Mutlu azınlık, bu yazım size!
Mutlu azınlık, bu yazım size!
İDRİS GÜNAYDIN
Nereden geldiyseniz, bu ülkeye gelmişsiniz. Aslında nasıl geldiğinizi biliyoruz da! Geldikten sonra ne entrikalar çevirdiğinizi de biliyoruz. Hatta aslında yiğit ve Müslüman çocuklarını yazdığınız düzmece tarihlerle, orada meşhur ettiğiniz çakma kahramanlarla, koca Osmanlıyı biteviye kötüleyerek nasıl kandırdığınızı da biliyoruz.
Bugün, daha 5816 kalkmadan yüz yıldır düzdüğünüz tarihin makyajları nasıl döküldü? Yorumlardan, paylaşımlardan anlaşılıyor ki; söneceksiniz.
1927 yılında soyadı değiştirme kanunu da sizi kurtaramayacak. Gerçek kimliğinizle baş başa kalacaksınız. Esasında bunun bir zararı da yok. Bizim Osmanlıyı savunmamızdaki gaye, bizim “Ne Mutlu Türküm diyene” cümlesinin ve sloganının yanlışlığını, ırkçı bir söylem olduğunu söylememizdeki esbab da budur. Osmanlıdaki gibi herkes asıl veçhesiyle yaşasın. Hiçbir mahzur yok. Niye bir Sabataist kimliğini gizlesin veya bir Ermeni? İnandığımız Allah “Leküm dinüküm veliyedin: Sizin dininiz size benim dinim bana” diyor. Baskı yok.
Aslında ötekileştirme de olmaz ama siz bir kere saldırı üstüne saldırı başlatmışsınız. Ne zaman devleti inananların aleyhine kullanabilecek duruma gelmişseniz, devletin tüm imkânlarıyla inananların üzerine saldırtmışsınız.
İddianız nasıl da çöküyor: Neymiş efendim. İnananlar, Osmanlı hayranları, aslında okumamış cahil kimseler, kendinizin ise okumuş aydın insanlar olduğunu savunuyorsunuz. Lakin Menderes’ten ötekileri idam ederek, çok partili hayatta da Menderes’i idam ederek, Demirel’i sık sık iktidardan ederek, Özal’ı zehirleyerek, Erbakan’ı alaşağı ederek, Erdoğan’ı da yalan yanlış hakaretlerinizle kazandığı makamdan koparıyor ve ya koparmaya çalışıyorsunuz.
Ey okumuş nesil! Nerede sizin o çok okumuş liderleriniz? Sizinkiler alınlarında bilginin güneşi parlayan müstesna adamlardı da bizimkiler; mesela Menderes, Alaybey Köşkünde samanlık görevlisi miydi? Demirel, Çoban Sülü olduğu için çamurdan misketlerle oyun mu oynuyordu keçi peşinde? Özal Malatya’da kayısı ağacında evcilik mi oynuyordu? Erbakan, Sinop’ta türkü mü çığırıyordu? Erdoğan, Kasımpaşa’da tek kancalı oltayla balık mı tutuyordu?
Sahi nerede sizin bu yetişmiş, okumuş adamlarınız? Şurada iki tane meşhur olmuş Cumhurbaşkanınız var; onlar da beğenmediğiniz Osmanlının yetiştirmesi. Ne var ki Osmanlı mekteplerinde matematik dersi olmadığı(!) için Mustafa Kemal bunalımdan Geometri kitabı yazdı! İnönü de hesap için abaküs sistemini kullanıyordu!
Siz bu kadar cahilsiniz işte. Bu kadar tarihi bilgilerden uzaksınız.
Okumayı bilmiyorsunuz ki; size Bağdatlı İsmail Paşanın “İzahül Meknun, an kütübizzeyli vel fünun” adlı eserini okumanızı tavsiye etsem.
O kadar kıt akıllısınız ki. Aslında kıt akıllı değilsiniz de öyle olmanız isteniyor.
En akıllılarınızdan birinin konuşmasını dinledim: “Neden anayasa değiştirilmek isteniyormuş? Güya anayasadan Türklüğü çıkarmak isteyenler Azerbaycan’da, Suriye’de, Bosna ve Arnavutluk’ta neden etkin bir varlık ortaya koymuşlar? Neden Türkiye’nin varlığını hissettirmişler? Anayasadan Türklük kavramını çıkarmak ve Türkiye’yi Osmanlı gibi cihanşümul devlet yapmak için. Misak-ı Milli sınırları sırf bu yüzden fethedilecekmiş.”
Vay ne korkunç sonuç! Türkiye büyüyormuş!
Çok da normal değil hani. Ataları da öyleydi.
Safiye Ayla anlatıyor: “Dolmabahçe Sarayında idim. Bir gün beyefendi bana Yemen Türküsünü söylememi emretti. Yemen Türküsünü söylüyorum. O da pencereden boğazı seyrediyor. Türkü bitmek üzereyken odanın ortasına geldi ve sağ avucunu sıkıp yukarı kaldırdı. Sonra da hızla aşağı indirdi. ‘Türk çocuğunun Yemen’de ne işi var?’ dedi.»
Bakış meselesi. Kimi gelir hazırını elden çıkarır. Kimi gelir; yeniden toparlar.
Görüyor musunuz? Cesur olan topraktan ev kurar, korkak olan betonu moloza çevirir.
Türkiye’nin etkili olması suç, etkin bir politika izlemesi suç. Ya milli olmaktan çıkıp çok milletli bir devlet olursa?
Ya daha “Ne mutlu…..” diyemezsek! Türkiye Türk’ün değil tüm unsurların devleti olursa?
Hâlbuki içimize çekilirsek bölünürüz. Dışarı açılmalıyız. Bunun örneğini yaşadık? Topraklarımızın büyümesi sıkı sarılışmamıza sebep oldu, küçülmemiz bölünmemize… O zaman da İngiliz gâvuru vardı Rus gâvuru vardı lakin bizi birbirimizden koparamıyorlardı. Çünkü Şeriatı Ahmedi Garra hüküm sürmekteydi.
Ne derseniz düşündüğünüzün tersi olacak. Üstadın dediği gibi “Buluştururlar bizi elbet bir gün hesapta…..” Vesselam.