22 Kasım 1963 John F. Kennedy suikastı. Yeğen Robert F. Kennedy’nin sağlık bakanlığına atanması (14 Kasım 2024)
22 Kasım 1963 John F. Kennedy suikastı. Yeğen Robert F. Kennedy’nin sağlık bakanlığına atanması (14 Kasım 2024)
HALİT KANAK
John F. Kennedy 29 Mayıs 1917’de gözlerini dünyaya açtığında, Amerika Birleşik Devletleri birinci dünya savaşına katılmış Osmanlı Devletinin de içinde bulunduğu ittifaka karşı İngiltere ve Fransa’ya destek vermek için olanca imkanını seferber etmişti. (Bilindiği gibi Alman denizaltıları her ay 400 bin tonun üzerinde itilaf devletlerinin gemilerini batırmalarına rağmen, bitmek tükenmek bilmeyen Amerikan gemilerinin büyük konvoylar halinde İngiltere ve Fransa’ya yaptıkları desteği durduramadılar ve yenilgi kaçınılmaz olmuştu.)
İrlandalı bir aileden gelen John F. Kennedy; 8 Kasım 1960 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin en genç başkanı seçildiğinde 43 yaşını 5 ay, 9 gün geçiyordu. On binlerin gözü önünde ve canlı yayında vurularak öldürüldüğünde yine bir kasım ayı idi. Bu cinayeti planlayanlar Amerika Birleşik Devletlerinin Baş Savcısı Robert Kennedy’nin kardeşi olduğuna bakmaksızın Başkan Kennedy’i öldürdüler. Anlaşılan oydu ki verilmek istenen mesaj; biz kim olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun, arkasında kim durursa dursun önümüze engel olanların akıbeti böyle olur şeklindeydi ve bu cinayeti işlettiler.
22 Kasım 1963 cuma günü, ABD’nin 35. başkanı John F. Kennedy, Teksas eyaletinin Dallas şehrinde beraberinde eşi Jacqueline, Teksas Valisi John Connally ve karısı Nellie ile birlikte üstü açık bir arabanın içinde ilerlerken saat 12.30’da suikasta kurban gitti. Kennedy’i öldürecek üç kurşunu peş peşe ateşlemek için katil(ler) tetiğe dokunduğu anda üstü açık arabasının arka koltuğunda oturan Kennedy boynunun dibinden vurulmuş, diğer bir mermi kafatasını parçalamış, üçüncüsü ise kalbinin hizasından sol omuzunun arkasından girmişti. Yine bu mermilerden bir tanesi yön değiştirerek(?) Kennedy’nin önünde oturan Teksas Valisinin omuzunu ve bileğini sıyırdıktan sonra kasığına saplanarak yaralanmasına sebep olmuştu.
Kennedy derhal hastaneye kaldırılsa da zaten hayatını kaybetmişti. Olayın ardından iki saat geçmeden Kennedy’nin cesedi başkanlık uçağına yüklenmiş, Başkan Kennedy’nin kanıyla elbisenin ön tarafı ve ayağındaki çorapları tamamen kirlenmiş bayan Kennedy (Fırst Leydy), dönemin ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson ile birlikte cinayetten iki saat sekiz dakika sonra Dallas Love Field hava üssünde bulunan başkanlık uçağı Air Force One’da alelacele yemin ettirilerek Başkan ilân edildiğinde öylece yanında durmasını sağlamışlardı… Henüz Başkan Kennedy’nin kanı kurumamıştı.
Üstelik Dallas Adlî Tıp Kurumu sorumlusu Patolog Tıp Profesörü Earl Rose’un, Kennedy›nin naaşı üzerinde otopsi gerektiği konusunda ısrarlarını “Gizli Servis” sanki önceden hesaplanmış bir planın parçası gibi davranarak hiç dikkate almadan naaşı başkanlık uçağına taşıdılar. Öyle ya; yeni Başkan Johnson Kennedy’yi Dallas adli tıpta bırakıp gitse belki de Amerika halkının yarısı başkanlığını kabullenmeyecekti. Onun için Kennedy’nin naaşını Parkland Hastanesinden alarak beraberinde Washington’a götürmesi gerekiyordu. Öyle de oldu.
