Çocukça Şeyler!
Çocukça Şeyler!
ALİ OSMAN AYDIN
Çocuklarla ilgili meseleler genelde en az farkında olduklarımız ve en az ciddiye aldıklarımızdır.
Ben bu ülkenin çocuklarına nasıl imkânlar sunduğumuz üzerine fırsat buldukça düşünürüm. Bir yerde çocuklarla karşılaştıkça, onların o küçücük yürüyüşlerini izledikçe, aklımdan onlara hazırladığımız dünyanın uygunsuz şartları geçer...
Çocukluk, insan hayatının en önemli dönemlerinden biridir. Hayatı, içinde yaşadığımız çevreyi ve en önemlisi de kendimizi o dönemde tanırız. Sınırlarımızla ilk o zaman karşılaşırız. İçimizde yatan yeteneği o zaman keşfederiz.
Bu yüzden çocukluk ve onunla ilgili her şey son derece ciddiye alınmalı ve bu konulara azami özen gösterilmeli bana göre.
*
Özellikle İstanbul’da bu ciddiyetin zerresine bile rastlayamıyorum.
İstanbul 20 milyona yaklaşan nüfusuyla devasa bir şehir… Bu şehirde sıkış tıkış sokaklarda, daracık evlerde yaşıyoruz... Anadolu yakası yeşil alan açısından nispeten daha iyi ama Avrupa yakası çok çok kötü... Kimi yerlerde nefes alacak küçücük bir yeşil alan, çocukların oynayacakları park bile yok...
Mesela İstanbul’da bir çocuk parkına gittiğinizde çocuklara nasıl bakıldığını, onların neye layık görüldüğünü hemencecik görebilirsiniz.
Şehirdeki parkların hemen hepsi torna tezgâhından çıkmış gibi birbirinin aynı: Salıncak, kaydırak ve tahterevalli… Sanki çocukların ilgi duyabilecekleri başka herhangi bir şey yokmuş gibi, koca metropolün, hatta tüm ülkenin parkları salıncak, kaydırak ve tahterevalliden ibaret. Bir de ne işe yaradığı sorgulanmayan, doğru düzgün kimsenin kullandığını görmediğim spor aletleri var… Yetişkinler çocuk eğlence alanı dendiğinde bu soğuk sovyetik alanı anlıyorlar.
Geçen gün bir ilkokulun karşısındaki parkta oturuyordum.
Parkta sadece dört salıncak vardı… Sadece dört… Okul çıkışı yüzlerce çocuk buraya doluştu ve salıncağın etrafında bir kuyruk oluştu… Düşünün bu park hafta içi her gün böyle bir izdihamı ağırlıyor ama salıncak sayısı değişmiyor.
Kaydırak ise iki üç çocuğun sırayla üç saniyede kayıp indiği bir eğimden ibaret görünüyordu ve orada da acayip bir sıra vardı… Çocuklar alt alta üst üste bekleşip kayıyorlardı. Küçücük basket sahasına belki 40 çocuk doluşmuştu. O kadar çocuğun nizami bir maç yapması o sahada teknik olarak mümkün değildi. Ne yapıyorlardı peki? İtişip kakışıyorlardı!
Yetişkin spor aletlerinin üzerinde de bir sürü çocuk vardı... Oturulacak alette ayakta duruyor, ayakta durulacak alette de oturuyorlardı. Aletleri amacı dışında kaldırıp indirerek eğlenmeye çalışıyorlardı.
Bunun haricinde çocuklar buldukları her şeyden bir oyun çıkarmak için parkın bir o yanına bir bu yanına koşup duruyorlardı… Çocuksu neşe bir curcunaya dönüşüyordu!
Neden? Çünkü yetişkinler çocukların sadece birkaç aletle bütün çocukluklarını geçirebilecekleri fikrine saplanıp kalmışlar! Yani koca şehrin çocuklarına sunduğu şey, aslında bir hayal kırıklığından başka bir şey değil…
Bu parkların çocuklara mesajı şu: “Sıraya gir, bekle, üç saniyede eğlenceni tamamla ve sonra diğerinin geçmesi için kenara çekil.”
Oynamak, eğlenmek böyle bir şey değil sayın yerel yöneticiler.
