Medeni Kanunun 98. yılında iki genç kızımızın acı tablosu
İnsanda azıcık bir utanma olur.
Türkiye’yi getirdiğimiz noktada, anneler, babalar; gencecik kızlarının parçalanmış cesetleri karşısında ayakta duramıyorlar.
Akıl hastalığı olduğu iddia edilen bir genç (Semih Çelik), iki genç kızı (İkbal Uzuner-Ayşenur Halil); bir-iki saat ara ile, hem de vahşice öldürebiliyor.
Dindar bir kişi suçlanacağı zaman, mağduru ve mağdurun psikolojisini çok iyi okuduğunu iddia eden psikiyatristler..
Yusuf Ziya Gümüşel hocanın kızı, 21 yaşında düşük yapınca, girdiği bunalım sonrasında “biz şimdi bu kızımızın içine düştüğü ruhi bunalımı çözeriz” diye kolları sıvayıp..
Zaten içine düşen ruhi bunalımın sebebi 'düşük' gerçeği olduğundan.
Sebep belli..
Çözümü de “daha yakın ilgi”. “Yüzyıllardır bu böyle olmuş tedavisi de yakın ilgi ile gerçekleştirilmiş” diyeceklerine..
“Şimdi sebebi biz buluruz” deyip, ardından da “Tamam bulduk, bu kız çocuğu altı yaşında evlendirilmiş, onun için şu an psikolojik bunalım geçiriyor” diyerek..
Annesinden, babasından, abisinden, kız kardeşlerinden, dayısından, amcasından, halasından, teyzesinden.. Tüm ailesinden soyutlayıp bambaşka bir mahallede, kimseyi tanımadığı bir çevrede, gizli saklı hayatını sürdürmesini sağlayan vicdansızlar.
İstanbul’da bir gencin, ruhi sıkıntılarını çözemedikleri ve tedavisini yapmadan toplumun içerisine salıverdikleri için..
O genç, iki genç kızı vahşice öldürüyor.
Kendisi de intihar ediyor.
Bu vahşetin yaşandığı gün..
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü avukat Nazan Moroğlu bir açıklama yapıyor..
Yok yok, iki genç kızımızın vahşice öldürülmesi ile ilgili bir açıklama değil..
Gençlerimizi tam da vahşete sürükleyen sistemin temel taşlarından birisi olan Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinin yıl dönümü ile ilgili bir açıklama..
Diyor ki Moroğlu, “Devrim yasamız Medeni Kanun, laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir.”
Diyor ki Moroğlu, “Türkiye’de çağdaş ve laik hukuk düzeninin kilometre taşlarından Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi üzerinden tam 98 yıl geçti. Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle Türk kadını erkekler gibi eşit yurttaş oldu.”
Allah sizi ne yapsın, bilmiyorum..
19 yaşında gencecik bir kızın başı kesiliyor vücudu paramparça ediliyor..
Nazan Moroğlu’nun derdi, “Türk kadını erkekler gibi eşit yurttaşlar oldu”..
Buyrun o zaman hesabı ödeyin..
Türk kadını eskiden erkekler gibi eşit yurttaşlar değildi de 1926’da Medeni Kanunun kabul edilmesi ile eşit yurttaşlar olduysalar.
Buyrun iki genç kızımızın vahşice öldürülmesinin sorumluluğunu üstlenin.
Diyor ki çağdaş hukukçulardan Nazan Moroğlu, “Türk kadınını gereken saygınlığına kavuşturan Medeni Kanun aynı zamanda bir kadın devrimidir.”
O zaman buyrun Türk kadınına Medeni Kanununa saygınlık mı kazandırılmış yoksa bir yandan kendileri paramparça edilmişler bir yandan da yakınları ayakta duramaz çaresizliğe mi düşmüşler.
Boşver edebiyatı Nazan hanım..
Her yıl zaten bu klasik hale gelmiş..
Medeni Kanunun 90. yılı..
Medeni Kanunun 91. yılı.
Kadınların eşit yurttaşlar olmasının 92. yılı.
Kadın-erkek eşitliğinin 93. yılı.
Afedersiniz kadınlara bu kadar büyük kazanımlar sağlandıysa hemen her gün vicdanları yaralayan eş cinayetlerini bir kenara bıraktık.
Şimdi biri eski arkadaş diğeri yeni arkadaş olmak üzere iki gencecik kıza vahşice saldıran iklimi nasıl oluşturduk.
