Emekliler ne der?
Emekliler ne der?
İDRİS GÜNAYDIN
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’ı dinlerken bazı notlar aldım. Şöyle: “Enflasyonun %27’ler seviyesine gerilediğini, fert başına düşen milli gelirin 15.300 dolar seviyesinde gittiğini (bir iddiaya göre de 18.000 dolar civarında) Deprem bölgesine yapılan yatırımların 90.000 milyar doları geçtiğini, savunma sanayiindeki yerlilik oranımızın %20 den %82’lere çıktığını, savunma alanındaki ihracatımızın da 7.5 milyar dolar seviyesinde olduğunu…”
Bu devletin en üst düzey iki adamından birinin sözleri. Gerçekte öyle mi? Bunu en iyi iki kriter beyan eder. Otomobil ve pazar.
Otomobilde, mesela içinde yaşadığım şehirde nefes alınamıyor. İki yıldır şehir merkezine gitmiyorum arabayla. Çünkü çekmeye yer yok.
Giresun şehir merkezinde yok ama köylerde rahat rahat yer olur!
Hiç umma.
Bir cenazede veya bir merasimde onlarca araba trafiği felç ediyor.
Piraziz içesi küçük ilçe orada olur.
Hiç umma.
Yakında bir panele gittik. Pişman olduk neredeyse. Panel nerede araba nerede.
Şebinkarahisar Giresun’a en uzak ilçelerden biri. Sahile göre halkı fakirdir.
Hiç umma.
Bir panele gittik, zor çıktık şehirden. Karşıdan karşıya yaya geçmek için koşar adım geçtim. Trafik nefes aldırmıyor.
Hasılı Türkiye’de 2007 yılında motorlu araç sayısı 13 milyon 022 bin iken bugün 31 milyon 500 bine ulaşmış. O tarihte nüfus 82.000.000 milyondu şimdi 86 milyon.
Türkiye’nin zenginleşmesi illaki bazı emeklilerin kaprisleriye mi ölçülecek?
Dün hanım alışverişe çıktı. Bin lira ile. Bu parayla ne alınır? Benden de para almadı. Ona kalsa bir balık almaya gitti. Bin lira ile bir kilo balık, yumurta, kırklı tuvalet kağıdı, kahve, ekmek, kuymak için kaşar, iki paket leblebi almış.
Bunlardan sadece balığı bir günde yeriz. Diğerleri günlere veya aylara baliğ bir emtia. Yani ben her ay 136 kilo balık alabiliyorum demek lakin bir veya iki defa alırım. O kadar.
Etin kilosu 800 olsa 42 kg alabilirim lakin bir veya iki kg ancak yiyebiliyorum.
Çok aşırı sevmem.
Hasılı durum o kadar parlak değil ama vahim de değil. SGK emeklileri hariç idare edilebilinir. Yani Allah’a şükretmek gerekir. Daha beter olabilirdi.
Son Balıkesir depremi ile de birkaç vilayet yerle bir olabilirdi. Yine olabilir. Allah korusun.
Bir tarafta insanlar çamur yerken biz fedakarlık yapmayacak mıyız?
İKİ MUSTAFA İKİ AŞIRI GRUP
Birinci Mustafa, aslında Kamal Atatürk. Mustafa ve Kemal ismini beğenmemiş bir zatı biz yine Mustafa ismiyle yad edelim.
Sevenleri tarafından adeta tabulaştırıyorlar, sosyal medyada onlarca belge varken görmüyorlar, duymuyorlar dikkate almıyorlar. Sanki, “sizin tarafınızdan ne söylenirse söylensin kabul etmeyiz” diyorlar.
Bir de buna karşılık Hz. Muhammed Mustafa’yı çok sevdiğini iddia edenler var.
Peygamber misvakı şöyle tutardı, dişlerine şöyle sürerdi, tıraşı şöyle olurdu, saçını şöyle tarardı gibi. Biz de öyle yapmalıyız.
Sen öyle yapabilirsin. Bunda mahzur yok lakin dayatman ve böyle olmasını dinin aslındanmış gibi göstermen doğru mu?
Rasulullah’ın tuttuğu gibi tutmasak ve fakat kendi tutuş şeklimizle dişimizi temizlesek, O’nun sakalını taradığı gibi değil de kendi kolayımıza geldiği gibi sakalımızı tarasak olmaz mı? Amaç temizlik mi tutuş mu, taramak mı tarağın tutuş şekli mi?
Peygamberimiz deveye biniyordu, hiç onda ısrar etmiyorsunuz? Peygamberimiz alelusul evde kalıyordu, hiç onda ısrar etmiyorsunuz. Peygamberimiz zamanında dumanla veya name ile haberleşiliyordu, her birinizin elinde yastık gibi telefonlar?
Bazı şeyler var ki ölçüyü de kaçırıyoruz ölçüsüzlüğü de… Asıl olan peygamberimizi taklit etmek değil anlamak olmalı.
Yıllar önce bir toplu yemek yiyoruz. Yemekte üniversiteden bir hoca da var. Bir arkadaş ağzına sol eliyle lokma götürdü diye o kadar milletin içinde eline vurdu. “Ne oluyor?” deyince de “sağ elinle ye” dedi. Hepimiz donduk kaldık.
Sol elle yemek yapmanın caiz fakat yemenin caiz olmadığı bir din olur mu? Peygamberimizin “sağ el”e dikkat çekmesi, toplu yemek yerken bir düzen içindir. Bir de o gün sol el taharet eli olduğu için sağ elin faziletine işaret edilmiştir. Yoksa sol eli hiçbir işe yaramayan bir organ gibi cezalı duruma düşürmek için değil.
Bunlarda dayatıp, olmazsa olmaz deyip diretmek, onunla halkı meşgul edip bilimin mahallesine uğramamak sadece bizi kafirlerin kölesi yapar.