Hırsızlık…
Hırsızlık…
ALİ SANDIKÇIOĞLU
HIRSIZLIK: Eski Türkçe’de uğrulama, Arapça’da sirkat ve serika kelimeleriyle ifade edilmiş, hırsız için de Eski Türkçe’de uğru, Arapça’da sâriḳ ve liṣṣ kelimeleri kullanılmıştır. Sirkat sözlük ve örfte “başkasının malını gizlice alma, çalma” mânasın da olup Kur’an’da, bu anlam çerçevesinde mecazi bir kullanım olarak “başkasının konuştuğunu gizlice dinleme” mânasın da “istirâku’s-sem‘a” tabiri geçer (el-Hicr 15/18)
HIRSIZLIK:
“Başkasına ait bir malı, korunduğu yerden, sahibinin bilgisi dışında gizlice almak” demek olan hırsızlık, mala ve mülkiyet hakkına karşı işlenen temel suçlardan biridir. Alın terinden ve meşrû kazançtan doğan servetin korunması İslâm’ın temel ilkeleri arasındadır. İslâm emeği ve mülkiyeti kutsal saymış, mülkiyete haksız olarak el uzatmayı cezalandırmıştır. Bu itibarla bütün ilâhî dinlerde ve hukuk düzenlerinde olduğu gibi, İslâm’da da hırsızlık hem hukuk düzeni açısından suç, hem de dinen ve ahlâken büyük günah ve ayıp sayılmıştır.
Hırsızlık, başkasının ter dökmek suretiyle kazandığı malını çalıp, kalbini yaralayan büyük bir hıyanet, vicdana sığmayan bir cinayettir. Bu cinayet, her asırda ve her yerde bulunmuş ve bulunmaktadır. Bunun için; yüce İslâm dini, verilen ceza, yapılan işe uygun olsun diye bu insafsızlığı yapan kimse için ağır bir müeyyide getirip elinin kesilmesini emretmiştir. Bu müeyyide, uygulansaydı hırsızlık olayları en az düzeye inerdi.(Alıntı)
“Bütün dinler ‘Çalmayacaksın’ diyor. Bir ülke düşünün ki, orada din ile ahlak ile mücadele ediliyor.
Böyle bir ülkede elbette ki çalmak normal bir hale gelir. (Günümüzde üzülerek ifade edelim ki, bunun sıkıntısını çekmekteyiz. Dini ve ahlaki değerlerimizi birileri kökten dinamitlemeye çalıştılar.)
Hırsızlıkla iki türlü mücadele edilir:
Birincisi: Bu suçun işlenmesinin önleyici tedbirler alınarak.
Dindar ve ahlaklı insanlar yetiştirilir. Onlar, ölseler yine hırsızlık yapmazlar. Başkasının malını çalmazlar. Hırsızlığı önleyebilmek için, bu suça verilecek cezaların yeteri kadar ağır olması lazımdır.
Bu ağır cezalar hırsız namzetlerini (adaylarını) korkutur ve ve suç işlemekten vaz geçirir.
İkincisi: Buna rağmen yine de hırsızlık yapanlar çıkarsa, onlara asla acınmaz ve topluma ibret-i müessire olacak şekilde tecziye ve tenkil edilirler (Cezalandırılır ve tepelenirler.)
Ne yazık ki, bugün ülkemizde hırsızlık dolaylı şekilde teşvik edilmekte ve himaye görmektedir. (Çalanlar, rüşvet alanlar verenler becerikli, başarılı çalmayanlar ise zavallı olarak gösteriliyorlar.)
Maddecilik, hedonizm ,(Keyif, zevk, haz) zevku sefa felsefesi, mülkiyeti red eden ideoloji ve doktrinler açıkça ve sinsice aşılanıyor.”
Düzen particilerinin şu zihniyetine bakınız: “Ben bu partiye senelerce hizmet ettim. İktidara gelince elbette yiyeceğim, bir takım imkanlardan istifade edeceğim….”
Faziletli bir Müslüman böyle düşünür mü? Siyasi partiler yeme, yararlanma, götürme, hortumlama vasıtası değil; hizmet etme vasıtasıdır.
Bir insanın dindar olup almadığı sadece namaz kılmasıyla, oruç tutmasıyla anlaşılmaz. Dindarlık konusunda en büyük mihenk taşı, para ve menfaat ile olan muamele ve münasebetlerdir. Herif namaz kılıyor ama, dini imanı para ve çıkardır. O alçak asla dindar değildir.
Herif İslamcı görünüyor ama, emanete hıyanet etmektedir, emanetleri ehil olmayan kimselere üleştirmektedir. O adam da dindar değil, fasık ve bozuktur.”
“Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende hırsızlık, yolsuzluk, yamukluk yapmak ,gayri meşru yollardan gelir temin etmek caizdir.
Hem Müslüman güçlü olması gerekir. Ben de güçlenmek için haram para topladım…. Bu felsefe bir Müslümana yakışmaz. Bu, eşekçe, kafirce, cahilce bir felsefedir.”
(M. Şevket Eygi 26 Ekim 2000 Milli Gazete.)