Moroğlu, açıklamasına şöyle devam etmiş:
“1926 tarihli devrim yasamız Medeni Kanun ile -tek eşlilik; –resmî nikâh zorunluluğu, “evlenme kağıdı (aile cüzdanı) ibraz edilmeden, dini merasim yapılmasının yasak olduğu; –erkeğin “boş ol” demesi ile değil, mahkeme kararı ile boşanma; –evlenme yaşı; –çocuğun dini eğitimini belirleme hakkının ana ve babaya ait olduğu; ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşmenin geçersiz olduğu; –kız ve erkek çocukların mirasta eşit pay hakkı sahibi oldukları” kabul edilmiştir. Devrim Yasamız Medeni Kanun, laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir.”
Bu dediklerinin hepsi yalan hepsi palavra Nazan hanım..
Ama diyorsan ki “bizim söylediklerimizin yalan olmadığını, 1926 öncesi ile sonrasını kıyaslayarak, sizin gözünüzün içine içine sokarız.”
Hodri meydan.
Bana bir tane 1926 öncesi toplumumuzda kafası kesilen kolları kesilen vahşice katledilen kız gösterin.
Ben size kabri açılan, Cem Garipoğlu’nun öldürdüğü Münevver Karabulut’un testere ile bedeninin kesilmesinden başlarım.
Katilin ve onu kaçıran ailesinin; kendisini Kemalist olarak tanımlayan Ersan Şen gibi, laikçi sözde hukukçular tarafından mahkemede savunduğunu hatırlatarak devam ederim.
İki gün önce; biri evde, diğeri de surun tepesinde vahşice katledilen iki gencecik kızın örneği ile..
İsterseniz daha onlarca yüzlerce örnekle devam ederim.
Tek eşlilik öyle mi?
Ne kadar vicdansızsınız, ne kadar yalancısınız.
Toplumu getirdiğiniz nokta… Hem de akıl hastası olan bir kişinin, evlenmeden, bir yıl şu kızla, ertesi yıl bir başka kızla gezdiği… Sonra da ikisini birden öldürdüğü noktadır.
“Resmi nikah zorunluluğu” imiş.
Ne kadar sahtekarsınız..
Bugün birlikte yaşayanların, resmi nikah zorunluluğu mu var?
Bugün zina serbest değil mi, Nazan hanım..
Ve bu serbestlik, sizin dayatmalarınızla gerçekleşmedi mi?
“Dini merasimi yapılmaması”ndan kastınız dini hangi kavramı görürseniz ona saldırmanız değilse nedir? İki kişi resmi evlilik yapmadan, dini nikah da kıymadan birlikte yaşayabiliyorlar.
Ama dini nikah yaparlarsa; bu suç oluyorsa. Bunun neyini övüyorsunuz Nazan hanım?
“Erkeğin boş ol deyince boşanmanın olduğu” dönem bitmişmiş..
Getirdiğiniz sistemde birlikte yaşayanların evlilik zorunluluğu yok ki, Nazan hanım.
Eskiden yine “boş ol” deme ihtiyacı varmış.
Şimdi ona bile ihtiyaç duymuyorlar.
(Lütfen kimse, İslam dinini istismar ederek, erkeğin tek taraflı olarak ve keyfi şekilde eşini boşamasını savunduğumu iddia etmesin. Benim itirazım, İslam dinini istismar ederek, keyfi olarak, tek taraflı boşanmanın çok daha ötesinde, bugünkü laik sistemde kadınların istismar edildiği gerçeğinedir. “Evlilik de neymiş güzelim, hangi çağda yaşıyoruz” diyerek evlenmeden birlikte yaşamı topluma dayatan laikçiler, İslam’daki mehir ve diğer hakları da gözetmeksizin kadınları açıkça istismar ettiriyorlar.)
Evet; insanda utanma olur..
“Medeni Kanunu kabul etmişiz, Mehmet Âkif’in dediği gibi tek dişi kalmış canavarın kanununu almışız ve toplumumuzu en ifsat etmesine sebep olmuşuz” demesi gerekenler..
Kalkmışlar, “Kadınlar hayat hakkı kazandılar” diyorlar.
Ben de öldürülen genç kızlarımızın annelerinin, babalarının yaşlı gözlerinin içine bakıyorum.
Onların gözlerinin içinde okuduğum şu: “Laikçi sistemde kadının adı yok”