Sömürgeci eğitime paydos
Eğitim-öğretim yılının başında başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere eğitimle ilgili herkese ders niteliğinde bir yazı paylaşalım:
Sömürgeci eğitime paydos
Kızıl ve kara emperyalizmin “kültür saldırısına” uğrayan her ülkenin ortak çığlığı: “sömürgeci eğitime paydos”tur.
Kızıl ve kara emperyalizm, dünyayı parsellemiş ve parsellemekte devam ediyor. Bir taraftan orduları ile işgal ettiği ülkelerin insanlarını, kendi kültür ve ideolojisi içinde “eritmeye” çalışırken, diğer taraftan işgale hazırlandıkları ülkelerin çocuklarını da bu istikamette “şartlandırmaya” büyük önem vermektedirler.
Büyük Türk milleti, bu konuda, gerçekten korkunç tehlikelere maruz bulunmaktadır. Rusya’nın, Bulgaristan’ın, Çin’in işgali altında bulunan Türk çocukları, soylarından, tarihlerinden, dinlerinden, dillerinden, manevî ve maddî değerlerinden koparılmak istenmekte; öte yandan tek ve müstakil Türk Devleti de ele geçirilmek üzere “beşinci kollarınca” hedef seçilmiş bulunmaktadır. Marksist, Leninist ve Maoist propagandalar, siyasî mezhepçilik, bölgecilik ve sınıfçılık yaparak tahribatını genişletirken, bilhassa Türk eğitim ve öğretiminde etkili olmaya çok önem vermiş bulunmaktadır. Bu sebepten yıkıcı faaliyetler, eğitim öğretim sahasında çalışarak hedeflerine daha kolay yoldan ulaşmayı plânlamaktadırlar.
Batılı sömürgeciler, bilhassa son bir, bir buçuk asırdan beri, Türkiye üzerinde esaslı bir çalışma içinde bulunuyorlar. Kürsüler, ders kitapları, basın ve yayın vasıtaları, âdeta “yabancı kültür emperyalizminin” pazarları durumuna getirildi. Nesiller, yanlış politikalarla, kendi tarihî kitaplığından koparıldı ve atalarının tarihî tecrübelerine yabancılaştırıldı. Meselâ, Oğuz Destanlarından habersiz Türk çocukları, putperest Grek’in Homeros’unu ezberledi. Tarih kitaplarında Romüs ve Romülüs’ü emziren “dişi kurt” resimlerini, bütün öğretim kademelerinde -ısrarla- seyreden vatan çocukları, kendi destan motiflerinden korkutuldu. Böylece “bozkurt motifini” görünce iliklerine kadar ürperen ve fakat evlerinin en gösterişli köşelerine “Afrodit heykelini” yerleştirerek Batılılaştığını sanan acaip bir “aydın tipi” yetiştirildi.
Öte yandan, tarihin en büyük sahte mabutların yıkıcısı, insan haysiyetinin kurtarıcısı aziz ve şanlı peygamberimiz Hz. Muhammed (O’na salat ve selâm olsun) ile O’nun şanlı izinden giden Türk ve İslâm dünyasının ulu kişileri küçümsenirken ve “Ne örümcek, ne füsun, Kâbe Arab’ın olsun” zırvaları genç beyinlere şırınga edilirken, Lüter, Kalven ve benzeri papazlar ısrarla büyük ve örnek “ıslahatçılar” olarak dimağlara yerleştirildi. Bu konuda o kadar ıstırap verici örnekler vardır ki, saymakla bitmez.
İç ve dış düşmanlar el ele vererek bizi, bu noktaya getirdiler. Şimdi büyük “şok” ile uyanmışa benziyoruz. Şimdi, sömürge eğitiminin, kültür emperyalizminin, “beyin göçü”nün, ilim personeli korsanlığının, yıkıcı eğitimin, kalite buhranının, millete ve devlete yabancılaşmanın, halk-aydın çatışmasının ve yeni savaşın ne demek olduğunu bütün dehşeti ile yaşamış ve öğrenmiş bulunmaktayız. Tesbit ve teşhisimizi isabetle yaptığımıza inanıyoruz.
Şimdi, sıra tedavidedir. Tedavi, rahatsızlığı meydana getiren sebepleri ortadan kaldırmak veya etkisiz kılmak demektir. Bunun için çok şuurlu ve kaliteli bir kadroya ve güçlü bir teşkilâta ihtiyaç vardır. Bu kadro ve teşkilât, kendi ülkesinden “sömürge eğitiminin” bütün tahribatını ve izlerini silip süpürecek, millî ve çağdaş ihtiyaçlara göre yepyeni bir “millî eğitim” kuracaktır. Bu kadro ve teşkilât Müslüman-Türk çocuklarını “çağdaş medeniyet yarışında” en ön safta yürütürken, “öz yurdunda garip ve öz vatanında parya” olmaktan kurtaracaktır. (Seyyit Ahmet Arvasi, Türk İslâm Ülküsü, cilt: 1, Burak Yayınevi, İstanbul, 1988, s. 379-381)
Arvasi merhûmun kırk beş yıl öncesinde ifâde ettiği bu hayâtî hedefleri gerçekleştirmek inşaallah Yusuf Tekin Hoca’ya nasîp olur.