var. İstanbul’da bir özel okulda öğretmenim. Okulun en transparan kıyafetli öğretmeni bir gün bana “Zilhicce Ayında Orucu” sordu. Ne yapacaksın Zilhicce Ayındaki orucu? diye sorduğumda. “Anneannem tutuyor. Ben de her yıl tutuyorum. Yine tutacağım” dedi. Peki, Ramazan’ı da tutuyor musun? diye sorduğumda “Tabi canıım” demez mi? Daha da ileri giderek dedi ki; “Bir kusurum var. Namaza başlamak istiyorum ama şeytan bırakmıyor!”
Allah Allah… Bunlara bu dini Yunan Tanrıçası Helen mi anlattı?
Giyimi insanı utandıracak kadar müstehcen… Ama yine de bu topraklar umutlu olmamıza fazlasıyla yetiyor. Vesselam.