Hiçbir şekilde hırsıza sahip çıkılmaz, benim adamımdır, benim partilimdir, benim siyasi görüşümdendir veya manevi alanda benim cemaatimdendir, ayna zata bağlıyız, aynı yerden feyiz alıyoruz(!) denilerek hırsızlar müdafaa edilmez… yukarıda işaret ettiğimiz gibi her devirde, her toplumda ve her dinde hırsızlık ve hırsızlar lanetlenmiştir. Hiçbir surette sahiplenmemişlerdir.
Allah (cc) bilcümle maddi ve manevi hırsızların şerlerinden, gerçekleri görerek anlayarak milletimizi, memleketimizi, ümmeti Muhammedi muhafaza eylesin.
Kur’an-ı Kerim’de hırsızlık ile alakalı olarak Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.” (Maide suresi, 38)
Ebu Hureyre (ra) şöyle dedi:
Rasulullah (sas) bir hadisi şerifinde şöyle buyurdu:
“Zinakar zina ettiği vakit, mü’min olarak zina etmez! İçki içen de içki içtiği zaman, mü’min olarak içki içmez! Hırsızlık eden de çaldığı vakit mü’min olarak çalmaz! Yağmacılık eden de insanlar kendisine gözlerini dikmişken mü’min olarak yağmacılık etmez!”
Buhari 2293, Müslim 100/57
Ebu Hureyre (ra) Peygamber Efendimizden (sas) şöyle bir hadisi şerif daha rivayet eylemiştir.
“Allah hırsıza lanet etsin! Bir miğfer çalar onun yüzünden eli kesilir, bir urgan çalar onun yüzünden eli kesilir!”
Buhari 6644, Müslim 1687/7
Kureyş kabilesinin güçlü ailesi Mahzumoğullarından hırsızlık yapmış olan Fatıma b. Esved’in durumu Kureyşlileri üzmüş ve harekete geçirmişti. Onu affettirebilmek için çare aramaya başladılar.
Hz. Peygamber yanında şefaatçi olacak birini bulmaları gerektiğine karar verdiler. Neticede Hz. Peygamber’in çok sevdiği Usame b. Zeyd’i bu konuda aracı olmaya ikna ettiler.
Üsame de gidip Hz. Peygamber’e durumu arz etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, Üsame’yi şu sözleriyle uyardı.
“Sen, Allah’ın emrettiği bîr had hakkında mı şefaatçiliğe kalkışıyorsun?”
Usame, yaptığının yanlışlığını anlayıp bağışlanmasını diledi. Hz. Peygamber daha sonra Müslümanlara bir konuşma yaparak durumu şöyle açıkladı:
“Ey Müslümanlar! Allah Teala sizden öncekileri şu sebeple helak etmiştir: Onlar içlerinden şerefli (itibarlı) biri hırsızlık yaparsa, onu cezalandırmazlar; zayıf biri bir şey çalarsa, derhal ona haddi tatbik ederlerdi. Allah’a yemin ederim ki ben, Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık etmiş olsaydı onun da elini keserdim!”(Buhari)
Ebu Hureyre (ra) peygamber efendimizden (sas) şöyle bir hadisi şerf draha rivayet eylemiştir.
“Allah hırsıza lanet etsin! Bir miğfer çalar onun yüzünden eli kesilir, bir urgan çalar onun yüzünden eli kesilir!”
Buhari 6644, Müslim 1687/7
Kureyş kabilesinin güçlü ailesi Mahzumoğullarından hırsızlık yapmış olan Fatıma b. Esved'in durumu Kureyş'lileri üzmüş ve harekete geçirmişti. Onu affettirebilmek için çare aramaya başladılar.
Hz Peygamber yanında şefaatçi olacak birini bulmaları gerektiğine karar verdiler. Neticede Hz. Peygamber'in çok sevdiği Usame b. Zeyd'i bu konuda aracı olmaya ikna ettiler.
Üsame de gidip Hz. Peygamber'e durumu arz etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, Üsame'yi şu sözleriyle uyardı.
“Sen, Allah'ın emrettiği bîr had hakkında mı şefaatçiliğe kalkışıyorsun?”
Usame , yaptığının yanlışlığını anlayıp bağışlanmasını diledi. Hz. Peygamber daha sonra Müslümanlara bir konuşma yaparak durumu şöyle açıkladı:
“Ey Müslümanlar! Allah Teala sizden öncekileri şu sebeple helak etmiştir: Onlar içlerinden şerefli (itibarlı) biri hırsızlık yaparsa, onu cezalandırmazlar; zayıf biri bir şey çalarsa, derhal ona haddi tatbik ederlerdi. Allah'a yemin ederim ki ben, Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etmiş olsaydı onun da elini keserdim!”(Buhari)
Netice olarak Haram para hırsızlık parası ateştir. Hani bir söz var günahkarlar cehennem ateşlerinin odunun dünyadan getirirmiş. Hırsızlıkların en iğrenci din ve mukaddesatı alet edilerek yapılandır.
Peygamber efendimiz bir hadisi şerifinde (Erraşi vel mürteşi finnar) yani rüşvet alan da veren de cehennemdedir buyuruyor.
Rabbim bizleri, neslimizi her türlü hırsızılık, rüşvet ve haramlardan muhafaza eylesin Amin.
Cümleniz Mevlaya emanet olunuz.