Zâten Johnson’ın havaalanında uçağın içerisinde birkaç kişinin huzurunda yemin etmesi de çok garip karşılanmıştı. Hatta skandallarla doluydu. Bir kere yemin canlı yayında bütün Amerika’nın izleyeceği şekilde yapılmalıydı. Uçakta, 27 kişilik küçük bir azınlığın huzurunda yapılması (Basın sekreteri ve Kennedy’nin ölümünü hastanede gazetecilere duyuran kişi Malcolm Kilduff, USSS Ajanı Roy Kellerman, Barış Gönüllüleri Müdür Yardımcısı Bill Moyers, Medya danışmanı Jack Valenti, Dallas Polis Şefi Jesse Curry, Kongre Üyeleri Homer Thornberry, Jack Brooks, Albert Thomas, Bayan Jacqueline Kennedy’nin basın sekreteri Pamela Turnure, Başkan Kennedy’nin özel sekreteri Evelyn Lincoln, Fırst Leydy’ler bir kaç fotoğrafçı ile korumalar…) skandal olarak algılandı.
Ayrıca yemin töreninde İncil bulunmaması ve İncil yerine, başkanlık uçağının yatak odasındaki sehpanın üzerinde bulunan Kennedy’nin okuduğu katoliklere ait âyin kitabı üzerine yemin edilmesi (Yeni Başkan Johnson katolik değildi) skandal ötesi bir durum olarak değerlendirildi.
Aynı uçakla bütün kafile Washington’ın yolunu tuttuklarında Başkan Kennedy’nin vurulduğu araba çoktan yıkanmış arabanın ön tarafından atılan fakat hiçbir zaman raporlara girmeyen mermilerden bir tanesinin arabanın ön camının görgü şahidi motorsikletli polislerden Stavis Ellis ve HR Freeman’ın da ifadesiyle kurşun kalem geçecek şekilde dışarıdan parçalanmış hâli üzerinde bâzı yenilikler yapılarak ön camı değiştirilmişti.
Suikastta kullanılan ve her atışta koldan kurulması gereken tüfekle o mesafeden 5.6 saniyede atılan mermilerle vurulması imkansız gözüküyordu. Nitekim aynı tüfekle defalarca keskin nişancıların yaptığı denemelerde bunun mümkün olmadığı ispatlanmıştı. Cinayet sanığı olarak tutuklanan ve “Ben cinayet işlemedim sadece günah keçisiyim” diye bağıran, ancak sonradan kendisine yapılan telkinle suikastı tek başına işlediğini söyleyen Oswald gözaltına alındıktan iki gün sonra Dallas’ta polis merkezinden çıkartılırken polislerin kolları arasında yine bir canlı yayında herkesin gözü önünde Jack Ruby isimli kişi tarafından vurularak öldürüldü ve cevap arayan pek çok gizli kalmış bilgileri beraberinde mezara götürdü.
Üstelik dönemin FBI Direktörü J. Edgar Hoover bizzat tuttuğu raporda, 24 Kasım 1963 gecesi Oswald’ın öldürüleceği ihbarını aldıklarını hem o gece, hem de ertesi sabah Dallas Emniyet Müdürünü uyardıklarını ikisinde de emniyet müdürünün kendilerine Oswald’ı titizlikle koruyacakları konusunda güvence verdiğini, buna rağmen Dallas polisinin âciz kaldığını, gerekenlerin yap(tır)ılmadığını yazmıştı.
Kennedy suikastının hemen ardından soruşturma amaçlı olarak kurulan Warren Komisyonu ise 1964 yılında hazırladığı raporla Kennedy’yi öldüren Oswald’ın ve Oswald’ı öldüren Jack Ruby’nin tek başlarına hareket ettiğini, karara bağlamıştı bile.
Aslında Kennedy’nin öldürülmesinin başlıca sebebi, İsrail’in yapmak istediği nükleer santrale ve dolayısıyla nükleer başlıklı füzelere karşı gelmesi ve dünyayı ekonomik olarak baskı altına aldığı meşhur dolarlarını basan Merkez Bankasını artık devletin kontrolü altına almak istemesi olmuştu. Hatta 4 Haziran 1963’te bir Başkanlık kararnamesini de imzalayarak yayınladı.
