Bastığımız yer geçmişimizdir
Bastığımız yer geçmişimizdir
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Bastığımız yer geçmişimizdir. Geçmişimizi unutarak geleceğe yürümeye çalışırsak, yarınlarımız olmaz. Başkalarının yarınlarına sahip çıkar ve onlara sığınmacı oluruz.
Saraybosna’nın sokaklarında yürürken, camilerin önünden geçerken, içine girerken, minarelerine bakarken, ezanları dinlerken, kırık Türkçeleriyle müminlerle konuşurken, yüzümüz gülse de geçmişimizi unuttuğumuz için içimiz acı ile dolmaktadır.
Tabii bunları düşünürken, zihnimize merhum Osman Yüksel’in şu mısraları akın etti.
Yol görünür, hakan emir verirdi,
Dalga dalga ordularım yürürdü,
Hamlemizden dağlar taşlar erirdi,
Doludizgin aştık nice belleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?
Yıldız doğar, talihimiz belirir,
Sabah olur, ulufeler verilir,
Bir seferde dört krallık serilir,
Al al ettik, kara kara tülleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?
Devletimize, milletimize, tarihimize, medeniyetimize, dinimize, bayrağımıza amentüsünün gereği aidiyet ve mesuliyet hisseden ve bu hissini sahiplenen her insanımıza düşen asil vazife, bizi biz yapan mayamıza sahip çıkmaktır.
Bosna’dan, Kosova’dan, Üsküp’ten, Karadağ’dan, Arnavutluk’tan, Eskipazar’dan İstanbul’a ve bütün ülkemizin her köyüne, kasabasına, vilayetine, öte yandan gönül coğrafyamız olan tüm ülkelerle kenetlenmiş tarihi bağlarımız vardır.
Bu bağların zayıflaması, sayabildiğimiz veya sayamadığımız her şehrin her noktasında bulunan herkese, hepimize zarar vermektedir. Zayıflık, güçlülere hazır av olmaktır.
Bugün üzerinde altı ülkenin kurulduğu Balkanları nasıl ve neden kaybettiğimizi idrak için tarihimizi gözden geçirmeli, okumalı, anlamalı ve hatta tarafsız şekilde tartışmalı ki, “Neyledik koskoca elleri” feryadını anlayabilelim ve bir daha böyle feryatlar duymayalım.
•
Bu hususta Mehmet Kaplan şöyle der:
“Her Türk münevveri mutlak şekilde, kendi milletinin tarihini bilmeli. Bu bizim milli maceramızdır; başımıza gelen felaketleri her Türk çocuğu bilmeli. Tarih, dil, bayrak ve daha buna benzer birtakım milli değerleri, Türkiye’de bilmeyen nice kesimler ve kimseler vardır”.
Rahmetli haklı. Bugün Balkanlar’ın herhangi bir şehrinde dolaşırken, bin yıldır aynı kültür ve medeniyet havuzunda yunmuş, yoğrulmuş insanlarla konuşurken, bizler onların nezdinde yarı yabancı gibi durmaktayız.
Aynı dili konuştuğumuz halde anlaşmamız zorlaşmaktadır. Neden? Şunun için:
Bin yıllık kültür birikimimiz, dil zenginliğimiz, örf, adet ve geleneklerimizin oluşturduğu medeniyet dilimiz, son yüz elli yılda merkezden koptuğu için önce kendimize sonra hükmettiğimiz topraklara yaban kaldık.
Yüz elli yıllık büyük yıkımı bugün düzeltmeye kalksak da öyle tahrip yemişiz ki, nereyi tamir etsek, bir başka yerden başka yaralar açılmaktadır.
Oysa Devlet-i Aliye’nin kendine has kültürü vardı ve bu kültürün ana temelini de din merkezli dilimiz oluşturmaktaydı. Türkçe Müslüman bir dildir.
•
Ezcümle:
Bu noktada işin güzel bir tarafı şu ki, bu dil, Balkanlar’da yaşamakta. Balkanlar’ı dolaşırken, mümkün mertebe millileşmiş kelimelerle konuşursanız her konuda anlaşırsınız.