İşgalci siyonistler “sorgulanamaz” olmamalı!
İşgalci siyonistler “sorgulanamaz” olmamalı!
AHMET VAROL
Siyonist işgal rejiminin Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım savaşında, 15 Ocak 2025 tarihinde bir ateşkes sağlanmıştı. 19 Ocak Pazar gününden itibaren başlaması kararlaştırılan bu ateşkes üç aşamalı olacak ve her bir aşaması 42 gün sürecekti.
Anlaşmasın amacı savaşı tamamen durdurmak, işgal rejiminin Gazze’den tümüyle çekilmesi, çekilme sürecinde de İsrailli esirlerin kademeli bir şekilde teslim edilmesi ve Gazze’ye insani yardım sokulması için şartları oluşturmaktı.
Filistin direnişi bu anlaşmaya riayet ettiği halde, siyonist işgal rejimi pek çok kez ihlal etti. Anlaşma sağlandığının resmen açıklandığı günün gecesinde işgalci siyonistler 20 kişinin katledildiği bir katliam gerçekleştirmişlerdi.
İşgal rejimi daha sonra, henüz direnişçilerin elinde sağ olarak tutulan İsrailli esirleri de gözden çıkararak anlaşmayı tamamen bozdu ve ikinci aşamaya geçilmesi için müzakerelere yanaşmadı. Üstelik bir süre sonra Gazze’ye insani yardım sokulmasını tamamen engelleyerek bölge ahalisine aç bırakma politikası uygulamak suretiyle onları teslim olmaya zorlamak istedi.
İşgal rejimi bu birinci anlaşmaya gereği gibi riayet etseydi ve anlaşmada belirlendiği şekilde süreç devam etseydi belki “İsrailli” esirlerden daha çok sayıda kişi sağ olarak teslim edilmiş olacaktı. Ama işgal rejimi onların hayatlarını gözden çıkararak saldırıları daha yoğun bir şekilde sürdürdüğünden, işgalcilerin esirlerinden birçok kişi de bu saldırılarda öldürüldü.
İşgal rejiminin saldırıları şiddetlendirme ve aç bırakma politikalarının Filistin halkını ve direnişini teslim olmaya zorlamada işe yaramaması, bu arada siyonist toplumun kendi içinden gerginlikler yaşaması, Netanyahu’ya karşı muhalefet seslerinin daha fazla yükselmesi ve savaşın ABD ekonomisine yüklediği külfeti azaltmak isteyen, bu işin de aynı zamanda “Nobel barış ödülü”yle ödüllendirilmesini beklediği için bir taşla iki kuş vurmaya talip olan Trump’ın bir “ateşkes planı” hazırlayıp işgal rejimini bunu kabul edeceğini açıklamaya zorlaması üzerine yeni bir ateşkes anlaşması gerçekleştirildi. Trump’ın planı her ne kadar büyük ölçüde siyonist işgalcilerin çıkarlarını gözetiyor idiyse de Filistin direnişinin, açılan bir kapıyı fırsat olarak değerlendirmek için bunun üzerinde pazarlığı kabul edeceğini bildirmesiyle başlayan görüşmeler sonucu sağlanan bu ateşkes 10 Ekim’de fiili olarak yürürlüğe sokuldu.
İşgal rejimi bu ateşkesin şartlarına da riayet etmedi. Ama buna rağmen yine de soykırım niteliğindeki saldırılara son veren bir ateşkesin kabul edilmiş olması olumlu bir gelişmeydi. Bundan daha iyisi işgalci siyonistleri kabul ettikleri anlaşmaya gereği gibi uymaya zorlamaktır ki bunu da anlaşmanın uygulanmasını garanti eden ülkelerin yapması gerekmektedir.
Ama siyonist katiller ateşkese hakkıyla riayet etmedikleri gibi şimdi sürecin ikinci aşamasına geçilmesi konusunda zorluk çıkarıyorlar. Yani 15 Ocak tarihinde kabul edilen anlaşmanın uygulamaya geçirilmesi aşamasında izledikleri politikanın bir benzerini uygulamaya niyetli oldukları anlaşılıyor.
İşgalcilerin bu kadar rahat ve yaptıklarından dolayı “sorgulanamaz” olmamaları gerekir. Filistin direnişi aslında onların boylarının ölçüsünü almış ve bütün dünya kamuoyuna göstermiştir. Onların bütün güçlerinin küresel emperyalizmin sınırsız desteğinden kaynaklandığı, kendi hallerine aslında içi boş bir küfeden ibaret oldukları görülmüştür.
Bu arada vicdanların başkaldırısının en azından siyaset ve diplomasi alanında emperyalist güçleri, özellikle Avrupa’daki bazı ülkeleri siyonist işgal rejimine destek konusunda geri adım atmaya zorladığını gördük.
İnsanlığın ve vicdanların sesinin tarafında duranların siyonist katilleri de sorgulanabilir hale getirmeleri çok da zor olmayacaktır. Bunun başarılması durumunda siyonist katilleri, sadece Filistin’deki soykırımları ve yıkımları sebebiyle değil, işledikleri cinayetlerden, sabotajlardan ve hatta uçak düşürme suçlarından da sorgulama imkanımız olacaktır.