Ancak, Amerikan devletine ait olmayan Amerikan Merkez Bankası (Federal Reserve Board), küresel baronlar olarak bilinen derin Yahudi ailelerin kontrolündeydi ve bu kontrolü bırakmaya niyetleri yoktu. Nihayet Başkan Kennedy, 22 Kasım 1963’te Dallas’ta öldürülünce, yerine göreve gelen yeni Başkan Johnson FED sistemini aynen yoluna devam ettirdi.
Başkan Kennedy’nin başını yiyen nükleer konusundaki durum ise şöyle gelişmişti: İsrail’in nükleer güce sahip olma fikri, Şikago Üniversitesinde ders vermekte olan “Uranyum ötesi elementlerin keşfi” nedeniyle 1938’de nobel fizik ödülü alan, aynı zamanda dünyanın ilk nükleer reaktörü olan Şikago Pile-1’i inşa eden ve atom bombasının mimarı diye anılan Profesör Enrico Fermi’ye öğrenci olması, yüksek lisanslarını bu yolda yapmaları için İsrailli 6 öğrencinin Amerika’ya gönderilmesiyle başlamış ve 1952 Haziran’ın da “İsrail Atom Enerjisi Komisyonu” kurulmuştu.
Ardından Fransa işbirliği ile Negev Çölü üzerinde Lut Gölü işletmelerinde çalışan beş bin kişi için kurulan Dimona›da nükleer tesis kurulması kararı alınmış, çok geçmeden Negev›deki uranyumu fosfattan ayırma ve yeni ağır su elde etme teknikleri geliştirilince de Amerika’daki çalışmaların seviyesi yakalanmıştı.
Ancak bu durum Washington’ın gözünden kaçmamış, bu tesis denetim altında tutulmalıdır raporu 20 Ocak 1961’de Başkanlık koltuğuna oturan Kennedy’nin önüne geldiğinde, Kennedy Amerikalı yetkililerin Dimona Nükleer Tesislerinde incelemelerde bulunması talebini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu İsrail Başbakanı David Ben-Gurion’a iletmişti. Bu talep İsrail’de şok etkisi yapar.
Çünkü Amerika İstihbaratı Dimano’daki nükleer tesiste yılda iki silah için yeterli plütonyum üretebileceğini tesbit etmişti. Ben-Gurion ülkesindeki kabine krizini gerekçe göstererek bu talebe ilişkin cevabını geciktirmeye çalışır fakat fazla direnemez ve İsrail yönetimi Washington’un ısrarı sonucu Nisan 1961’de Amerikalı uzmanların söz konusu tesisi ziyaret etmelerine izin verir. Tesis, 20 Mayıs 1961’de ABD’den gelen heyet tarafından incelenir.
Hazırlanan raporda, İsrailli yetkililerin nükleer tesisteki her bölgeyi incelemelerine izin verdiği ve tesisin barışçıl enerji üretimine uygun olarak kullanılabileceği ifade edildiyse de inandırıcı bulunmaz. Gerçekten de bu raporun hazırlanmasında önemli ölçüde iltimas geçildiği CIA raporuna yansır. Bunun üzerine Washington ile Tel Aviv arasındaki gerginlik Haziran 1962’de Kennedy yönetiminin ikinci defa Dimona Nükleer Tesislerinin incelenmesine izin vermesi talebiyle yeniden yaşanır.
İsrail, ABD heyetinin nükleer tesisleri inceleme talebine uzun bir aradan sonra Eylül Ayı sonunda olumlu cevap verdiyse de bu ziyaret sadece 45 dakika sürer ve tesislerdeki birçok bölge ABD heyetine gösterilmez. Bu da menfaat karşılığı iltiması gündeme getirdiği için Washington yönetiminde Dimona Nükleer Tesislerine ilişkin şüphelerinin artmasına neden olur.
1963 yılına gelindiğine Kennedy, 2 Nisan’da İsrail’in Negev Çölü Dimona’daki İsrail nükleer tesislerinin denetlenmesini yeniden ister. Başbakan David Ben-Gurion denetimlerden kaçmaya çalışsa da, Kennedy benzeri görülmemiş bir baskı uygulayarak, ABD hükümetinin Dimona reaktörü ve İsrail’in nükleer niyetleri hakkında “Güvenilir bilgi” elde edememesi durumunda ilişkilerin ciddi şekilde tehlikeye gireceğini açıkça söyler.