Sürdürdüğünüz park sisteminde hayal kurmaya, keşfetmeye, maceraya, kirlenmeye, bazen durup dalmaya, denge kurmaya, cesaretini sınamaya, yaratıcılığını kullanmaya yer yok! Zaten bu yoğunlukta, bu ekipmansızlıkla nasıl hayal kuracaksınız da oynayacaksınız!
Üstelik burada “parklar” derken, çocuklar için ayrılmış özel bir alandan bahsediyoruz. Yani çocukların çocukluklarını yaşayabilecekleri “tek alan” burası… Onun dışında zaten şehrin sokaklarında oynamak araç kalabalığından dolayı artık bir hayal. E ne yapacaklar çocuklar? Onlara tabletler dışında alternatifler oluşturmak yetişkinlerin görevi değil mi?
Bir zamanlar, yani bizim çocukluğumuzda, İstanbul’un banliyölerinde büyüyen çocuklar olarak, az evin ve ondan da az arabanın bulunduğu muhitimizde özgürce yürür, dilediğimiz gibi koşar, oynardık. Şimdi o şehir beton ormanlarının arasında kayboldu gitti ve günümüz çocuklarına istemedikleri kadar beton ve asfalt kaldı.
Bugünün çocukları beton, cam ve asfalt tarafından kuşatılmış durumdalar. Bu kuşatma içinde onlara ayrılan tek yer olan parklar da, onların değil daha çok ebeveynlerinin içini rahatlatmak için tasarlanmış bir yer görünümünde. Yani park çocukların değil, yetişkinlerin ihtiyacını dikkate alan bir yer. Tatmin etmek istediği kitle çocuklar değil, yetişkinler!
“Canım bir iki oynasın da oyalansın…” kafasıyla inşa edilmiş yerler…
Her parkın birbirine benzemesi bir çeşit tek tipleştirmedir. Çocuğu tek tipleştirmek ve onu çocukluğunu yaşayabileceği elverişli alanlardan mahrum bırakmak büyük haksızlıktır. Zaten ana sınıfıyla birlikte bu çocukların çocuklukları giderek kısıtlanıyor. Bir de üstüne açık havadaki oyundan da mahrum edildiklerinde ortaya ruhsuz, neşesiz, öz güvensiz, hayatsız yetişkinler çıkıyor.
Şehirlerde köle gibi çalışan yetişkinlere tek eğlence adresi olarak nasıl AVM’ler gösteriliyorsa, maalesef çocuklara da aynı mantıkla tekdüze, ruhsuz parklar sunuluyor. Birinde tüketim, diğerinde hayal gücünün tüketilmesi söz konusu. Sistemin hedefi aynı: Yetişkini alışveriş merkezine, çocuğu sıradan parka mahkûm etmek!
Bir şehrin geleceği, çocukların oyun alanlarında şekillenir. Bir şehrin geleceğinin nasıl olacağı o şehrin çocuklarına hangi imkânları sunduğuyla, o çocukları ne kadar ciddiye aldığıyla ilgilidir. İki salıncakla, diğerlerinin kopyası kaydıraklarla çocukluğun engin dünyasını besleyemezsiniz. Onu sadece oyalarsınız. Zaten yaptığınız da bu!
Dünyada bu konuda neler yapıldığından, ne tür park tipleri olduğundan bahsetmeyeceğim. Siz de biliyorsunuz, çocuklarla ilgili farklı bir bakış açısı var dünyanın başka yerlerinde. Bu ülkelerin gelişmişliklerinde, mutluluklarında çocukluğu ciddiye almalarının da etkisi var. ...
Bizde benzerlerini yapmak için para mı yok? Lüks köpek barınaklarına ve konserlere var ama çocuklara yok demek!
Öyle mi?
Bence mesele para değil. Sadece bakış açısı. Önüne daha önce yapılanların kopyası olan monoton bir park projesi konduğunda bir yerel yönetici o projeyi reddettiği gün bir şeyler değişmeye başlayabilir. Yani bir yerel yöneticinin çocukları ciddiye almaya başladığı ve bu konuda neler yapabileceği üzerine dikkatle düşünmeye başladığı gün…