• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

Batı, kendine hümanist!

18 Haziran 2025
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

Batı, kendine hümanist!

Ayhan Demir

Batılılar, yeryüzünde en çok kan döken coğrafyasının mensupları değilmişlercesine; özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, “savaş karşıtı” söylemler geliştirmeye başladılar. Bu durum edebiyattan sinemaya, müzikten tiyatroya varıncaya kadar kültürlerinin her alanına sirayet etmiştir.

Bir başka ifadeyle kitaplarının her sayfasından, müziklerinin her notasından, sinemalarının her karesinden, vıcık vıcık, savaş karşıtı söylemler akıyor. Geçmişlerini bilmeseydik, bu illüzyona kapılıp, güya “savaş karşıtı” koroya eşlik edenlerden olabilirdik.

Savaş karşıtı bu söylemler, sadece kültür-sanat ve edebiyat faaliyetlerinde boy göstermekle kalmıyor. Radyo, televizyon, gazete ve dergi gibi basın yayın organlarında da sıklıkla seslendiriliyor. Böylece Batı toplumu, savaş karşıtı hale getirilmiş oluyor.

Ne var ki unuttukları önemli bir şey var: Batı dünyasının sabıka kaydı, saklanamayacak kadar uzun ve kabarıktır. Birçok alanda olduğu gibi, kan ve gözyaşı akıtma konusunda da bizden ilerdedir. Savaş karşıtı sloganları seslendirenlerin parmaklarının arasından, hâlâ katlettikleri masumların kanları damlıyor. Irak, Filistin, Suriye, Bosna, Kosova, Afganistan ve Vietnam.

Hal böyle iken, tüm bu samimiyetsiz tablo karşısında, yapılması gereken; önce “Pişştt numara yapma” demek, ardından da “katil!” diye haykırmaktır.

Peki, nasıl oluyor da, barış havariliğine bürünen bu insanlar, insanlık tarihinde birer kara leke olarak anılan tüm büyük savaş ve katliamların müsebbibi olabiliyorlar? Söyledikleri ile yaptıkları arasındaki bu büyük tezadın sebebi nedir?

İnsanın aklına söylediklerine inanmadıklarından veya inandıklarını söylemediklerinden başka bir şey gelmiyor. İşte, Batılı bilincin sahtekârlığı, zaten tam da burada başlıyor.

Sahtekârlığı kendisine prensip edinmiş birini deşifre etmek hiç kolay değil. Samimiyetin önceden test edilmesini sağlayacak bir turnusol yok. Bunu ancak yaşayarak öğrenebilirdik. İnsanlık tarihi, bedeli ağır olsa da bunu yaşayarak gördü.

Batı dünyası / medyası, sadece kendisi için hümanizmin en sıkı savunucusu, yılmaz bekçisidir. Ölen kişi onlardansa mesela ölüm şaşılacak bir şeydir. Aksi halde, Filistinli çocukların akan kanının veya Suriyeli anaların gözyaşlarının hiçbir önemi yoktur.

Belki içinizden ‘Neden bu kadar olumsuz düşünüyorsun?’ diyenler çıkabilir. Peki, bir de sizin açınızdan bakalım. Buradan baktığımızda da, samimiyetsiz değillerse bile, söylediklerinin çöldeki seraptan farksız olduğu açıkça görülmektedir.

Cemil Meriç’in deyimiyle; “Yalanların en alçakçası değilse, vehimlerin en şairanesi.”

Batılıların savaş karşıtı propagandalarının beslendiği ana kaynak ‘hümanizm’ kavramıdır. Bildiğiniz gibi, hümanizm denen kavram insanı sabit kabul edip, başkalarını sevmeyi telkin ediyor. Ancak bu kâğıt üzerinde kalmış bir teori olmaktan öte geçebilmiş değil. Söylediklerini yapmadıkları sürece teoriden öte geçmesi de mümkün değil.

İşte size bir örnek: Greenpeace!

Greenpeace, “doğayı ve yeşili korumak üzerine çalışmalar yaptığını” söyleyen ve bunun için dünyanın dört bir köşesinde eylemler düzenleyerek, adını duyurmuş bir kuruluş.

Öyle değil mi?

Peki, hiç düşündünüz mü: Bu örgütün, sponsorluğunu / finansörlüğünü kimler yapıyor? Atıklarıyla yeryüzünü kirleten, ağaçları kesen, ormanları yok eden ve neticede doğayı katleden, büyük sanayi kuruluşları ve küresel şirketler olabilir mi?..

Batı dünyasının bu tutumunu eleştirdiğimiz vakit, önce içimizdeki işbirlikçilerinden “savunma” geliyor. Çirkin tepkiler alıyoruz.

Anlatmaya çalıştığım şey…

Batı dünyasında imal edilen birçok kavram gibi, hümanizm de bizim coğrafyamızda kendisine muhatap bulabiliyor. Modernizm girdabının etkisi altında kavramsal karmaşa yaşayanlar, Batılı kavramlarla yola çıkarak, huzur ve refahı yakalama beklentisine kapılabiliyor. Ancak Batı dünyasının ürettiği ikiyüzlü politikaların bir parçası olamayız, olmamalıyız.

En basitinden bir giyim eşyasında bile bölgesel ve coğrafi nedenlerden kaynaklanan kalıp farklılıkları mevcut iken, düşünce gibi yerel ve ucu açık bir konuda batılı kavramlarla yola çıkmak, bize huzur ve refahı getirmiyor, getirmez.

Said Halim Paşa’nın söylediği gibi: “Geçmişte olanlar, gelecek için tatlı hayaller beslememize imkân bırakmıyordu.” (Buhranlarımız, sayfa 273)

Bu şahitlik, bize çok şey söylemektedir. Ancak hâlâ aksi görüşteyseniz, şunu sormama müsaade edin: Hangi hümanist söylem, ‘İnananlar kardeştir’ ilkesinin karşılığı olabilir? Hangi hümanist kavram, hayatında ilk defa birbirini gören ensar ve muhacirin “kardeşim” diyerek, kucaklamasını ve iki olan her şeyinin birini kardeşine vermesini izah edebilir? Hangi hümanist kriter, “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir!” manifestosunun karşısında tutunabilir?

O halde, ihtiyacımız olanı, uzaklarda aramaya veya tanımadığımız kavramlardan medet ummaya hiç gerek yoktur.

Acilen ve ihtiyaca binaen: Neyi kaybettiğimizi veya kaybetmek üzere olduğumuzu hatırlamamız yeterlidir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sizofren

Yazıyı hiç okumadim ..batı yazısını görünce tek kelime yetiyor...medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar...o disde sallanıyor artık...sen kimsin bir bakayım Ayhan abi güzel isim hem AY hem HAN

Vatandaş

İslam bize yeter. Yaşasın İslam. Yaşasın İslam kardeşliği. Yaşasın adaleti.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23