Bu bir ültimatomdur. Ben-Gurion, Pesah Bayramını (Dîni ayın ilki olan Nisan Ayının 15’inde başlar 8 gün sürer) gerekçe göstererek Kennedy’nin mektubuna yaklaşık 3 hafta sonra cevap verir. Mektubunda Ben-Gurion, İsrail’in tehdit altında olduğunu ve 1941-45 yıllarında olduğu gibi yeni bir soykırımla karşı karşıya kalabileceğini iddia ederek, Kennedy’nin talebini geçiştirmeye çalışır fakat Kennedy büyük bir azimle 4 Mayıs 1963’te yazdığı yeni bir mektupla, uzmanların yılda iki kez Dimona’da incelemeler yapması gerektiğini bir kez daha yeniler.
Bu da yetmez; Başkan Kennedy, 15 Haziran’da Ben-Gurion’a yeni bir mektup göndererek, ABD’li yetkililerin Dimona’yı yılda iki kez ziyaret etmesine izin verilmesini hızlı bir şekilde onaylamalarını, talebin kabul edilmemesi halinde Washington’ın İsrail’e desteğini kesinlikle bitireceğini söyler.
Ancak bu mektuptan 6 gün sonra baskılara dayanamayan İsrail’in ilk Başbakanı David Ben-Gurion, Başbakanlık görevinden istifa eder. Kişisel nedenlerden dolayı istifa ettiğini açıklasa da belli ki bu, baskıyı savsaklamak, zaman kazanmak için yapılmış bir taktiktir.
Ben-Gurion’un yerine geçen Levi Eşkol, göreve geldikten hemen sonra 5 Temmuz’da bir mektup da yine Kenndy tarafından “Bu numaraları yutmam” dercesine Eşkol’a gönderilir. Kennedy, mektupta Dimona isteğini tekrarlar. Kennedy’nin keskin talepleri karşısında şaşıran Eşkol, bu talebi kerhen kabul etmeden önce gergin, her oturumu kavgalarla biten toplantılarla beraber huzursuz yedi hafta geçirir.
Ağustos 1963’te gönderdiği cevapta, ABD’li yetkililerin söz konusu tesisleri ziyaret etmesine izin vereceklerini bildirir. Ancak bu ziyaretlerin senede iki defa yerine “Düzenli olarak” yapılmasını, ayrıca hangi aralıklarla yapılması gerektiği konusunda da yine oyalama maksatlı istişare önerisinde bulunur.
Fakat bu 7 hafta süre içerisinde Kennedy’nin kalemi kırıldığı gibi Kennedy’nin; çapsızlığını farkedince “Bu adam bu ülkeye başkan olursa vay bu ülkenin haline” dediği yardımcısı Lyndon Baines Johnson ile irtibata geçilmesine karar verilir. Yapılan bir dizi görüşmelerde kendisine nükleer konusunda destek olursa en kısa zamanda başkan olabileceği teklifi yapılır. Nihayet Kennedy öldürülür öldürülmez 2 saat 8 dakika içerisinde Dallas havaalanında yemin ederek göreve başlatılır. Zâten Johnson, başkanlık görev süresi biter bitmez de Teksas’taki çiftliğine çekilecektir.
Peki, sonra ne oldu? Kennedy’nin suikasta uğramasının ardından yaklaşık 2 ay sonra Ocak 1964’te ABD’li heyet Dimona’da iki gün yerine bir gün turistik gezi yaparak bir rapor hazırlar ve nihâi kararını verir. Dimona’yı ziyaret eden ABD heyetinin raporunda kapsamlı ve eksiksiz bir inceleme yapıldığı, nükleer silah üretimine ilişkin herhangi bir bulguya rastlanmadığı yazılır. Konu kapanmıştır.
