• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Tartışmalar arasında şeriat dersleri

01 Temmuz 2024
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

 

D. T. isimli Arnavut kökenli, Atatürkçü, laik, agnostik ve illâ da İslâm düşmanı bir sosyal medya fenomeninin Hz. Peygamber’in Hz. Ayşe ile evliliği üzerinden hakâretâmiz ifâdelerinden sonra zâten hiç eksik olmayan din tartışmaları birdenbire zirve yaptı. 14 sözümona ilâhiyatçı D. T.’ya destek îlânı verdi. Her ne kadar D., “CHP bana destek vermedi” diye sızlansa da sosyal medya platformları D.’a destek açıklamaları ile doldu. Bu arada D.’ın iddialarına cevap veren Müslümanlar da oldu. Doç. Dr. Ahmet Kavlak, Mustafa Solmaz ve Fehmi İlkay Çeçen’in cevapları ilgi çekici ve göz doldurucu idi. 

Nasıl olduysa bu tartışmalar birdenbire “Şeriat ve İslâm aynı şeydir-değildir” tartışmasına dönüverdi. Şahsen bir görüşüm olmakla birlikte mevzûun mütahassısı olmadığım için sözü îtimât ettiğim bir yazara bırakmayı tercîh ederim. Merhum S. Ahmet Arvasî Hoca’mız taa 1970’li yılların sonunda yazdığı bir yazıda meseleyi ne güzel ortaya koyuvermiş. Okuyalım:

İKİ KAVRAM  

İslâm’ın iki mukaddes kavramı... “Şeriat” ve “Tasavvuf”...

Bu kavramlar üzerinde, yalan yanlış bir sürü yorum yapılmış, insanlarımız aldatılmak istenmiştir. O halde, şeriat ve tasavvuf ne demektir? Kısaca açıklayalım.

Şeriat, edille-i şer›iyye (Kitap, Sünnet, İcma’ ve Kıyas) ile ortaya konan, müslümanların yapması ve yapmaması gereken işleri bildiren “İslâm nizamı”dır. İslâm “akaid” (temel inançlar) ve “ilm-i fıkıh” (müslümanların yaşayışlarını tanzim eden ilim) adı altında ele alınan her mesele, “şeriat” kavramı içindedir. Kısaca, şeriat, bir müslümanın inançlarını, ibadetlerini, yaşayışını ve eylemlerini mürakabe eden sistemdir.

Ahmet Cevdet ve arkadaşlarının bir şaheser olarak “tedvin ettikleri” Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye adlı kitabın (Hicri 1303 tarihli baskısının) 21. sahife ve 1. maddesine göre, “Fıkıh İlmi” şöyle tarif edilir: (Sadeleştirerek veriyoruz.)

“Fıkıh ilmi ise, şeriat ilminin meselelerini bilmektir. Fıkha ait meseleler, ya ahireti ilgilendiren emirler durumunda olup ibadet hükümleridir; yahut dünyayı ilgilendiren evlenme-boşanma (münakahat) insanlar arasındaki her türlü ilişki (muamelat) ile suçlar ve cezalar (ukūbat) gibi bölümlere ayrılır.”

İslâmiyet’te iman, ilmi, amel ve ihlâsı gerektirir. İlim, İslâmiyeti dosdoğru bilmeyi; amel inançlarını yaşamayı, ihlas ise samimi bir aşk ve vecd adamı olmayı, her türlü gösteriş ve riyadan uzak olarak dinî heyecan duymayı ifade eder.

Tasavvuf ise, şeriatın sınırları içinde kalmak şartı ile yine samimi bir aşk, vecd ve heyecan ile “dinin özüne”, esrarına ve zevkine “kemâl-i edeb” ile ulaşma gayretini ifade eder. Kur’ân-ı Kerim’de “mukarrabîn” (Allah’a yakın olanlar) olarak övülen ve “Allah’ın velî kulları olmakla” sıfatlanan kişiler, işte dinimizde böylece yücelen kimselerdir. Böyleleri Kur’ân-ı Kerîm’de “Haberiniz olsun Allah’ın velî (kul)ları için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun olacak değillerdir” diye sevgi ve müjde ile anılmaktadırlar. (Bakınız, Yūnus Suresi: Ayet: 62).

Görülüyor ki, şeriat ve tasavvuf, İslâm dininin, bir mü’mini, dıştan kuşatması ve içten fethetmesidir. Şeriat ile disipline olan müslüman, tasavvuf ile vicdanileşir. Bunlar zıt şeyler değildir. Birbirini tamamlıyan “şekil” ve “muhteva”dan ibarettir. Bu sebepten müslümanların “şeriatçı” ve “tarikatçı” adı altında bölünmesine çalışanlar, gaflet içinde değillerse jhanet halindedirler.

İslâmiyeti, sadece, bir dış disiplin zanneden aşksız, vecdsiz ve heyecansız ham ve kaba yobaz da, şeriatı inkâr eden, başıboş ve sefil “sahte sofi”ler de İslâmiyeti temsil edemezler. Tarihimizde birincisi “yobazlık”la, ikincisi “zındıklık” ile suçlanmıştır.

Din eğitim ve öğretiminde, İslâmiyet’in bu “dış” ve “iç” disiplinine gerekli önem verilmelidir. Akaid ve Fıkıh kadar Tasavvuf’a yabancı kalınmamalıdır. Türk ve İslâm dünyasında yetişen gerçek ve yüce “mutasavvıflar” ve onların fert ve cemiyet terbiyesindeki değerleri kavranmalıdır. Ülkede gerçek, ciddî ve resmî bir “din eğitimi” yaygınlaştırılmalı ve planlanmalıdır. Bu yapılmazsa, iç ve dış düşmanlar harekete geçer, tertemiz dinî hayat perişan edilmekle kalmaz, devlet de, cemiyet de, ferd de büyük zararlara maruz kalır.

Böyle bir işi de ancak Türk-İslâm Ülkücüleri gerçekleştireceklerdir.

(S. Ahmet Arvasi, Türk-İslâm Ülküsü, cilt:1, Burak Yayınevi, İstanbul, 1988, s.64)

Benim şahsî inancım ve S. Ahmet Arvasî Hoca’mızın bu yazısından -ve diğer yazılarından- çıkardığım netîce şudur: İslâm ve şeriat ayrılamaz; İslâm, Kur’ân ve Sünnetten ibâret bir dindir. Şeriat da aynı şeydir. Nasıl her din bir şeriat ise İslâm da şeriatın kendisidir. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İ Tuncer

Allah razı olsun. Mesele budur. Rabbim bu millete yeniden akıl izan ve şuur versin.

H.Y.E

İslam'ın bir bu dünyaya bakan yüzü ve bir de ahirete bakan yüzü var. İman, ibadet ve ahlak insanın daha çok ahiretini ilgilendiren yönüdür. İslam'ın bir de bu dünyayı tanzim eden yönü vardır ki; onlar,muamelat ve ukubat. Buna şeriat deniyor. Muamelat, evlilik, ticaret, miras. vb insanın günlük işlerini, ukubat ise suçlar ve cezalarıni kapsamaktadır. İşte şeriat denen kısım budur. Laikliği bir yaşam biçimi kabul edenler, buna karşılar. Ama herşeyin tartışıldığı ülkemizde şeriat, gereği gibi anlaşılmıyor. Laikliklere göre şeriat, veba hastalığı gibi görülüyor. Ne olduğu bile bilinmeden hemen reddediliyor. Şeriat bir taç tır. Onu hakeden giyer. Allah, zalim,fasık, gafil toplumlara hidayet vermez.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23