Lübnan ateşkesi ve Filistin’e yansıması
Lübnan ateşkesi ve Filistin’e yansıması
Ahmet Varol
Siyonist işgal rejimiyle Lübnan arasında ateşkes 27 Kasım Çarşamba sabahı yerel saatle 04.00’ten itibaren yürürlüğe girdi. Tabii ki ateşkes, mahiyet itibariyle Hizbullah ile işgal rejimi arasında gerçekleşmiştir. Çünkü çatışmanın tarafları bu ikisi idi. Ancak uygulanmasını takip ve ateşkes sonrası güneyde yapılacak düzenlemeler konusunda Lübnan hükümeti ve ordusu sorumluluklar yüklenmiştir.
Gece yarısından sonra ateşkesin devreye girebileceğine dair açıklamalara rağmen siyonist katiller Salı akşamı adeta son fırsatları değerlendirmeye çalışırcasına Beyrut’ta sivil hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştirdi ve katliam yaptı ki bu, işgalci siyonistlerin değişmez karakteridir.
Ateşkesin sağlanmasında ABD ve Fransa’nın aracılık ettiği ve bu ikisinin önemli rolü olduğu biliniyor. Zaten ABD yönetimi günler öncesinden Lübnan’da ateşkesin yakın olduğuna dair açıklamalarda bulunmuştu.
Fakat şunu özellikle vurgulamak gerekir ki gerek ABD’nin ve gerekse Fransa’nın Lübnan’da ateşkes sağlanması için bunca çaba sarf etmelerinin amacı Lübnan’daki katliamların durdurulması ve bu ülkenin rahata kavuşturulması değil, siyonist işgal rejimini rahata kavuşturmaktı. Çünkü işgal rejimi bir yandan Gazze’de soykırım savaşını sürdürürken, bu arada Batı Yaka’da eylemlerin devam etmesi sebebiyle bu bölgede de sık sık çatışmalara girerken, kuzeyden Lübnan tarafından saldırılara maruz kalmak işgal rejimini ciddi şekilde zorluyordu. İşgal rejimi Lübnan’da kara operasyonunda da önemli kayıplar verdiği için ciddi bir ilerleme kaydedemedi ve istediklerini gerçekleştiremedi. Lübnan cihetinden yapılan saldırılar sebebiyle kuzeyde geniş bir alanı da boşaltmak ve oraların ahalilerini otellere, geçici yerleşim alanlarına ve kamplara yerleştirmek zorunda kalmıştı. Bu da işgal rejimine ekonomik yönden ciddi bir külfet yüklediği gibi muhtelif toplumsal sorunlar yaşamasına neden oluyor; saldırılarda evleri, arazileri ve iş yerleri zarar görenlere de tazminat ödemek zorunda kalıyordu.
ABD ve Fransa’nın Lübnan’da ateşkes sağlanması için çaba harcamasının insani duyarlılıkla ilgili yanı da bulunmamaktadır. Korkunç vahşetin ve soykırımın devam ettiği Gazze’de derhal ateşkes sağlanması için BM Güvenlik Konseyi’ne verilen teklifi veto eden ABD’nin, Lübnan’da ateşkes sağlanması için onca çaba harcaması bu açıdan dikkate alınmaya değer.
Siyonist işgal rejiminin Lübnan tarafından kendisine yönelik saldırıları durdurabilmek için özellikle sivil halkı hedef alan, çok sayıda sivilin öldürülmesine, yaralanmasına ve mağdur edilmesine yol açan saldırılara ağırlık vermesinin amacı da zaten “yıldırmak” ve Hizbullah’ı ateşkese, işgal rejiminin hedeflerine yönelik saldırılarını durdurmaya zorlaması için Lübnan hükümetini sıkıştırmaktı.
Biz elbette siyonist katillerin Filistin’deki katliamlarını reddettiğimiz gibi Lübnan’daki katliamlarını da kesin bir şekilde reddettiğimiz için her ne şekilde olursa olsun bu ülkenin halkına yönelik saldırıların son bulmasına da seviniriz. Ama bu arada siyonist katillerin Gazze’deki vahşi katliamlarına son verilmesi için sıkıştırılması ve zorlanması gerektiğini de gözden uzak tutamayız. Bu açıdan Lübnan’daki ateşkes, işgalci rejimi Gazze’deki saldırılarını sonlandırmaya zorlayacak nitelikte olsaydı tam arzuladığımız ve temenni ettiğimiz bir şey gerçekleşmiş olacaktı. Ama ne yazık ki bu gerçekleşmediği gibi işgalci katillerin, Lübnan ateşkesinin ardından yaptıkları açıklamalarda, kuzey cephesini sağlama aldıktan sonra Gazze’ye daha fazla odaklanma fırsatı elde etmiş olacaklarını söylemeleri ve bu bölgeye yönelik şiddeti artıracakları yönünde tehditlerde bulunmaları endişe vericidir.
Bu arada bir not olarak belirtelim ki, bir siyonist canavarı BAE’de katletmekle suçlananları yakalamakla iftihar edenlerin Gazze’de soykırım savaşına iştirak eden, bebekleri katleden katilleri de havaalanına girdikleri an yakalamaları gerekir. Eğer bunu yapmıyorlarsa o zaman yaptıklarından utanmaları gerekir.