İstanbul Sözleşmesi kadınları koruyor mu?
2011’de imzalanan İstanbul Sözleşmesi nihayet iptal edildi. İnsan nasıl kendi ülkesinin bir şehrinin isminin verildiği bir anlaşmadan çıkar diye soranlar oldu. Ayrıca iptal eden hükümet aynı zamanda anlaşmanın imzacısıydı. Evet görünürde tuhaf bir durum. Bu yüzden de hükümeti eleştirenler oldu.
Ancak işin aslı; kadına şiddeti önlemeyi amaçlayan sözleşme zaman içinde cinselliği ve cinsiyeti politize eden grupların istismarına uğradı ve sözleşme LGBT haklarını garanti ediyor diye bir algı oluşturuldu. Bu da tepki çekti ve sonunda imza geri çekildi.
Şimdi hükümet İstanbul Sözleşmesinin kendi kanunlarımızdaki yansıması olan ilgili kanunu yani 6284 sayılı kanunu tadil etmeyi düşünüyor. Bu konunla ilgili de şikayetler var. Bilhassa avukatlar kanunun yetersiz ve bazen ters etkiye neden olduğunu söylüyor. Aslında gerek kadınların katli gerekse de diğer keyfi katiller için en iyi çözüm idam cezasıdır. Hükümet böyle bir teklifle gelse muhtemelen sözleşme yanlısı kesim idama da karşı gelecek.
Söz konusu kesim zaten her icraatıyla savunduğu değerlere zarar veriyor. Ya kadınlığı politize edip feminizm propagandası yapıyor, ya da ahlaka muğayir ilişki tiplerini savunuyor. Nitekim çoğu, sözleşmenin iptalini protesto ederken kadın haklarını değil LGBT haklarını ön plana çıkardı. Ayrıca kadın hakları konusundaki ikiyüzlü tavırları dikkat çekiyor. CHP’de kadın taciz ve tecavüzleri başını almış gitmişken sessiz kaldılar. HDP’deki tecavüzlere sessizdiler. Oysa ki HDP’nin hükümet karşıtı tüm protestolarında hazırdılar.
Hükümet karşıtlığı hakikaten gözlerini bürümüş. Muhalif Cumartesi annelerine destek verirler ama PKK’dan ve HDP’den çocuklarını isteyen Diyarbakır annelerine sessizdiler ve hatta eleştirdiler bile.
Başörtülüleri ise kadından bile saymadılar. Mesela başörtülü mağdurları aralarına almadılar. Başörtüsünü savunan sokak protestolarını desteklemediler. Mevzu din olunca ‘kadının adı yok’. Çünkü din onlara göre kadın düşmanıydı. Oysa ki din kadını baştacı yapar. Ama dinde erkeğin ve kadının mesuliyetleri de var ve bunları yerine getirmesi beklenir. Öyle benim bedenim benim kararım gibi meydan okumalar sökmez. O beden ne zaman senin oldu? Faturası mı var? Kalbine dur dediğinde duruyor mu? Tek başına bir adada mı yaşıyorsun? Ya da başkaları benim bedenim benim kararım dediğinde neden onları kendilerinden olmadıkları için dışlıyorlar?
Hemen her şeye muhalif olan ve kadınları siyasete alet edenleri dinlememek en iyisidir. Ancak kadın ölümleri gibi bir sorunumuz olduğu da unutulmamalı. Hükümet bu konuda daha hızlı davranmalı ve ivedilikle caydırıcı kanunlar koymalı. Çünkü İstanbul sözleşmesi çözüm olamasa da sorun devam etmektedir ve sorunu çözmek hükümetin sorumluluğudur.