İsrail hiçbir zaman nükleer silaha sahip olduğunu doğrulamasa da uluslararası basında yer alan haberlere göre bu ülkenin elinde 100’den fazla nükleer başlık bulunduğu bilinmektedir… Kennedy’lere gelince üzerlerine oynanan oyunlar birbiri ardına takip eder.
Önce 22 Kasım 1963’te öldürülen Başkan Kennedy’nin, başkanlığa aday olan kardeşi Robert F. Kennedy de ağabeyi gibi Başkan adaylığı kesinleştiği günün gecesi (5 Haziran’ı 6 Haziran’a bağlayan gece) zafer kutlamaları yapmak için geldiği otelde yakın mesafeden vurularak öldürülür. Yakalanan ve idam cezası verilen katilin kendisine teminat verildiği üzere idam cezası kaldırılır. Robert F. Kennedy ise 5 yıl sonra öldürülen Ağabeyi John F. Kennedy’nin yanına gömülür.
Ancak aileye saldırılar bitmez. Başkan John F. Kennedy’nin kendi adını taşıyan oğlu John Kennedy 1999’da, eşi Carolyn Bessette ve baldızı Lauren Bessette ile birlikte Martha’s Vineyard adasındaki bir aile düğününe gitmek için kendisinin kullandığı kendilerine ait küçük uçağa bindiklerinde uçak denize çakılır. John Kennedy ile birlikte eşi ve baldızı da hayatını kaybeder. Belli ki özel uçaklarının üzerinde ince bir ayar yapılmıştır.
Babası Robert F. Kennedy’nin suikasta uğradığında 11 yaşında olan David’in ise akıl sağlığı iyice bozulmuştur. 1984’te bir süre rehabilitasyona giren David, aile buluşması için Florida’ya gittikten birkaç gün sonra ölü bulunur. Robert F. Kennedy’nin çocuklarından biri daha Colorado’nun Aspen kentinde kayak yaparken kaza geçirir ve hayatını kaybeder.
Suikast sonucu ölen ABD Başkanı John F. Kennedy’nin hayatta kalan tek çocuğu Caroline Kennedy olur. O da ABD’nin ilk kadın Japonya Büyükelçisi olarak diplomatlığı seçer. Caroline Kennedy’nin büyükelçi yapılsa da imha planından kıl payı kurtulur. Caroline, 1975’te sanat eğitimi almak amacıyla Londra’ya gittiğinde bombalı saldırıdan kıl payı kurtulur.
Hayatta olan diğer bir isim Başkan Adayı iken Los Angeles’ta öldürülen Robert F. Kennedy’nin aynı ismi taşıyan oğlu Robert F. Kennedy Jr.’dır. Babası gibi suikaste kurban giden Başkan John F. Kennedy’nin de yeğenidir aynı zamanda. Son yapılan ABD Başkanlık seçimlerinde seçim sürecinin başında Demokrat Parti›nin başkan adayı olabilmek için başvuru yapan, sonrasında ise bağımsız aday olarak bir süre kampanya yürüten yeğen Kennedy’yi, seçimi ikinci kere kazanan Donald J. Trump kuracağı kabinesinde sağlık bakanı olarak ilân etti.
Trump. ABD Başkanlık seçiminin ardından 14 Kasım 2024’te X hesabından şu duyuruyu yaptı; “I am thrilled to announce Robert F. Kennedy Jr. as The United States Secretary of Health and Human Services (HHS).” (Robert F. Kennedy Jr’ı Amerika Birleşik Devletleri Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanı olarak duyurmaktan heyecan duyuyorum.)
Bu sözler Başkan Trump’ın; babasıyla aynı adı taşıyan Robert F. Kennedy’nin ABD sağlık bakanlığına atandığını duyuran sözlerdi. “Bugüne kadar; daha fazla kimyasal, daha fazla herbisit, daha fazla böcek ilacına yer verildi. Bütün bunları düzelteceğim” diyen Kennedy’yi; vurularak öldürülen Başkan Adayı babası ve Başkan amcası gibi bir suikasta kurban gitmekten koruyabilecek mi bakalım Başkan Trump.
Kimyasaldan gıda katkı maddeleri yaparak bütün dünyayı zehirleyen ve zehirledikleri insanlardan trilyon dolarlar kazanan tröstlerle başa çıkması zor gibi gözüküyor.